Mutlu Hesapçı

Mutlu Hesapçı

“Bir kadın prototipi var ve tüm kadınların böyle olması bekleniyor”

Festivallerden ödüllerle dönen ‘Gülizar’ filminin festival yolculuğu devam ediyor. 35. Ankara Film Festivali Ulusal Uzun Metraj seçkide de yarışan filmi Ankara’da bulunanlar izleyebilir. ‘Gülizar’ filmini senaristi ve yönetmeni Belkıs Bayrak ve Gülizar karakterini başarıyla canlandıran oyuncusu Ecem Uzun ile konuştum.

ekiple-mutlu-foto-1.jpg

ekiple-mutlu-foto-1.jpg

Belkıs Hanım ilk uzun metrajlı filminiz “Gülizar”, 61’inci Antalya Altın Portakal Film Festivali’nden 3 ödül; Dr. Avni Tolunay Jüri Özel Ödülü, Cahide Sonku Ödülü kostüm tasarımcısı Yağmur Ergül’e, En İyi Sanat Yönetmeni ödülü ile Meral Aktan’ın oldu. Ödülleriniz devam etti; Boğaziçi Film Festivali’nde En İyi Senaryo, FİYAB En İyi Yapımcı Ödülü kazandınız. İlk filminiz ile bu kadar çok ödül bekliyor muydunuz, ödüllerin sizin için anlamı nedir, neler hissetiniz?

Filmimin yolculuğunun nasıl olacağına dair en başından beri beklentisiz olmaya, sadece filmi tamamlamaya odaklanmaya gayret ettim. Gayret ettim diyorum, çünkü bu kolaylıkla yapılabilen bir şey değil, hele de bu bir ilk film ise... İki sene süren post prodüksiyon sürecinde filmi tamamladık. Dünyanın Gülizar’ı nasıl karşılayacağını henüz bilmediğim bir dönemdi ama hem kendimden hem filmde çalışan herkesin emeğinden emin olduğum için iyi hissediyordum. O nedenle diyebilirim ki filmimin ödüllendirilmesini bekliyordum. Bu beklentiyi şahsi bir yerden değil, filme harcanan emeğe dair bir yerden rahatça söyleyebiliyorum. Fakat şunu da eklemek isterim, bir filmin ödül almamış olması da filmden bir değer götürmez. Böyle nice filme eminim hepimiz denk gelmişizdir.

Yüksek lisans yaparken…

‘Gülizar’ filminin çıkış noktası nedir, hikâye nasıl oluştu ve senaryo haline nasıl dönüştürdünüz?

Sinema - televizyon yüksek lisans eğitimim sırasında senaryo derslerini aldığım kıymetli hocam Öktem Başol’un bana hikayesini emanet etmesiyle başladı. Pandemi döneminde hikaye üzerinde köklü değişiklikler yaparak senaryolaştırdım.

gulizar-2.jpg

“Hikaye beni çok etkiledi”

Üniversitedeki hocanızın anlattığı hikâye sizi nasıl etkiledi ve bu hikâyeyi filme dönüştürmeye neden karar verdiniz?

Hocam hikayeyi bana emanet ederken benim yazmam ve yönetmem şartıyla paylaşmıştı. Yani film olma kararı en başından belliydi. Benim uzun metraj film çekme kararıma denk gelen bir dönemimdi. Hikaye beni de çok etkilemişti, memnuniyetle kabul ettim.

“2 sene oyuncu araştırdım”

Oyuncu kadrosunu nasıl belirlediniz ve oyuncuları neye göre seçtiniz?

Gülizar’ın nasıl biri olacağı en başından beri aklımda netti. 2 sene boyunca gözlem yaparak oyuncu araştırdım. Ecem Uzun önceden tanıdığım bir oyuncuydu. Oyuncu arayışım dönemimde onu tekrar görünce tek seferde ‘Gülizar’ı buldum’ dedim. Benzer bir netlik ve karşılık da Ecem’den geldi.

“Emre karakterini kolay bulamayacağımı biliyordum”

Emre karakteri için arayışım biraz daha görüşmeler yaparak ilerledi. Emre karakterini kolay bulamayacağımı biliyordum. Bekir Behrem’in oyuncu seçme (audition) videosunu görünce Emre karakterini bulduğumdan emin oldum. Diğer tüm oyunculuklardan farklı oynamıştı ve Emre’nin dünyasına en yakın oyun onun oyunuydu.

Yeni düzende her şey değişir mi?

Bir genç kızın kendine ait bir düzen kurma isteği ama bu isteğini ancak evlenerek gerçekleştirebileceği gerçeği yüzümüze tokat gibi çarpıyor. Ama kendi ailesinde mutlu olamayan bir genç kız eloğlunun evinde düzen kurabileceğine ve mutlu olabileceğine neden inanıyor?

İnsan bir yerden bir yere göçünce, bir eve taşınınca, yeni bir düzen kurunca her şeyin değişeceğine inanmak istiyor. Sonuçta evlilik, düğün arabasına ‘mutluyuz’ yazdığımız bir önerme ile başlıyor. Buna sadece Gülizar değil hepimiz inanıyor, inanmak istiyoruz.

“Filmin asıl vurgusu gerçeklerin açığa çıkmaması…”

Filmin anlattığı temel bir mesele de gerçeklerin açığa çıkmama hikâyesi denilebilir. Burada da genç kızların, kadınların sıkışıp kaldığı ve kendilerini bir türlü inandıramadıkları bir gerçeklik söz konusu. Gülizar bu ikilemde sıkışıp kalıyor. Kadının beyanı esas derken neden erkeklere inanılıyor?

Filmin asıl vurgusu ilk cümlenizde belirttiğiniz gibi gerçeklerin açığa çıkmaması. Kadınların kendilerine ait alanlara, duygulara, yaşanmışlıklara dair konuşabilmeleri çok zor gerçekleşiyor. Bu yetiştirilirken farkında olmadan kabullendiğimiz bir hal maalesef. Çünkü bir kadın prototipi var ve tüm kadınların böyle olması bekleniyor. Bunun dışındaki her hâl bir suçlanma, bir ayıplanmaya sebep olacak gibi öğretiliyor. Kadın istemediği bir şeyle karşı karşıya geldiğinde ilk düşündüğü şey ‘İnsanlar duyarsa ne olur?’ oluyor. Ve daha kendisine dönüp bakamadan insiyaki olarak kendisine dışarıdan bakışla bakmaya, kendisini yargılamaya, suçlamaya başlıyor. Gerçekler bu nedenle gün yüzüne rahatlıkla çıkamıyor.

“Gerçeklikten uzak bir karakter izlediğimizi düşünmüyorum”

Gülizar karakterinde dikkat çeken durum; az konuşuyor, aslında sessiz ama öfkeli ve herkese karşı trip halinde, neden böyle vermek istediniz?

Ben bu yaklaşımın biraz ülkemize has olduğunu düşünüyorum. Bunu özellikle belirtmek istiyorum çünkü yurtdışı izleyicilerinde ve eleştirmenlerinde böyle bir yorumla hiç karşılaşmadım. Aksine Gülizar’ı son derece doğal buluyorlar. Bizim için kadın hep güler yüzlü sevecen, dışa dönük olmalı gibi bir algı var. Halbuki otobüs yolculuğu yaparken kaçımız böyle bir ifadeyle seyahat ediyoruz? Ya da caddelerde, toplu taşıma araçlarında kadınların yüz haline baktığımızda ne görüyoruz? Ben gerçeklikten uzak bir karakter izlediğimizi düşünmüyorum. Çok az konuşuyor olması bilerek tercih ettiğimiz bir karakter özelliği. Cinsel tacize maruz kalan kadınların konuşamadığı malumken ‘Peki normal yaşantısında da sessiz olan bir kadının sesini nasıl duyacağız?’ sorusu filmin temel yaklaşımlarından biriydi.

“Alan ihlallerinin en sarsıcı olanı cinsel taciz”

Filmde alan ihlallerini çok etkileyici vermişsiniz. Sizin yaşadığınız alan ihlalleri neler oldu, filmde alan ihlalleri nerelerde ve nasıl görülüyor?

Filmdeki alan ihlallerinin en büyük ve sarsıcı olanı cinsel taciz. Bunun dışında bir kişinin rızası alınmadan onun adına alınan kararları alan ihlali olarak düşünebiliriz. ‘Yeni odanızı birisi sizi sorma gereği duymadan kendi zevkine göre dizayn ettiyse, sirke kokusunu sevmemenize rağmen salataya dökmenizi istediyse’ gibi filmden örnekler verebilirim. Bu örnekler küçük hatta önemsiz bile gelebilir. Çoğu zaman da böyle düşünerek susuyor olabiliriz. Peki bir kere olsun kendi isteğinizi söylediğinizde ne oluyor? İnsanın kendine verdiği değeri görmesi ve göstermesi aslında bu küçük detaylarda başlıyor.

“Sinema artık daha çok akılla izlenen bir sanat...”

Filmde eksik bulduğum yer Gülizar’ın Emre ile tanışma şekli… Nasıl tanışıyorlar ve kiminle karşılaşacağını bilmeden mi gidiyor, burayı özellikle mi eksik bıraktınız ve neden?

Filmin genelinde maddi sebep-sonuç ilişkilerine çok rastlamıyoruz. Eğer izleyicinin aklî sorular üreterek, sebep-sonuç ilişkileri kurarak izleyeceği bir film yapmak isterseniz bu bambaşka bir film olur. Günümüzde üretilen filmlerin çoğunda bu matematik mevcut ve izleyici bu matematiği çözmenin rahatlığıyla film izliyor. Çünkü sinema artık daha çok akılla izlenen bir sanat... Hâlbuki sinemanın daha önceki dönem örneklerinde bunun tam tersini tercih eden filmlerin sayısı oldukça fazla. Ben sinemadaki en temel deneyimin duygusal, ruhsal yolculuk olduğuna inanıyorum.

“Emre’nin en ideal erkek olması tanımından emin değilim”

Emre bir genç kızın başına gelebilecek en ideal ve evlenilecek erkek rolündeyken onda da güvenilmez, kuşkulu bir şey bırakıyorsunuz, neden? Bu kadar iyi erkek olamaz inancından mı kaynaklı?

İnsan kusurları olan bir varlık, o yüzden hangi iddialı kelime ile beraber kullanılsa iddiası biraz eksik kalıyor. Emre’nin en ideal erkek olması tanımından emin değilim ama insanî bir yön taşıdığını, yaşayan bir karakter olduğunu söyleyebilirim. Bir de Emre karakterinin varlığı ümit veriyor. Ümit veren yönü nezaketi, yargılayıcı olmaması ve empati kurmaya gayret etmesi. Filmin sonlarında empati kurmakta ne kadar başarılı olduğuna izleyici karar verecek ama orada da insanî bir hal görüyoruz.

ekran-goruntusu-2024-11-09-165151.jpg

“Gülizar seçimini finalle yapıyor”

“Seçtiğim bir şey değildi, başıma gelen bir şeydi” filmde geçen çok çarpıcı bir cümle. Biz kadınlar seçtiklerimizi yaşayamıyor ve başımıza gelenleri mi yaşıyoruz?

Filmdeki cinsel taciz örneğinden hareketle, kadınlar istemedikleri bir olaya maruz kaldıklarında, ‘Acaba ne yaptı da başına bu geldi?’ yargısı hemen beliriveriyor. Bu nedenle kadın başına gelen bir meselede bir anda suçlu olabiliyor. Filmdeki bu cümle aslında bu duruma bir itiraz niteliği taşıyor. Gülizar başına geleni yaşıyor ama sonra kendi seçimini de finalle birlikte yapıyor.

“Hala birçok kadın gerçek fikrini söyleyemeden toplumsal normlar nedeniyle evlenmeye razı geliyor”

Biz genç kızların yaşadığı durum bir devir teslim töreni gibi; baba evinden çıkacaksın ve bir başka eve yani eşine teslim edileceksin ki gözümüz arkada kalmasın durumu. Bu yazgı değişmeyecek mi ve biz kadınlar bunu nasıl değiştirebiliriz?

Her şeyin yolunda gittiği, iki tarafın mutlu olduğu bir senaryoda verdiğiniz örnek kötü bir seçenek değil. Ama evliliğin gerekli koşullar sağlanmadan kutsallaştırılması durumunda her şey bambaşka anlamlar taşımaya başlıyor. Evliliğin çiftleri peşinde sürükleyen bir kavrama dönüşmesi insanlara daha yolun en başında zarar veriyor. Hala birçok kadın gerçek fikrini söyleyemeden toplumsal normlar nedeniyle evlenmeye razı geliyor.

“Kurban sahnesiyle kına sahnesini bağlamak istedim”

Filmde bahçedeki dananın kurban edilişe hazırlanması aynı paralelde bir genç kızın kına gecesi o kadar etkileyici verilmiş ki, kurban edilen bir genç kız hissiyatı veriyor sahneler ve geçişler. Siz bu iki sahneyi hangi duygu üzerine kurguladınız?

Bildiğiniz gibi kültürümüzde üç durumda kına yakarız; Evlenecek çifte, askere ve kurban kesilecek hayvana. Üç durumda da bir kendini feda etme hali vardır. Ben bu fikirden hareketle kurban sahnesiyle kına sahnesini bağlamak istedim. Gülizar’ın durumunda olan bir kadın için iki sahnenin birbiriyle bağlantılı bir anlam taşıyacağını düşünüyorum.

“Farkındalığımızın yüksek olması lazım”

Gülizar filminin çıkış noktası bir taciz hikâyesi ile başlıyor ama sonrasında içinde bir genç kızın başına gelebilecek her türlü fiziksel ve duygusal şiddeti anlatan çok boyutlu bir hikâyeye dönüşüyor. Bu filmi çekmekte ve bu hikâyeyi anlatmadaki dert edindiğiniz temel mesele neydi?

Ben filmimi çekerken bir karakterin yolculuğuna eşlik edelim istedim. Başına gelen taciz hikayesinin onda yarattığı psikolojik etkileri, bıraktığı fiziksel izleri ve elbette ilişkilerine etkisini anlatmak istedim. Çünkü hayatta yaşadığımız her şey birbiriyle ilintili. Cinsel taciz yaşamış bir kadının hayatının sadece tek boyutlu bir yönüyle ele almak, en basit haliyle onun dünyasını ve yaşadıklarını hafife almak olurdu. O nedenle onun dünyasını olabildiğince boyutlu şekilde perdeye yansıtmak için gayret ettim. Kötülüğü, ahmaklığı kendi çevremizden uzakta yaşanıyormuş gibi düşünmek istiyoruz çünkü böyle insanların varlığına inanmak istemiyoruz. Ancak maalesef her şey çevremizde oluyor ve biz çoğu zaman farkında olmuyoruz. Bizim çevremizde Gülizar yaşasaydı onu fark eder miydik? Onun suskun oluşundan şüphe duyar mıydık? Çevremizdeki kadınlara, kız çocuklarına karşı farkındalığımızın yüksek olması lazım. Çünkü taciz şiddetin en sessiz versiyonu.

“Filmimin yolculuğuna kendi filminin başarısı kadar sevinen meslektaşlarım var”

Ben bir televizyon kanalında çalışırken kültür-sanat programı yapıyordum ağır bir mobbinge maruz kalmıştım. Açıklama olarak; hep sizin taraftan sinemacılar ile röportaj yapıyorsun demişlerdi. Ben de bizim taraf, sizin taraf diye bir şey yok, sinema yapan insanlar var demiştim. Sizi türbanlı olduğunuz için taraf görenler var mı, var olan sinema camiasında size yaklaşımlar nasıl?

Ben yolumu hep sinema tutkum üzerine inşa ettim. Sektördeki ilişkilerimin temelinde de hep sinema tutkusu vardır. Sinema çevrem de bu düşünce etrafında şekillenmiş oldu. Dünya görüşleri birbirinden çok farklı olup filmimin yolculuğuna kendi filminin başarısı kadar sevinen meslektaşlarım var. Ben de onların filmlerinde aynı sevinci yaşıyorum. Yeni nesil sinemacıların daha da kolektif ürettiğine şahidim, o yüzden de umut doluyum.

gui-lizar-still-1-001.png

ECEM UZUN; “HEM AKIL SAĞLIĞIMI HEM DE HAMİLELİK SÜRECİMİ KORUMAK İÇİN HİÇBİR HABERE BAKMAMAYA ÇABALIYORUM”

Ecem severek takip ettiğim ve beğendiğim bir oyuncu. Gülizar filminde Gülizar karakterine öyle bir can vermiş ki adeta Gülizar olmuş. Kendisini tebrik ediyorum ve şu sıralarda anne olma heyecanı yaşayan Ecem’e çocuğuyla, ailesiyle mutlu bir hayat diliyorum.

Bu rol sana nasıl geldi, senaryoyu okuduğunda neler hissettin ve Gülizar rolünü kabul etme sebebin ne oldu?

Senaryo Belkıs tarafından geldi. Senaryoyu okur okumaz karakterin başına gelenlerle mücadele ediyor olma hali ve şekli çok ilgimi çekti. Ertesi gün hemen buluştuk. Konunun ve karakterin bu sıkışmışlık ve klostrofobik halini takip etmek bana ilginç geldi ve süreci merak ettim açıkçası. Bu yüzden de filmde olmak istedim.

“Gülizar konuyu kendisi için kapatıyor”

Gülizar senin için nasıl bir hikaye oldu?

Gülizar filminin kadına şiddet konusunda bence diğer benzer konulara göre, kadının bir kurban profili çizmeden mağduriyetini kendi yoluyla veya kendi adalet anlayışıyla çözmesinin hikayesi diyebiliriz. Bu sürecin ilerleyişi de çevresindekilerin yapabildikleri veya yapamadıkları/yapmadıkları çerçevesinde değişiyor. Sonuçta Gülizar kimseye bel bağlamadan bir şekilde konuyu kendisi için kapatıyor.

“Maalesef çevremde buna maruz kalmamış neredeyse bir kadın bulunmuyor”

Bir kadın olarak Gülizar’ın yaşadığı fiziksel ve psikolojik şiddeti nasıl yorumluyorsun?

Maalesef çevremde buna maruz kalmamış neredeyse bir kadın bulunmuyor. Coğrafya fark etmeksizin birçok kadının başına gelen ve erkek egemen toplumların her şey üzerinde olduğu gibi kadınlık üzerinde de hakimiyet kurmaya hak görmesi ve her gün bu hissetmek bana çok acımasızca geliyor.

“Emre’yi de gerçekten sevmesi bu istediğindeki itici güç diyebiliriz.”

Gülizar’ın kaderi annesi tarafından sevilmediğini, anlaşılmadığını düşünmesi olabilir mi ve evlenme isteğinde bu en önemli tetikleyici unsur diyebilir miyiz?

Kesinlikle diyebiliriz. Gülizar filmde de söylediği gibi kendi düzenini kendi hayatını istediği şekilde kurabilmek için bu yola çıkıyor ama sadece bu yüzden değil. Emre’yi de gerçekten sevmesi bu istediğindeki itici güç diyebiliriz.

“Bu zor bir alandı”

Sessiz oynamak ama konuşmadan, aslında o kadar çok şey anlatıyor ve biz anlıyoruz diyebileceğimiz bir karakter Gülizar. Gülizar karakterini sen nasıl yorumladın ve oynadın?

Karakter filmi minimum sözel iletişim ile geçiriyor. Benim için o sıkışmışlığı ve başına gelenleri çok akıtmadan tutması, bir sağım yapmaması tercihti. Başından beri bunu tutmaya çalıştım. Bu zor bir alandı çünkü tutmak insanın içini buran bir şey.

Bir anne adayısın, nasıl bir heyecan içindesin ve neler hissediyorsun? Filmi hamile olarak izlemek, daha duygusal bir dönemini yaşarken izlemek nasıldı?

Son zamanlarda ülke genelinde yaşanan toplumsal travmalar yüzünden hem akıl sağlığımı hem de hamilelik sürecimi korumak için hiçbir habere bakmamaya çabalarken, bütün bunları tekrar hatırlatacak tetikleyici unsur izlemek benim için zordu. Bir de 2 sene önce çekilmiş bir film olunca hiçbir şeyin değişmeyip tarif edilemez halde büyüdüğünü ve durmadığını görünce kaygılarımı yeniden hatırladım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mutlu Hesapçı Arşivi