Kaya Türkmen
Basılacak mekânlar listesi
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) her ayın 3’ü sabah 10’da enflasyon rakamlarını açıklar. Geçen cuma günü açıkladığı yıllık enflasyon %21.31.
30 Kasım 2020’de 7.80 olan dolar kuru 30 Kasım 2021’de 12.96’ya yükselmiş. Yani o bir yıl içerisinde paramızın değeri ABD doları karşısında %66 değer kaybetmiş. Ve bugün buğdaydan, arpaya, mısırdan, pirince ve her çeşit bakliyata varıncaya kadar hemen hemen bütün tarım ürünlerini, ayrıca petrol ve doğal gaz gibi piyasadaki her malın fiyatını doğrudan etkileyen temel girdileri ithal ettiği halde memlekette fiyatlar sadece %21.31 artmış.
Bu iddiaya inanan var mı bilmiyorum.
Bağımsız iktisatçılardan oluşan ENflasyon Araştırma Grubu (ENAG)’a göre aynı dönemde yıllık enflasyon %58.65 olmuş. Eşiyle birlikte her ayın aynı günü aynı yerlerden aldığı aynı ürünlerin fiyatlarını karşılaştırmak suretiyle enflasyonu hesap eden İyi Parti milletvekili Ümit Dikbayır’ın ulaştığı rakam %50.76. İstanbul Planlama Ajansı’nın bulduğu oran ise %50.18. Gerçek enflasyon bu üç rakamın yer aldığı bölgede bir yerde duruyor olsa gerek.
Pazardan, marketten alışveriş yapan, etin, balığın tadını çoktan unutan, Halk Ekmek büfelerinin önünde kuyruğa giren, yarım simitle safra bastıran vatandaş hangi rakama inanır acaba?
“Akşam beş ekmek aldığım paraya bu sabah üç ekmek verdiler. Gece yatarken iki ekmeğim çalındı” dedi geçende bir vatandaş televizyonda.
Yeni yıl için tespit edilecek asgari ücret de, memurlara, emeklilere yapılacak maaş zamları da TÜİK’in ilan ettiği enflasyon rakamlarına göre belirlenecek. İşte bu nedenle çok önemli TÜİK’in verileri. Bu verileri çarpıtmak milyonlarca sabit gelirlinin ekmeğiyle oynamak demek.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TÜİK’in %21.31 açıklaması üzerine, kurumun yetkilileriyle görüşmek ve 84 milyon adına “Şu hesabı nasıl yapıyorsunuz? Anlatın da anlayalım” diye sormak istedi. Ziyaret talebine cevap alamayınca da saat 11.00’de ekonomi kurmaylarıyla birlikte TÜİK’e gitti. Devlet kurumlarını halk adına denetlemek demokrasilerin milletvekillerine verdiği bir hak ve görevdir. Ve randevuya tabi değildir.
Demokrasinin geçerli olduğu ülkelerde bir devlet kurumunu ziyaret etmek isteyen, o amaçla kapıya kadar gelmiş olan bir ana muhalefet lideri karşılanır, saygıyla buyur edilir, uzmanlar toplanır, misafire brifing verilir, soruları cevaplanır. Bizde öyle olmadı. Kapı açılmadı. Demir parmaklığın arkasındaki görevli “yassak” dedi.
Yaptığı işi savunabilecek durumda değildi TÜİK besbelli. Öyle Kılıçdaroğlu’na filan dert anlatacak, hesap verecek hali de yoktu. Yakardı zaten reis. Affetmezdi…
İçişleri Bakanı yaptığı meşrebine uygun açıklamada Kılıçdaroğlu’nun “mekân bastığından” söz etti. Şükredelim ki “Mekân öyle basılmaz, böyle basılır” deyip Alparslan Türkeş Vakfının basılma örneğini vermedi. Veya “ak gençlik” kalabalıkları tarafından Mersin belediye meclisinin basılmasını.
İktidar ve yandaşları ve de yalakaları bu “mekân basma” lafını çok sevdiler. AKP’li Cumhurbaşkanı Siirt’te “Bay Kemal, oralar ciddi kurumlar, oralara randevusuz girilmez, öğren” anlamına gelen şeyler söyledi. “Devletin kurumları senin şamar oğlanın değil” dedi. Öyle ya, devletin kurumlarını şamar oğlanı yapma yetkisi şahsının tekelinde.
Yandaş basında “Muhalefetin devlet kurumlarını basma özgürlüğü mü var?”, “Helalleşme ile baskın arasında Kılıçdaroğlu”, “Ana muhalefet lideri bu kadar düşmemeliydi!”, “Yeni model Kılıçdaroğlu…”, “Kapıda öyle sap gibi kalırsın!..”, “Bekle Kemal Bey, saat 11’de geliyorum!” başlıklı makaleler çıktı. Her biri emsalsiz zeka ürünü zırvalar. Başlıklar seviye hakkında fikir veriyor, gerisini okumuyorsunuz zaten…
Kemal Kılıçdaroğlu doğru iş yaptı. İktidarın ezberini bozdu, ellerinin ayaklarının birbirine dolanmasına neden oldu.
Benim de aklıma “basılacak” daha bir sürü mekân geldi.
Ana muhalefet lideri mesela Anayasa Mahkemesi’ni, Yargıtay’ı, Danıştay’ı, Sayıştay’ı ziyaret etse. Hâl hatır sormak, “Çalışmalarınız nasıl gidiyor?” demek için. “Hep birlikte Cumhuriyeti, demokrasiyi yaşatmak için çaba harcıyoruz, değil mi arkadaşlar?” diye hatırlatmak için.
Başka? Vergilerimizden pay alan TRT’yi mutlaka basmalıdır muhalefet. “Bizim TBMM’deki bütçe konuşmalarımızı neden vermiyorsunuz televizyonda?” diye sormalılar.
Diyanet İşleri Başkanlığı’na da gitmeliler. “Cumhuriyete de İslam’a da zarar veriyorsunuz” demeliler.
Ve asıl tüm muhalefet liderleri topluca nereye gitmeli biliyor musunuz?
Yüksek Seçim Kuruluna.
“Gözümüz üzerinde” demek için…“Gök kubbeyi başınıza indiririz” derdi Süleyman Demirel…
YSK’yı basmalı muhalefet. “Gözümüz üzerinde. En ufak bir hukuksuzluğunu görürsek gök kubbeyi başına indiririz haberin olsun” demek için…
Devlet kurumlarını denetlemek milletvekillerinin görevidir.