ÜÇ KUŞAK KRİZDE

İstanbul Psikanaliz Derneği Kurucusu Talat Parman, “Ergenlik krizinden çok ailenin krizinden söz etmek gerek. Anne baba orta yaş krizindedir, büyükanne büyükbaba da yaşlılık ve ölüm krizindedir” diyor.

“Ne olacak bu gençlerin hali?” “Ah şu gençler!” “Bu gençlerden hiçbir şey olmaz!” Hemen hemen pek çoğumuzun duyduğu belki de şimdi kendi çocuklarımıza söylediğimiz her devir kendini tekrar eden serzenişler…  Peki ne istiyoruz gençlerden? Büyümelerine neden izin vermiyoruz? Ergenlik nasıl bir süreç? Anne babayla büyümekte olan bir çocuğun ilişkisi nasıl daha sağlıklı olur? Ergenleri daha iyi anlayabilmek için İstanbul Psikanaliz Derneği Kurucusu Talat Parman’ın kitapları eğitimciler ve aileler için yol gösterici olabilir. Özellikle Parman’ın ‘Ergenlik ve Merhaba Hüzün’ kitabı içe kapanan, herkesten uzaklaşan, zaman zaman asabileşen, “Bu çocuk neden mutsuz?” gibi aklınıza takılan pek çok şeyin yanıtını verebilir.

Talat Parman ergenliğin bir yas süreci olduğunu söylüyor.Bu çocukken kurduğumuz uçsuz bucaksız hayallere ve çocuksu bedene olan bir veda.Gençlerle ilgili yakınmalar sürse de Parman gençliğin bir ideal haline geldiğini belirtiyor ve önemli bir noktaya dikkat çekiyor: Evvelden genç, toy, deneyimsiz, bilgisiz görülür adam yerine konulmazdı. Şimdi hayranlık duyulan bir şey. Şimdi herkes gençler gibi olmaya başladı. Köylerde eskiden ihtiyar meclisi olurdu. Şimdi düşünün kime ihtiyar dersiniz? Kim bunu kabullenir? O nedenle ergenlik krizinden çok ailenin krizinden söz etmek gerek.

Ergenlik dönemindeki çocuklar bir yandan büyümeyle yüzleşirken bir yandan da sınavlarla boğuşuyor. Ailelerin de çarkın bir dişlisi haline geldiği bu düzenle ilgili Talat Parman, “Sistemi böyle kurdular. 12 Mart’ta başlayan bir süreç bu, 12 Eylül’le iyice azgınlaştı. Devrimciliği, solu kesmek için yapıldı. Gençlik politikayla ilgilenmesin diye YÖK kuruldu ve örneğin vizeler kondu. Eskiden üniversitelerde yalnızca finaller vardı, vizeler YÖK icadıdır. Demokrat Parti’yle başlayan Amerikan hayranlığının da bir sonucu. Büyük bir yarışmacılık var şimdi. Amaç çocuklar politikayla uğraşmasın. Yalnızca yüceltsinler, yani çalışsınlar, çalışsınlar… Sürekli bir yarışma var” diyor.

Talat Parman’la sınav stresiyle büyüyen çocuklardan, başkalaşan bedenine, çocukluğuna veda eden gençlere, ergenlerin aileyle kurduğu ilişkiye kadar pek çok ayrıntıyı konuştuk.

Psikanaliz nedir? Psikanalizin temel hedefi nedir?

Psikanaliz Freud tarafından şöyle tanımlanıyor: Birincisi başka olanaklarla ulaşılamayan ruhsal olgulara ve süreçlere ulaşmak için kullanılan bir tekniktir. İkincisi bu teknikten yola çıkarak bazı ruhsal hastalıkları tedavi etmeye yarayan bir yöntemdir. Üçüncüsü de insan ruhsallığı üzerinde sağladığı bilgilerden oluşan bir bilimdir. Yani üç ayak üzerinde oturtuyor. Psikanaliz insan hakkında bilgi verdiği için insan bilimlerini de etkiliyor. Onlarla karşılıklı birbirini besleme ilişkisi içinde. Kurucu başkanı olduğum İstanbul Psikanaliz Derneği veya diğer psikanaliz dernekleri olarak yalnızca ruhsal sorunlarla ilgilenmiyoruz. Sinema, müzik, felsefe, sosyoloji, antropoloji, edebiyat, tarih üzerine etkinliklerimiz var. Freud’un görüşlerini genişletmesini sağlayan edebiyat, antropoloji, felsefe sanat olmuştur. Örneğin Sofokles’in Kral Oidipus’u bir tiyatro yapıtıdır. Yalnızca insan bilimleri değil insanın tüm yaratım alanları da plastik sanatlardan tiyatro ve müziğe kadar psikanalizle ilişki içinde.

Kitaplarınızda ergenlik kavramını farklı konu başlıklarıyla ele alıyorsunuz. Ergeni anlayabilmemiz için öncelikle ergen kime denir ve nasıl bir süreçten söz ediyoruz?

Birçok açıdan bakabiliriz. Freud daha çok püberte yani erinlikten bahseder. Tıbbi bir terim olan püberte ile ergenlik arasındaki fark; püberte biyolojik bir dönemdir. Erişkin bedene geçmek demek ikincil cinsel nitelikler dediğimiz özelliklerin ortaya çıkmasıdır. Kızlarda regl olma, göğüslerin çıkması, üreme organlarının gelişmesi. Erkeklerde testislerin büyümesi, sperm üretir hale gelmesi, ayrıca bedende kıllanma vb. Boyun, kilonun artması ve organların erişkin organların ölçüsüne çıkması. Beden erişkin haline ulaşır, yani dölsel nitelik kazanır. Bu süreç 4-5 yıl içinde biyolojik olarak tamamlanır. Ama bu sürecin bir de ruhsal ve toplumsal ve hatta hukuki yönü var. Beden 15-16 yaşlarında erişkin olur ama kanuni olarak 18 yaşındakini erişkin kabul ediyoruz. Bu işin toplumsal, hukuki boyutu. Ruhsal olarak kendini erişkin kabul etmek ise başka bir hikâye.

“ESKİDEN ERGENLİK DİYE BİR ŞEY YOKTU!”

Ergenlik modern zamanların icadıdır. Eski zamanlarda ergenlik diye bir şey yoktu! Yani insanlar çocukluktan doğrudan erişkinliğe geçiyorlardı. Çünkü bedensel olgunluğa eriştiğinde toplumsal olgunluğa da erişmiş oluyor, çalışma ve evlenme gerçekleşiyordu. Yani kişi üreme ve üretme etkinliğine hemen dahil olabiliyordu. Ergenliği ortaya çıkaran da aslında okul. Fransa’da Jules Ferry dönemine kadar zorunlu okul yoktu. İki okul vardı, zenginlerin soyluların çocuklarının gittiği okullar diğeri de kilise okulları. Modernlikle başlıyor okul. Bir yandan da endüstri devrimi oluyor. Daha evvel meslek babadan oğula, anneden kıza geçiyor. Nasıl çocuk bakılır, nasıl dikiş dikilir kız anneden öğreniyor, nasıl tarla sürülür veya at nallanır, oğul babadan öğreniyordu. Ne zaman sanayi devrimi başlıyor sanayi devrimi, fabrikada işçi demek. Okulda öğretiliyor bu. Hem ulus bilinci hem teknik öğretimi.

“ERGENLİK BİR YAS SÜRECİDİR”

“Ergenlik bir yas sürecidir ve mutlu ergen diye bir şey yoktur” diyorsunuz. Ergenlik neden böyle bir süreç?

Bu konuda çıkardığım ilk kitabım; Ergenlik ya da Merhaba Hüzün’dür.  ‘Merhaba Hüzün’ Françoise Sagan’ın bir kitabıdır. Kendisi kitabını yazdığında 18 yaşını doldurmamıştı, o da bir ergendi. Sagan bu kitabında büyümenin nasıl çocukluğa veda etmek olduğunu anlatır. Her veda bir yas sürecidir. Yas kötü bir şey değildir! Yas tutmamız gerekir, bir sayfayı çevirmek ve öteki sayfayı açmak için. Ergenler öncelikle çocuksu bedene veda etmek zorunda. Bir çocuk hayal kurduğunda her şey olabilir. Büyüdükçe bedeninin kısıtlamalarıyla karşılaşır. Düşleminde olimpiyat şampiyonu, en iyi keman virtüözü, bilim adamı, astronot vb. olabilir. Bunu hayal edebilir ama yaşı ilerledikçe çoğu şeyi olamayacağını, yapamayacağını anlar. O nedenle ergen düş dünyasının yasını tutuyordur aslında, yalnızca çocukluğunun değil! Bu bir paradokstur. Çocuklarının hayalleri sonsuz geniş ama bedenleri güçsüzdür. Erişkin oldukça bedenimiz güçlenir, toplumsal olarak da güçlenir. Buna karşılık bakarız ki düşlerimiz daha zayıftır. Belirli bir yaştan sonra ancak yeni bir araba veya bir yazlık düşü kurabiliriz!

“ŞİMDİ HERKES GENÇLER GİBİ OLMAYA ÇALIŞIYOR”

Bugün karşınıza çıkan ergenlerin çoğu 21.yüzyılın çocukları. Ne tür farklılıklar, başkalaşımlar gözlemliyorsunuz?

Eski Yunan’dan beri gençlere ilişkin söylemler var. Yanılmıyorsam Sokrates idi, “Ne olacak bu gençlerin hali?” diye yakınan. Kuşaklar arasında her zaman farklılıklar olacaktır. Elektriğin geldiği kuşağı düşünelim ya da otomobil kuşağı ile ondan önceki kuşağı. Farklılıklar her zaman var. Kendi ergenliğimi düşünüyorum. ‘Merhaba Hüzün’ benim ergenlik kitabımdır. Platonik bir biçimde âşık olduğum Belçikalı mektup arkadaşım göndermişti. O zamanki sorunlarla bugünküler aynı, ifade biçimi değişmiş olabilir. Benim zamanımda internet yoktu. Bugün annebabaların en büyük şikâyeti ekran süreleri. Eskiden de sokakta oynayan çocuklara eve gel ders çalış diye bağırılır, çocuk evden sabahtan çıkar akşama kadar top oynardı. Tom Sawyer’ı düşünün. Dereye gider, balık avlıyor, haytalık yapıyor. İnternet yoktu ama dışarıda olurdu çocuk. Yine de geçmişle bugün arasında birkaç fark var. Öncelikle yaşam beklentisi uzadı ve buna bağlı olarak gençlik bir ideal haline geldi. Evvelden “genç”, toy, deneyimsiz, bilgisiz görülür adam yerine konulmazdı. Şimdi hayranlık duyulan bir şey. Şimdi herkes gençler gibi olmaya başladı. Evvelden küçümsenen gençler idealize ediliyor. Köylerde eskiden ihtiyar meclisi olurdu. Şimdi düşünün kime ihtiyar dersiniz? Kim bunu kabullenir? O nedenle ergenlik krizinden çok ailenin krizinden söz etmek gerek. Anne baba orta yaş krizindedir, büyükanne büyükbaba da yaşlılık ve ölüm krizindedir. Üç kuşak da krizdedir. Bunu yazdım kitaplarımda. Ergenlik krizindekiler için “ne yapacağım yaşamımda?” sorgulaması varsa, orta yaş krizindekiler için “bu zamana kadar neler yaptım ben?” hesaplaşması vardır.

“BÜYÜMEK İSTEMEYEN ÇOCUKLARIN SAYISI ARTIYOR”

Bu dönemin bir ikinci farkı, kral-kraliçe çocuktan söz ediyoruz artık. Belki bu evlerdeki çocuk sayısının azalmasıyla ilgili olabilir. Çin’de başladı bu önce, tek çocuk zorunluluğu yüzünden. Şimdi sanırım ekonomik nedenlerle bizde de tek çocuklu aileler çoğaldı. Bunun sonucu olarak hem çocuğa çok fazla olanak sunuluyor hem de ondan çok şey bekleniyor. Çok küçük yaşlarda sınavlara girmeleri, ölçme ve değerlendirme eziyetine tutulmaları gerekiyor. O nedenle “büyümek istemeyen” çocukların sayısı artıyor. Kendi çocukluğumla günümüz arasında bir farkı da burada görüyorum. 26 Şubat Pazar günü saat 18.00’de Yapı Kredi Kültür Sanat Merkezi’nde bu konuya “şımarıklık” bağlamında değineceğiz. Etkinlik ücretsiz, kayıt gerekmiyor. Ayrıca YouTube’dan da izlenebilir.    

“ÇOCUKLAR ÇOĞU KEZ ANNE BABALARINI KIŞKIRTIRLAR”

“Kışkırtma da ergenliğe özgüdür. Kışkırtmalara göğüs germek yetişkinlerin ödemesi gereken bir bedeldir” diyorsunuz. Neden?

Sözlükler kışkırtmayı “bir insanı kötü bir şey yapmak için tahrik etmek” olarak tanımlıyor. Kışkırtma ötekinin ne denli sağlam, dayanıklı olduğunu görmek için yapılan bir denemedir. Aslında çocuklar da çoğu kez anne babalarını kışkırtırlar, ergenlikte bunun hem niteliği hem de niceliği değişir.  Ergenin kışkırtmalarına gelmemek lazım. Bir gün çalıştığım hastaneye genç bir kız getirdiler. Tekerlekli sandalyeyle gelmişti. Bacakları kırılmıştı. Bir erkek arkadaşı varmış. Annesi durumu öğreniyor ve kızıyor, kötü sözler söylüyor. “Kendimi atarım” diyor kız, anne de “At” diyor ve atlıyor çocuk ikinci kattan. At derseniz ergen kendini atar! Onun için kışkırtmaya gelmemek “kötü şeyler” yapmamak gerek.

Farklı kuşak tanımlamaları yapılıyor. Siz bu kuşak tanımlamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bugünkü çocukların Z kuşağı olduğu söyleniyor, bu doğru çünkü bizler de Z kuşağı anne babalarız. Kuşaklar arasındaki mesele bileşik kaplar meselesidir. Armut dibine düşer. Çok kızmayalım bugünün gençlerine, onları biz doğurduk, büyüttük. Onlar bizim ürünlerimiz.

SOLA KARŞI AMERİKANCI SINAV DÜZENİ

Sınav stresi altında büyümeye çalışan çocuklarla ilgili gözlemleriniz neler? İstemeseniz de bu çarkın dişlisi oluyorsunuz.

Sistemi böyle kurdular.12 Mart’ta başlayan bir süreç bu, 12 Eylül’le iyice azgınlaştı. Devrimciliği, solu kesmek için yapıldı. Gençlik politikayla ilgilenmesin diye YÖK kuruldu ve örneğin vizeler kondu. Eskiden üniversitelerde yalnızca finaller vardı, vizeler YÖK icadıdır. Demokrat Parti’yle başlayan Amerikan hayranlığının da bir sonucu. Büyük bir yarışmacılık var şimdi. Amaç çocuklar politikayla uğraşmasın. Yalnızca yüceltsinler, yani çalışsınlar, çalışsınlar…Sürekli bir yarışma var. Eskiden olgunluk sınavı vardı. Bu öğrencinin belli bir düzeye erişip erişmediğini gösteriyordu. Şimdi yarışma var, kim birinci olacak soru bu? Olgunluk sınavı bir şeyi bilmenizle ilgiliydi, bir düzeye erişmenizle. Oysa şimdi sınavlar birinciyi istiyor. Anaokulları bile çocukları değerlendirmeyle alıyorlar.

TERÖRİST İLAN EDİLEN BİR TOPLUM

Siyasi iktidar kendi görüşüne aykırı bir ses çıktığında herkesi ‘terörist’ ilan ediyor. Dil toplumsal belleğin oluşmasında önemli bir etken. Düşüncenin yasaklanması değil mi bu? Bu kötücül dilin toplumda ne tür sonuçları olur?

Terör korku demektir. Terörist suçlaması korkuyla ilgilidir. Ötekileri bu şekilde suçlayanlar belki korku salmak istiyorlar. Ancak korku bir vida gibidir, çok sıkarsanız yalama olur. Bir noktadan sonra işe yaramaz. Bir olasılık daha var, belki de kendileri çok korkuyorlar. O zaman da “korkunun ecele yararı” yok demekten başka ne söylenebilir?

Haftanın Kitapları

Ölü Reşat
Aslı Tohumcu
İletişim Yayınları

Osmanlı’yı Yeniden Keşfetmek
İlber Ortaylı
Kronik Kitap

Türkiye’de Psikanalizin Sosyal Temsilleri
Meltem Narter
Bağlam Yayınları

Müslüman Toplumlarda Kadın ve Cinsellik
Derleyen: Pınar İlkkaracan
İletişim Yayınları

Kriz Hali ve Devlet
Zygmunt Bauman, Carlo Bordoni
İthaki Yayınları

Sahipsiz Yüzler
Mehmet Erte
Yapı Kredi Yayınları

Çocuk Kitapları

Işıltılıvadi’nin Minik Fırtınası
Maria Parr
Çeviren: Dilek Başak
Yapı Kredi Yayınları

Saklıköy’ün Kuşçusu
Kadri Öztopçu
Günışığı Yayınları

Kuşlara Fısıldayan Kız
Sara Şahinkanat
Yapı Kredi Yayınları

Saftirik Greg’in Günlüğü 17: Pis Kokulu Şarkılar
Jeff Kinney
Epsilon Yayınevi

Doğadan Masallar
Necati İnceoğlu
Bozcaada Mendirek Yayınları

Bir Şeftali Bin Şeftali
Samed Behrengi
Can Çocuk

Çok Satan Kitaplar

  1. Gece Yarısı Kütüphanesi, Matt Haig

  2. Kaplanın Sırtında İstibdat ve Hürriyet, Zülfü Livaneli

  3. Bir Aşk Masalı, Ahmet Ümit

  4. Uyumsuz Defne Kaman’ın Maceraları ATEŞ, Buket Uzuner

  5. Ya Adalet Ya Sefalet, Selçuk Şirin

  6. Bavula Sığmayan, Nermin Yıldırım

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eda Yılmayan Arşivi