Aytuna Tosunoglu
ASKIDA İLİŞKİLER
1963’de, şair Sylvia Plath 30 yaşındaki ölümüyle, şair kocası Ted Hughes’un kelimelerini ağzına tıktı. Onca entelektüel, rafine, sofistike cümle havada asılı kalmaya dahi fırsat bulamadan söyleyenin ağzından, burnundan geri doldu. Ted Hughes’un şiirlerinden bahsetmiyorum. Durumunu kurtarmak üzere kurduğu cümlelerden bahsediyorum. Sylvia kendi canına kıymadan bir gece önce çocuklarını arkadaşı Jillian Becker’ın evinde bıraktıktan sonra boşanma sürecinde olan eşi Ted Hughes’la buluşmaya gittiğini artık biliyoruz. Hani üzerinde gümüş simleri olan mavi elbisesiyle… Bu neden önemli, çünkü kendine özen göstermiş. Ted’in dikkatini çekmek istemiş… Oysa Ted son bir yıldır, güzelliği dillere destan Assia Wevill ile birliktedir. Heyhat, Assia da o sırada başkasıyla evlidir.
1960’larda erişkin olanların aşkı yaşayışında acayip bir durum mu varmış, ne… Acayip kelimesini biraz açmak lazım, yoksa yargıya kurban gider. Adına “Free Love” denen ve her türlü aşkı kabul eden bir toplumsal hareket doğmuştur, o yıllarda. Hareketin amacı devletin evlilik, doğum kontrolü ve zina gibi işlere karışmasını engellemektir. Bu konuların, konuyla ilgili kişilerin meselesi olduğunu, başka hiç kimseyi ilgilendirmediğini savundular. İyi de yaptılar.
1960’larda erişkin kadın olanlar anne/babalarını eleştirdikleri evliliklerin içinde buluverdiler, kendilerini. Kol kırılır, yen içinde kalır evlilikleri… Bir tarafın hep sessiz kaldığı evlilikler. Üniversitede okumuşlardı ama henüz kendilerini, eşlerini, çocuklarını geçindirme gibi bir düşünce sisli pusluydu. Simone de Beauvoir ve Doris Lessing’den ya da Margaret Drabble’den Shelagh Delaney’e kadar dönemin çok okunan kadın düşünür ve romancıları tarafından yaratılan (kurmaca) kahramanların acı çekmesi, daha özgür ve daha otantik bir yaşam sürmek için ilham arayan kadın okurlar için cesaret kırıcı olmalı.
Yazdıklarında kurmaca bir kadın üzerinden değil, olduğu gibi kendisi olan Simon de Beauvoir’ın anlattıkları henüz dünyayla yüzleşemeyecek ve cesur bir şekilde konuşamayacak kadın okurlara sahipti. Simon, açıkça çocuk sahibi olma olasılığını reddetmişti. Özgür aşk rüzgarı Sylvia ve Assia için her yönden esse de, Sylvia’nın ölümüyle öksüz kalmış iki küçük çocuğunu (Frieda iki yaşındaydı, Nicholas bir buçuk) alıp, getirip sevgilisi Assia’ya bakması için bırakan Ted Hughes idi. Özgürlük, erkek için devam etti. Bu sürede Ted istediği yoğunlukta yas tuttu, yazdı, çizdi, eserler ortaya koydu. Pek çok yeteneği olan, civa gibi hareketli, renkli metresi Assia, çocuk baktı.
Sylvia’nın ölümünden iki yıl sonra, 1965’de Assia, Ted’den bir kız çocuk dünyaya getirdi. Adına Shura dediler. 1968’de, Ted kendisine yeni bir aşk buldu, Assia’yı da aldatmaya başladı. Kaynaklar şöyle diyor, 25 Mart 1969 tarihinde, Shura üç buçuk yaşındayken, Ted ve Assia telefonda kavga ederler. Kavgadan sonra Assia Shura’yı parka götürür, orada birlikte zaman geçirirler. Assia eve dönünce, önce Shura’ya kendisi için aldığı uyku haplarından verir, odasına yatırır. Ardından mutfağa bir döşek getirir. Uyuyan kızını kucağında mutfağa taşır, döşeğe yatırır. Mutfak kapısını içeriden kapatır, aynı Sylvia’nın yaptığı gibi kapı altındaki aralığı koli bandıyla bantlar. Uyku haplarının tamamını yutar. Fırının gazını açar, gelir kızını yatırdığı döşekte ona sarılarak yanına kıvrılır. İkisi de ölür, ne yazık ki…
Ted Hughes Sylvia’nın ölümünden nemalanmıştır. Arzu ettiği ilgiyi görmüştür. Assia’nın ölümünden nemalanamayacağını bildiği için olsa gerek kendi önlemlerini aldığını düşünüyorum. Basın, bazı gizemli(!) nedenlerle bu trajediyi anlatmaktan kaçınmış. 1969’un Mart ayında Londra gazetelerinin suç haberleri yayınlayan sütunları Paris’te olmuş iki olaydan bahsetmiş ama Assia Wevill ve Shura Hughes’dan hiç bahsetmemiş. Sadece tek bir yerel gazete (South London Press) bu susma yasağını ucundan delmiş görünüyor. Orada da olay on üçüncü sayfada ve en altta yer almış. Ted Hughes’la bir bağlantısı kurulamasın diye de ölenlerin isimleri Assia ve Shura Wevill olarak belirtilmiş.
Kraliyet dahil pek çok şiir ödülü olan Ted Hughes hayatı boyunca biyografi yazarlarını, gazetecileri kendinden uzak tutmakla hakkında bir gizem oluşturdu. Bilerek yaptı, bunu. Yakın arkadaşlarından röportajlarda veya anılarında Assia ve Shura’dan bahsetmemelerini istedi. Ted’in Emory Üniversitesi’nde (Atlanta, Georgia) bulunan arşivi 2000 yılında halka açıldığında içinde sadece bir kadın ve bir çocuğun varlığına dair bir ize rastlanmadı: Assia ve Shura. Aralarında yazıştıkları sayısız mektup, notlar, Assia’nın çizimleri, fotoğraflar… Hiçbiri yoktu.
Şimdiye değin yaşamış, yaşayan ve gelecekte de var olan kadınları içten duyumsayarak, yanında bir erkek olmadan var olmanın acınası bir hal olduğu düşüncesini yıkmak için yola devam. Şimdinin genç kadınları bizim 80’lerdeki halimizden daha iyi… Önce özgürlüğüm diyorlar.