Aytuna Tosunoglu
BİR KAMERA, BİR TRİPOD
Her şey, tüm karşıtlıklar, öyle bir birbirinin içine geçti ki buradan sonrası üst üste katlanan gerçeklik kırıntılarının hiçbir zaman bir araya gelemeyeceği ve bir görüntü, bir algı nesnesi bile oluşturamayacağı gibi dağıldı, ortaya çıktığı anda yok oldu.
Toplayın toplayabiliyorsanız. Ya da hiç uğraşmayın.
Oysa her şeyin basit bir açıklaması var: Sistem sorunu yaşıyoruz. Bu sistem bu yapıları yani Susurlukları ve türevlerini üretiyor, işte. Uluslararası sistemin yapısı, küresel rekabet, devletler arası ekonomik ve jeopolitik rekabet kaçınılmaz olarak devlet içinde hukukun etrafından dolanan yapıların kendi milli çıkarlarını gözetmek adına geliştirdikleri ve besledikleri sistemleri/yapıları meydana getiriyor. Üstelik bu durum yeni değil. Geride bıraktığımız yüz yılda da devletlerin bizdeki şekliyle mafyavari ve operasyonel araçları var olageldi. Yaşadığımız sorun bu yapıların varlığı değildir, güçlü devletlerin iktidarı bu yapılardan koruyamamasıdır.
Geçtiğimiz birkaç gün içinde ortaya çıkan tablo bizim çok önceden farkında olduğumuz bir tablodur. Ki bu tablo içinde sadece Peker’in videosu değil Soylu’nun sizin, benim vergimizle işletilen televizyon kanalı marifetiyle ürettiği “video” da var. Birinde neden sonuç ilişkisi bir şekil kurulmuşken, öbüründe karmakarışık. Biri amacını net ortaya koyarken, öbürü net konuşamıyor, bir şey demek istiyor ama ne? Zafiyet gösterdiği ortada… Bu karşılaştırma listesini uzatmak mümkün ama ne gerek var?
Kendime sorduğum soru şu: Hükümet en başta Soylu gibi bir siyasetçiye neden ihtiyaç duydu ve kabineye aldı? İktidar kendi söylemini hâkim kılamadığı için olabilir mi? Halkta bir rıza üretemediği için olabilir mi? O zaman tercihini otoriterleşmeden yana yapıyor. Çünkü yönetme kabiliyetini, söylem üretebilme ve toplumun rızasını alabilme kabiliyetini yitirdiği için iktidardan gitmemek adına otoriterleştiler. Bunu sağlayacak yapıda politikacıları aralarına aldılar. Soylular, Ağarlar ve benzerleri bu nedenle ön planda, işte. Videolar silsilesiyle ortaya çıkan şeylerin arasında, toplumu korkuyla yönetmek, korkutarak ikna etmek yönteminin içinin boş olduğunu sadece ben görüyor olamam. Otoriterleşme görüntüsünün ardında kolayca yıpranabilecek, zayıf, her an saldırıya açık bir iktidar var. Yönetme kabiliyeti olmadığında mafyavari ve “derin” yapılar deşifre olur ve hükümetin önüne geçer böyle. Devlet içinde çıkar gruplarının birbiriyle çatışmalarının, birbirini ifşa etmelerinin önüne geçmek şimdiden sonra pek mümkün görünmüyor. Yakın gelecekte de videolar artarak devam eder, fikrimce.
Gerçekten kişilere takılmamak lazımdır. Sorun bir sistem sorunudur. Hukuk devleti olamamış ve sadece bir rant dağıtma mekanizmasına dönüşen, insan haklarını her yönden tepeleyen, pandemiyi ve ekonomiyi yönetemeyen bir anlayış halktan rıza almaz. “Bir kamera, bir tripod” da seyirlik malzeme üretir, sadece. O malzeme de konu kişilerle birlikte yok olur, gider belleğimizden. Unutmamamız gereken, bu büyük sistem sorununu çözecek çok sesli, demokratik bir iktidarı demokrasi yoluyla göreve getirmemizdir. Esas iş ondan sonra başlıyor.