Mutlu Hesapçı

Mutlu Hesapçı

Senaryoyu okuduğumda bu rolü alma ihtimalimin kuvvetli olduğunu hissettim!

Adana Altın Koza Film Festivali’nde Deniz Celiloğlu ile ‘Kuru Otlar Üstüne’ filmini izlemeden önce tanıştım. Daha önce takip ettiğim bir oyuncuydu ama aklımda nasıl oynamıştı sorusu vardı elbette. Filmi izlemeden Cannes’dan gelen haberlerde performansı o kadar çok konuşulmuştu ki filmi ve onu çok merak ediyordum. Deniz’i filmi izlemeden önce sevdim ama filmi izledikten sonra hayran kaldım. Bu nasıl bir oyunculuktur gerçekten kuracak cümle bulamıyorum. Deniz Celiloğlu bu film ile ciddi bir oyunculuk dersi veriyor ve ‘Bir rol oynanmaz, o gibi olmaz, o karakter olunur’ durumunu adeta yaşatıyor. Samet öğretmen olmayı o kadar başarmış ki sanki o filmden sonra Deniz’i Deniz olarak uzun bir süre fark edemedim. Sohbet ettiğimde ve tebrik ederken sadece Deniz Celiloğlu o ve oyuncu gerçekliğini kabul ettim. Deniz, içselleştirdiğin ve şahane bir performans sergilediğin için seni yürekten tebrik ediyorum ve ellerim patlayasıca alkışlıyorum. Adın gibi derinlikli oynamışsın ve Nuri Bilge Ceylan aracılığıyla bize bu filmde çok şey anlatmışsın. Deniz Celiloğlu ile hayran kaldığım oyunculuğunu, etkisinden çıkamadığım yönetmen Nuri Bilge Ceylan’ı ve ‘Kuru Otlar Üstüne’nin hikâyesini konuştum. Bu röportajı okuduktan sonra bence sinemaya gideceksiniz ve bu filmi izleyeceksiniz. Çünkü bu filmdeki hikâye insana dair dehlizlerde hepimize ulaşan acayip bir yolculuk… 

Deniz, o kadar iyi oynamışsın ki beğenimi ifade edecek cümle bulmakta zorlanıyorum. Tebrik ediyorum. Film çok etkileyiciydi, çok duygulandım. Adana’daki gösterim senin için nasıl geçti? 

Çok çok güzel duygularım, heyecanım çok yüksek. Filmi çekmemizin üzerinden sanırım 2,5 yıl geçti. Sonrasında beklediğimiz festival Cannes’dı ama benim asıl beklediğim festival Türkiye ve Adana’ydı. Türkiye'de vizyona girip burada nasıl tepki bulacağı, insanların ne hissedeceklerini heyecanla bekliyordum. Üç yıldır beklediğim bir duygu bu, bu anı bekliyordum. Adana’daki gösterim benim içimi çok rahatlattı. Seyircilerin filme ilgileri, oyunculuğuma gelen güzel tepkiler beni çok mutlu etti. İyi ki bu filmi çekmişiz, iyi ki bu kadar zorluğa katlanmışız dedirtti umarım vizyonda da insanları düşündürmeye, filme dair konuşturmaya devam ederiz. 

“Kendime yakın bulduğum bir roldü”

Bir oyuncu olarak zaten Nuri Bilge Ceylan'ın filminde oynamak gerçekten çok önemli bir şey ama aynı zamanda filmin kendisi de derinlikli ve anlamlı olduğu için siz oyunculara, oyunculuk dışında Deniz’e farklı bir yolculuk yaşatıyor diye düşünüyorum.

Bu rol seni nasıl buldu, sen nasıl seçildin ve oyunculuk kariyerinde nasıl bir yerde duracak film? 

Bir audition teklifiyle bu projenin içine girdim. Samet karakteri için bir metin gönderdiler, iki hafta çalıştım ve gidip performansımı sergiledim. Fakat senaryoyu okuduğumda bu rolü alma ihtimalimin kuvvetli olduğunu hissettim. Çünkü çok yakın hissettiğim, kendime yakın bulduğum bir roldü. Sinema filmlerindeki karakterlerin gerçekçi yansıtılmasında role uygun oyuncuyu buluşturmak yani cast çok önemli, bunun kastını yapmak dediğimiz şey bu. Ama tabii bununla yetinmeyip ben bunun üzerinden kendimden ne katabilirim diye de çok uğraştım. Samet karakteriyle çok benzer taraflarımız var fakat bir o kadar da asla birbirimizle alakamızın olmayan tarafları var. Onun yaşadığı hayat, içinde olduğu buhran, kişilik karakter özellikleri bana hiç benzemiyor. Ama dertleri yani… O da bütün insanın ve insanlığın dertleri zaten. Nuri Bilge Ceylan’ın sinemasında asıl ilgilendiği, beni de en çok onun sinemasına çeken şey diğer bütün konuların üzerinde insanı, sadece o bireyin içini ve bütün o mekanizmasını anlatması aslında. İlgilendiği şeyin bu olması.

“Samet nasıl bir karakter’in bende cevabı yok hâlâ”

İnsanın anlam arayışını, yaşadığı süreçleri anlatıyor bütün filmlerinde parça parça ama Samet karakteri diğer bütün filmlerine baktığım zaman son filmi olduğu için mi bilemiyorum ama daha derinlikli bir karakter gibi. Sanki tam zirvede bir karakter çözümlemesi olmuş, sen neler söylersin? Samet nasıl bir karakter?

Bu sorunun cevabı hâlâ bende yok, izledikten sonra da yok. Zaten bence işte Nuri Bilge Ceylan’ın karakterlerine böyle bir karakter diyemediğimiz için onlarla daha yakın bir ilişki kuruyoruz bize benzedikleri için. Biz de her zaman bir değişim içinde kendimizi bazen tanıyoruz bazen hiç tanımıyoruz yani. “Samet nasıl bir karakter”in bende cevabı yok halâ ve bence kimsenin de buna kolay kolay cevap verebileceğini düşünmüyorum. Böyle bir cevabı varsa da biraz ön yargılı bile olunabileceğini düşünebilirim. Çok zor anlamak gerçekten.

“Nuri Bilge Ceylan sinemasına çalıştım”

Samet’e nasıl çalıştın? 

Samet’e nasıl çalıştım? Daha çok teknik anlamda önce Nuri Bilge Ceylan sinemasına çalıştım aslında. Onun röportajlarını, internette bulabildiğim videolarını, sinema ve karakterler üzerine yaptığı konuşmalardan nasıl bir sinema dünyası olduğunu daha çok anlamaya çalıştım. Çünkü onu kavradıktan sonra içinde hareket etmek yani o sinemasının içinde hareket etmenin daha kolay olacağını, role böyle ulaşabileceğimi düşündüm. Çünkü sadece karakteri tanımak yetmeyecek, Nuri Bilge’nin dünyasını da tanımak gerekecekti. Bunu şöyle düşün... Yurt dışında bir ülke ya da şehre ziyarete gideceksiniz sadece kendi evinizde sırt çantanızı hazırlamanız değil, biraz da o gideceğiniz şehir hakkında bilgi sahibi olmanız lazım. Yani orada nasıl yaşanıyor, kültürü nasıl? Biraz onun kültürünü öğrendikten sonra orada belki gerçekten kendinize ait yerler bulabilir ve o yerlerden de onların bir parçası olabilecek şekilde ilişki kurup keyif alabilirsiniz.

“Onun sinemasında sevdiğim şey de o zaten; koca bir dünya ve kültür olması”

Çok doğru bir hazırlanma aslında. Önce sinemasının ve Nuri Bilge’nin dünyasına çalışmak ilginç ve farklı bir yol olmuş. 

Onun sinemasında sevdiğim şey de o zaten; koca bir dünya ve kültür olması. Ve her filmiyle birlikte belki kendisinin de bu kadar net bilmediği filmleriyle o da yaratmış oluyor dünyasında kültürü, bir katkısı oluyor her filminde. Eee tabii onun sineması da ilerledikçe karakterler belki daha derinleşiyor ya da zenginleşiyorlar ama çok da öyle olduğunu düşünmüyorum. Her filmin kendi ayrı dünyası var. Ama Samet'in içinde eski filmlerindeki karakterlerin hepsinin bir parçası var.

“Bana bu karakterin, bu filmin, ikinci bir okul gibi olduğunu söyleyebilirim”

Peki, audition sürecini merak ediyorum. Seni takip ediyordum, bence iyi bir oyuncusun ama Nuri Bilge Ceylan de çok iyi oynatmış. Bir de izlediğim zaman senin yerine bir başka cast koyamıyorum ben. Aslında Nuri Bilge'nin filmlerinin de başarısı bu, başka bir cast koyamıyoruz yani aklımıza da gelmiyor. Seni seçince neden seçtiğine dair bir şey dedi mi? Onunla çalışmak, oyuncu yönetimi nasıldı ve senin oyunculuğuna katkısı ne oldu?

Bu iyi bir şey bence. Belki de acaba kendini mi oynuyor da diyebilir insan, bir bakıma evet. Yani bir bakıma ben kendimi oynuyorum fakat içime Samet'i katıp oynadığım bir şey bu. 

Ben bire bir Samet olmadığımı biliyorum. Fakat bana bu karakterin, bu filmin, ikinci bir okul gibi olduğunu söyleyebilirim yani bundan sonra sinemaya, karakter yaratmaya, hikâyeyi algılayıp aktarmaya dair bakışlarım yeni bir boyut kazandı. Çok çok kıymetli benim için.

“İyi oynamayabileceğim, gereken rol beni buldu”

Oyunculuk yolculuğunda Nuri Bilge Ceylan filminde oynamak, Cannes’da yarışmak seni nasıl motive etti? 

Burada çok güzel bir uyuşmadan, uyumdan bahsetmem gerekecek. Bir oyuncu olarak önce her şeyin senaryo olduğuna inanıyorum. Senaryoda olmayan bir şeyi, yani kâğıdın üzerinde olmayan bir şeyi ekranda da görmemizin imkânı yok. Ama ondan sonra o kâğıdın üzerindekini alıp ekrana taşıyacak yönetmen, ekrana taşıyacak oyuncunun işi orada başlıyor. Ama burada çok güzel bir buluşma var. Böyle bir karakter yazılmasaydı, böyle bir güçlü dünya kurulmasaydı bunu aktarmak, bunun içinde olmak çok zor olacaktı. Bunlar her zaman olan şeyler değil. Gerçekten bir yönetmenin çok iyi bir yönetmen, bir oyuncunun çok iyi bir oyuncu olması her zaman bunu sırtlayabilecek, bunu karşılayabilecek işler ortaya koyacak anlamına gelmiyor. Ama bu ilk çok güzel bir denk geliş oldu benim adıma. Yani daha önce Nuri Bilge Hoca’nın filmlerini izleyip de kendimi oradaki başkarakterlere koyduğumda hep bir korku kaplardı içimi... Dediğin çok doğru, diğer filmlerde de izlediğimiz rolleri başkasında düşünemiyoruz. Ben de düşünemiyordum, mesela ilk oyunculuk anlamında çok etkilendiğim Haluk Bilginer'in Kış Uykusu'ndaki rolü olmuştu. Hem bu kadar güzel bir oyunculuk izliyorum, bir oyuncunun böyle bir karakter oynayabilir diye büyük bir haz ve büyük bir heyecan alıyorum. Ama ben bunu oynayabilir miyim? Orada da böyle kendimi kötü de hissediyorum. Ben oynayabilir miydim, oynayamaz mıydım? Dolayısıyla iyi oynamayabileceğim, gereken rol beni buldu. 

“İtiraf etmeliyim ki ben de kendimi olur ya herhalde, olur bu iş, alabiliriz diye hissetmiştim”

Cannes’da yarışırken biliyorum ki senin ödül almana dair beklentiler çoktu. İzleyince gördüm ki ödül almalıymışsın. Övgüler nasıldı?

Bir oyuncu olarak orada yarışırken ben de merakla acaba bu ödül kime gidecek? Yarışmadaki bütün filmleri izleyip erkek oyunculara o gözle bakıyorum. Acaba bu seçki arasında, bu performanslar arasında benim bir şansım var mı? İtiraf etmeliyim ki ben de kendimi olur ya herhalde, olur bu iş, alabiliriz diye hissetmiştim. Övgüler çok iyiydi. Sokakta özellikle bütün Cannes’da festival süresi boyunca bütün şehir bir sinemaya dönüşüyor, her tarafta festival insanları var. Dünyanın her yerinden festival için gelen gazeteciler, sinemacılar, sinemaseverler var. Sokakta onlarla bir araya geliyoruz. Baya çekip yoldan çevirip filmi izledikten sonra yorumlarını yapıyorlar, eleştirilerini, beğenilerini belirtiyorlar. Masalarına davet ediyorlar, bize katılıp filmi konuşalım, oyunculuğu konuşalım diyorlar. Sokakta, mekânlarda çevrilip tebrik edilmişliğim çok var. Evet, belki senaryo ödülünü de beklemiştim. Merve ile beraber en iyi kadın oyuncu, en iyi erkek oyuncuyu da beraber alabilme düşüncemiz vardı. Sonra festivalin ödülleri tek tek dağıttığını kavradık, her filme bir ödül veriliyor gibi matematiksel hesaplar vardı. 

“Bence bu film yorumlamak için değil sadece hissetmek için”

Film akarken birden olmadık bir sahneye geçiyor karakter, spoiler vermemek için sahneyi söylemek istemiyorum ama “birden ne oluyor” dedim.  O sahne geçişine, oradaki davranışına senin yorumun ne? 

Bence bu film yorumlamak için değil sadece hissetmek için. Benim aklımda herhangi bir sahnenin ya da özellikle bahsettiğin sahnenin bir sürü çağrışım ve hissi var. Ben onu çerçevelemek istemiyorum. Çerçevelediğim anda bir şeyin büyüsü kaçıyor gibi geliyor bana. O zenginlik devam etsin istiyorum, çağrışımsal zenginlik. Bana bir sürü his yaşatıyor gerçekten de. Hakikaten de bunun için değerli bence.

“Sizin izlediğinizin dışında kafamda benim bir beş altı tane daha film var”

Ben de ilköğretimi kasabada okuyan bir kız çocuğu olarak çocukluğuma gittim. Hatta bazı hocalarım aklıma geldi. Öğretmen Samet’in öğrencileri ile kurduğu ilişki bana iyi ve özel geldi. 

Samet'i, oradaki ilişkilerini düşündüğümde kafamdaki bagaj o kadar farklı ki sizin sinemada izlediğinizden. Sinemada Samet'in ya da hikâyenin en son seçilmiş ve kurgulanmış bir hali var. Hatta bana çok büyüleyici anlamda tuhaf bir şey gelmişti yani çok uzun çekimler, çok uzun tekrarlar, çok farklı varyasyonlar çektikten sonra sahnelerle alakalı. Ben merak ediyorum tabii ki yani bu ne? Ne seçilecek, nasıl toparlanacak diye. Benim oynadığımdan, hissettiğimden farklı bir şey çıkmıştı. Onun için ben acaba şu an konuşurken, yorumu izlediğimiz filme mi yapıyorum yoksa kendi kafamdaki Samet'e ve hikâyeye mi yapıyorum onun da çok ayırdında değilim. Ama bana çok zevk veren şey bu zaten. Yani sizin izlediğinizin dışında kafamda benim bir beş altı tane daha film var.

Peki, kendini izlediğinde nasıl izliyorsun, nasıl hissettin?

Ben bu filmi kendimden bağımsız sürekli arka arkaya izlemek istiyorum.

Ben de bitmesini hiç istemedim yani üç saati aşan bir süre nasıl geçti anlamadım.  Gerçekten bütün gün izleyebilirim. Su gibi akan bir filmdi.

Evet. Yani kendimi izlerken iyi bir filmin içinde de olduğum için iyi hissettim.

“İzlerken hissettiğim şey, oradaki diyaloğun içine kendimi bırakmak oldu”

Peki, o masadaki uzun diyalog sahnesi… Zaten edebiyattan çok beslenen bir yönetmen, senaryolarında da bunu iyi kullanıyor ve Ebru Ceylan da çok güzel yazıyor. Edebi cümleler kurulan anlamlı hikâyeler ve derinlikli kelimeler için neler söylersin?

Daha çok orada konuşulan edebi cümleler aslında ağır meseleleri içeriyor. İzlerken hissettiğim şey, oradaki diyaloğun içine kendimi bırakmak oldu. Çünkü aynı tartışmalar hepimizin kafasında da var, izlerken bana iyi geldi. Benim kafamdaki dönüp duran bu kaosu, bir yönetmen iki karakter üzerinden tartışmaya açıp gözlerimin önüne perdeye kadar getirmiş. Benim için çok rahatlatıcı. Kafamdaki bana da ait olan sorular, bu sorunsallar, konuları orada başkalarının ağızlarından dinlemek benim içimi de benim kafamı da netleştirdi ve bir sürü cevap verdim. Ama oradan da bir şey çıkmıyor, net bir şey çıkmıyor. Sorgulamaya devam.

“Samet ile o açıdan benziyoruz, böyle bir huzursuzluğumuz var”

Benim Nuri Bilge filmlerini sevme sebebim, bana ayna tutuyor zaten benim sorguladığım anlam arayışı içinde var. “Neden bu hayattayız, bende neler var, zaaflarım neler, sevdiğim özelliklerim var mı?” gibi aklımda bireye dair soruların içindeyim ve filmlerini izlerken kendimi öyle buluyorum. Sorguladığım şeylerin yolculuğunu bana yaptırtıyor. Sen de bu kadar sorgular mısın, öyle misin? Mesela bu filmdeki en önemli sorgulama bulunduğun yerde kendini oralı hissedememe, hep bir gitme isteği. Sanki gidince her şey değişecek gibi ama öyle de değil… 

Evet, ben belki yerimi değiştirmek istemiyorum. Yerimle ilgili, şehrimle ilgili bir sorunum yok ama ben de bazen bir şeylerin içinden çıkıp başka bir şeylerin içine girdiğimde bir kurtuluş, bir rahatlama bulacağımı hissetmişimdir, hissettiğim zamanlar var. Yani Samet ile o açıdan benziyoruz, böyle bir huzursuzluğumuz var. Olduğumuz durumdan, yerden, kurtulup başka alternatif, daha güzel bir ortama gitmek gibi bir huzursuzluğumuz ikimizin de o anlamda var.

Ve tabii Samet orada, filmde kaldı. Ben Samet'i oynadım ve ondan alıp devam ediyorum. Bir oyuncu olarak filmde oynadıktan sonra şöyle bir şey aklımda yanmıştı; “Rolü aşarsın” dedim. Yani oynadığım rolün, derdini, sıkıntısını, Samet'in her neyse Samet'i oynadıktan sonra sanki bana hem kişisel hayatımda hem zihinsel yolculuğumda hem karakter gelişiminde bana bir basamağa başka bir aşamaya geçebilmemi sağladı Samet. Zaten hani oyuncu ve rol, yani oyunculuklu rollerle bu ilişkiyi seviyorum. O rolü oynadıktan sonra artık onu aşıyorsun, kendine bir şey daha katıp devam ediyorsun. Bu filmlerle, romanlarla yaşadığımız ilişki gibi. Samet'in o anlamda da bana büyük katkısı var.

“Galiba ben bu karakterleri oynamayı seviyorum”

Seyirciye de bunu yapıyor aslında izledikten sonra sen aynı sen olmuyorsun. Aslında sanatın, sinemanın etki gücü o yüzden özel. İnsana bir anlam katıp başka bir şeye taşıyor seni. Oyunculuk kariyerinde sana nasıl bir motivasyon sağladı bu film? 

Beni rahatlattı, oyuncu olarak bana tamam iyi gidiyorsun, başarılısın, bu karakterin altından kalkabildin. Bunu arkanda başarılı bir şekilde bırakabildin hissi bana gerçekten büyük motivasyon verdi. Ama bana şunu da hissettirdi galiba ben bu karakterleri oynamayı seviyorum, bunlarla oynamayı seviyorum ama galiba yaratmak da istediğimi bana hatırlattı. Yani bu ilişkileri, bu hikâyeleri galiba artık yaratmaya başlamanın da zamanı geldiğini hissettirdi. Artık oturup yazmak istiyorum. 




Nuri Bilge Ceylan’ın Cannes yolculuğu… 

Nuri Bilge Ceylan Cannes yolculuğuna 1995 yılında “Koza” kısa filmiyle başladı. 

Sonra 2003 yılında Cannes Film Festivali’ne “Uzak” ile katıldı. Bu film 56. Cannes Film Festivali Büyük Jüri Özel Ödülü, Mehmet Emin Toprak ve Muzaffer Özdemir’e En İyi Erkek Oyuncu ödülünü kazandırdı. 

59. Cannes Film Festivali’ne “İklimler” filmiyle katıldı FIBRESCI ödülünün sahibi oldu. 

Yönetmenin Cannes yolculuğu “Üç Maymun” ile devam etti, bu film ile Altın Palmiye En İyi Yönetmen ödülünü kazandı. 

Yıl 2011 Nuri Bilge Ceylan’ın Cannes yolculuğu “Bir Zamanlar Anadolu’da” ile devam etti. “Bir Zamanlar Anadolu’da” ile 64. Cannes Film Festivali’nde Jüri Büyük Ödülü’nü kazandı. 

67. Cannes Film Festivali’nde ise “Kış Uykusu” filmiyle katıldı ve büyük ödülün sahibi oldu, Türkiye’nin yüzünü bir kez daha güldürdü. Yönetmenin “Kış Uykusu” filmi Altın Palmiye ve FIBRESCI ödülüne layık görüldü. Nuri Bilge ödülünü son bir yılda hayatını kaybeden gençlere ve Soma’da hayatını kaybeden madencilere adadı. 

Nuri Bilge Ceylan bu kez son filmi “Kuru Otlar Üstüne” ile 76. Cannes Film Festivali’nde başarıyla temsil etti, film dakikalarca ayakta alkışlandı, Merve Dizdar'a Cannes'da En İyi Kadın Oyuncu Ödülü getirdi. “Kuru Otlar Üstüne”  bu hafta vizyonda, aynı zamanda Türkiye'nin Oscar adayı.  

“Kuru Otlar Üstüne” hikâyesinden yola çıkarak…

İçimde hep bir gitme isteği var ama gidemiyorum işte, bazen keşke öğretmen olsaydım diyorum mecburi hizmet, başka insanlar, ortam vs. derken o zamanı doldurup tayin isterdim. İstediğim yere tayin çıktı diyelim ama sonra belki o istediğim şehirde bir bomba beni sakat bırakabilirdi... Hayat bu, bu ülkede her şey olabilirdi. Kurduğum yaşamda ve insan olmamda hep sorun vardı. Bedensel kusurlu olmama gerek yok ki her an hepimiz olabiliriz ama kafadan kusurlu bir yaşamımız vardı bu dünyada. Sorgulamalarla geçecek bir hayattı yaşadığım ve Nuri Bilge Ceylan’ın karakterlerinde bir yerde gizli bir köşede kendimi buluyordum. Herkesin sanat sineması dediği hikâye, bildiğin benim yerel hikâyemdi ve her filminden çıkışta kendimi benimle bir aynanın karşısında bırakıyordu. Sanırım Nuri Bilge’nin kasabadan çıkışı farklı kuşakta olsak da benim çıkışımdı ama bir türlü bırakamadığımız kasabalı olmak duygusuydu. 

Elbette mekânlardan bağımsız anlatıyordu insanı aslında ama ana rahminden çıkan kusursuz insanın kusurlu hayat mücadelesini ve yolculuğunu anlatıyordu her filminde. İnsanı kusursuz gösterdiğini düşündüğümüz anda bütün kusurlarını ortaya saçıyordu ve bizi anlam arayışına sokuyordu. 

Nuri Bilge Ceylan’ın ‘Kuru Otlar Üstüne’ filminin adı bile çok şey anlatıyor, kurumuşsa insan. yeşermek zor kendinde ve coğrafyanda. Ya da sen yeşermek istesen de coğrafya ve insanlar bunu kabul etmiyor. Oysa her şey güzel başlıyor yeşermek üzerine ama iklim ve ilişkiler devreye gidiyor, zaten yetişemiyorsun, sonra insan değişiyor. 

Bütün filmlerinde yaptığı gibi sana düşen karanlık ama kendine ait hissettiğin bir mekânda, birebir o kişiyle edebiyattan alıntılarla sorgulayarak uzun bir konuşma yapmak. Çünkü hayat şiir gibi yaşanmıyor, edebi cümlelerin içinde kendini var etmiyor. O yüzden Samet, Nuray ile sadece masada kalmayı tercih ediyor, uzun ve anlamlı bir sohbet yapıyor ama ardından derinlikli hikâye maalesef devam etmiyor. Ve tabii ki Samet’in Sevim’e yazdığı mektup geleceğe bir umut taşıyor ve bu noktada beni nedense çok mutlu ediyor. 

Elbette Nuri Bilge Ceylan’ın her filminden bana bir cümle kalıyor ‘Kuru Otlar Üstünde’ filminden kalan ise “Hayat böyle! Bizi birbirimizle buluşturan bu rastlantı bile ne akıl almaz bir bilmece...”  

Bu cümle hayatın özeti ve çözmemiz için yaşama sebebi, işte öyle!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mutlu Hesapçı Arşivi