Kerem Kırçuval
ANAHTAR PASPASIN ALTINDA HDP KAPATILSIN
Evet kapatılsın. Evet yine yeniden kapatılsın. Masasına, bilgisayarına, parti tabelasına el konulsun.
Halkın reyiyle kazandığı belediye başkanlıklarına el konulduğu gibi kapıdaki kulübeye de el konulsun.
Memleket bir rahat etsin.
HDP’nin itirazlarına da el konulsun.
Kadın cinayetlerine itirazları da asgari ücrete “Ayıptır” çıkışı da “Kardeşim memleketi 5 müteahhite satıyorsunuz” demesi de tutanaklardan çıkarılsın.
“İşkence bir insanlık suçudur, gözaltı kuralları, eve baskın suçtur, siz ne yapmaya çalışıyorsunuz?” soruları savcının iddianamesinin ana maddeleri olsun.
“Çıplak arama” iktidar tarafından savunulsun. Öldürülen yurttaşların hesabını yönetenler değil onlar versin. Abdullah Öcalan mektubu, kırmızı bültenle aranan Öcalan’ın kardeşinin söyleşisi devlet televizyonunda yayınlansın ama bu durum onların fezlekelerine yazılsın.
Gelen anketlerle Cumhur ittifakının karşısında birleşenleri dağıtmak zorunda olduğunu hissedenler PKK’nın suç örgütü olduğunu, HDP’nin de bunun siyasi kolu olduğunu yeni fark ettiler.
Kandil’e HDP’liler gönderilirken, Ciwan Haco ile halay çekilirken, savcıları çadırlarda kurulan mahkemeler için teröristlerin ayağına gönderirken fark edilememiş demek ki.
Çözüm süreci aktörlerinden Altan Tan, ki HDP içinde İslamcı kimliği ile bilinir, bakın ne diyor;
“Bana göre genel hatlarıyla gizli saklı bir şey yoktu. Barış olacak, silahlar susacak, dağdakiler inecek, Öcalan da dahil bu süreç içerisinde sorumluluğu olan bütün insanlar kısmi şekilde bir rahatlamaya kavuşacaklar. Rahatlama nedir? Bir siyasi af olabilir, belli kimselere sürgün olabilir. Abdullah Öcalan’ın hükümlülük şartlarının iyileştirilmesi olabilir. Ve yaşarsa, ömrü vefa ederse 5,10, 15 sene sonra tamamen dışarıya çıkma olabilir. Bir de Kürt demokratik hakları ile ilgili iyileştirmeler olabilir.” (Kaynak; Altan Tan söyleşisi Deutsche Welle)
Ağırlaştırılmış müebbet cezası almış, yani afla dahi çıkması mümkün olmayan Öcalan’ın salıverilmesi de çözüm süreci masasında konuşulmuş anlaşılan.
Peki şimdi?
Şimdi “Sayın Öcalan” demeyi suç olmaktan çıkardığı için övünenler, “Sevgili Demirtaş” diyenlere fezleke hazırlıyor. Fezlekeler yağıyor meclise, vekillikleri düşürülsün isteniyor, “Silivri ile onlar da tanışsın, devletin gücünü görsünler” deniyor.
Bu nasıl bir akıl?
Bu akıl panik içinde olan ama kurnazlık yapmaya çalışan bir akıl. Ama bu akıl hayırlı bir akıl değil.
Terörle böyle mücadele edilmez.
DEP’lileri hatırlayın, boyunlarına basılarak meclisten çıkarılıp 10 sene cezaevinde tutuldular. Ne oldu?
Orhan Doğan’ı, Leyla Zana’yı, Ahmet Türk’ü 10 yıl hapiste tutarak mı çözüldü terör?
HDP’nin seçilmiş belediyelerine el koydunuz, her gün daha büyük eleştirilere uğrayan kayyumlar atadınız. Yetmiyor seçim planlarınız için şimdi vekillerine göz diktiniz.
DEP, HADEP, DTP, DEHAP birer birer kapatıldı, bitti mi içimizi yakan yara? Siz siyasetçilerle değil terörle mücadele etmelisiniz. Kapatılacak olan PKK’dır. PKK’yı kapatın.
Anahtarı hep aynı yerde aramaktan vazgeçin, anahtarı kaybettiğiniz yerde arayın.
Ve lütfen samimi olun. Yargıtay Cumhuriyet eski Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun sözlerini işitmediniz mi? Bakın ne diyor?
“Eğer parti yönetimi, dava devam ederken partinin feshine karar verirse, açılmış olan kapatma davası düşer. Dolayısıyla, ertesi gün aynı isimle aynı parti tekrar kurulabilir. O yüzden, ‘Şu parti kapatılsın, kapatılmasın' diye yapılan konuşmalar boş sözlerdir. Artık Türkiye'de bir siyasi partinin, Anayasamızda belirtilen eylemlerin odağı olarak kabul edilse, kapatılması için dava açılsa bile kapatılmasına imkan yok. Parti yönetimi, partisini fesheder ve aynı isimle kurabilir. Yani açılmış olan bir kapatma davasını sonuçlandırma imkanı yok” (Kaynak; Sabih Kanadoğlu Saygı Öztürk söyleşisi Sözcü Gazetesi)
İşitmedinizse işitin. Ya da devam edin. Anahtar paspasın altında.