Mutlu Hesapçı
Bu aynalarda mucizeler var!
HAYDİ SİNEMAYA ‘MUCİZE AYNALAR’ VİZYONDA!
Aziz Nesin’in hikâyelerini okuyarak geçti uzun bir zaman, sonra bir yerlerde kaldı o hikâyeler. Ama hayatın içinde Aziz Nesin sanki hikâye yazmaya devam ediyordu; çünkü gündelik hayatta karşılaştığımız durumlara ‘Tam Aziz Nesinlik hikâye’ demekten alamıyorduk kendimizi, sık sık... Aziz Nesin ayna oldu hepimize ve hep kendini hatırlattı. Aziz Nesin’i farklı öykülerinin sinemaya dönüşmüş şekliyle izlemenin tam da zamanı şimdi. Tolga Örnek, Aziz Nesin hikâyelerinden oluşan ‘Mucize Aynalar’ filmiyle bu kez karşımızda, yıllar sonra. Oyuncu kadrosu tam da istediğim gibi çünkü iyi oyuncu olmalarının yanında her birinin enerjisi ve insan olma hali benim için önemli. ‘Mucize Aynalar’ filminin oyuncuları Şebnem Bozoklu, Cengiz Bozkurt, Boran Kuzum ve Eren Demirbaş ile filme, filmden yola çıkarak hayallere ve tabii ki Aziz Nesin’e uzanan uzun bir sohbet gerçekleştirdim. ‘Mucize Aynalar’ filmi vizyonda. Röportajımızı okuduktan sonra eminim merakla sinemanın yolunu tutacaksınız. Sinema dönüşü aynaya bakarak bir takım hayaller içinde bulabilirsiniz kendinizi benden söylemesi!
ŞEBNEM BOZOKLU
“Keşke herkes Emel gibi olabilse”
Filmi izleyince anlayacaksınız Şebnem Bozoklu şahane bir kadın karakter çıkartmış ortaya. Baklavaaa diyerek gülmeye hâlâ devam ediyorum. Emel bize de bir sofra kur ve masadaki yerimi ben de alayım... ;))))
Emel öyle bir kadın ki eşine sonuna kadar destek, iyi günde kötü günde yanında ve daha birçok iyi özelliği var. Senin için nasıl bir karakter?
Benim Emel'i bu kadar sevme sebebim senin söylediklerinin yanında inanılmaz özgüvenli. Ve durumları çok doğru değerlendirebilen biri olması. Emel hepimizin keşke böyle bir arkadaşımız olsa diyebileceği biri aynı zamanda da ilişkisinde de iyi bir partner. Şöyle de bir özelliği var onun; sevgi veren bir kadın, sevdiğini hissettiren bir kadın. Ama her şeyin ötesinde anlayan bir kadın. Hem dünyada hem ülkemizde birbirimizi anlamaya çok hasret kaldığımız bir dönemdeyiz. Özellikle son 20-30 senedir kendine dönük ve kendini her şeyin üzerinde gören bir durumun içinde yaşıyoruz. Bunun pek çok şeyle ilgisi var. Özellikle de teknolojinin hayatlarımıza bir bıçak gibi girmesi ve kendi fotoğraflarımızı yayınlayarak sanal dünyalar kurmamız da ilişkilerimizi etkileyen faktörlerden biri… Emel biraz bana tırnak içinde özlediğimiz gerçek bir insanı çağrıştırdı.
“Emel sihirli ve mucizevi aynalar üreten bir amatör mucitle evli”
Filmi izleyince ben de Emel arkadaşım olsun istedim. Hayallerime eşlik edecek ve enerjimi yükseltecek bir arkadaşın varlığı o kadar değerli ki…
Ki Emel’in eşinin kurduğu hayal, öyle hemen olabilecek bir şey de değil. Emel sihirli ve mucizevi aynalar üreten bir amatör mucitle evli. Eşine tam destek çıkan bir kadın ve onu yalnız bırakmıyor ki hayatları da öyle kolay değil; varlıklı değiller, imkânları yok ve zorluk çekiyorlar. ‘Keşke herkes Emel gibi olabilse’ diyorsunuz.
“Tolga uzaktan takip ettiğim ve sevdiğim bir yönetmendi”
Bu proje nasıl geldi? Tolga ile buluşmak nasıl oldu?
Tolga Örnek tanışmadığım, hiçbir yerde de denk gelmediğim, sadece filmlerini izlediğim bir yönetmendi. Hepimizin hayatında benim için de öyle iz bırakmış filmleri vardı. Uzaktan takip ettiğim ve sevdiğim bir yönetmendi. İlk duyduğumda Tolga Örnek yeni filmi için size senaryo yollamak istiyor denildiğinde merak ettim. Çünkü ne yaptığını bilmiyordum Türkiye'den taşındığını ve Los Angeles’ta yaşadığını biliyordum. Bir şey yapacak, geri dönecek durumundan kaynaklı ilk motivasyonum, merak oldu açıkçası. Kendi rolümden çok filmi merak
ettim. Sonra Aziz Nesin’in altı öyküsünden senaryolaştırılan bir hikâye olduğunu öğrenince de ayrı bir merak sardı. 6 farklı epizottan oluşuyor diye düşünürken filmin tek bir hikâyede birleşen Aziz Nesin'in farklı öykülerinin içinde kullanıldığını görünce daha da heyecanlandım. Tolga’nın senaryosuna bayıldım. Tolga'yla hemen görüştük, kurmak istediği dünyayı anlattı, merakla dinledim onu. Bütün filmi nasıl kurmak istediğini, tasarımı anlattı. Çok yorgun olduğum ve iş yaptığım bir dönem olmasına rağmen filmi hemen kabul ettim açıkçası.
Filmin türünü kalıba sokamıyorum, duygusu, geçişleri o kadar güzel ki…
Bu film fantastik bir kara komedi, gerçekleştirmesi çok zor. Buralarda pek yapılan, çalışılan bir tür değil fantastik, kara komedi de öyle. Çünkü film yakın gelecekte geçiyor. Hani belki 100 sene sonra da değil ama 40 sene, 30 sene belki. Çok fantastik bir hali var ve bu dünyayı tasarlamak, birleştirmek, iç içe geçirmek çok zor. Ve aslında filmde birbirinden bağımsız, hareket eder gibi görünen iki paralel hikâye var; Cengiz'in aksı ve Bora'nın aksı. Ve bu iki paralel hikâye bir noktada, aslında birden fazla noktada kesişiyor. Bence çok katmanlı, çok grafikli, içi de çok dolu, lafını da söyleyen şahane bir filme, bir bütüne dönüştü.
“Çok hayal kurarım”
Filmin başrolü hayaller diyebiliriz ve ona eşlik eden aynalar... Bu noktada neler söyleyeceksin? Çok hayal kurar mısın? Senin hayallerin gerçekleşti mi?
Çok hayal kurarım. Umarım herkes de çok hayal kuruyordur. Öncelikle hayal kurmanın hiçbir yan etkisini görmedim. İnsanın her çağında, her zamanında, her döneminde bol bol hayal kurması gerektiğine de inanıyorum. Hayaller bizim ikinci dünyamız. Neyin gerçek olduğu da tartışılır. Hayallere ve umutlara çok inanan bir insanım. Kurduğum hayallerin bütün insanlar gibi gerçekleştiği de oldu, hiç gerçekleşmeyen hayallerim de oldu. Ama bu hayal kurmaktan vazgeçmek için yeterli bir sebep değil. Bizi renklendiren, canlandıran bir şey hayal kurmak. Ve hayal kurmak bir çocukluk mesleği değildir. Hayal kurmak, insan var olduğu sürece sahip çıkmamız gereken bir iç dünya yansımasıdır. Şimdi 40’lı yaşlarımdayım, hâlâ çok hayal kuruyorum ve çok severim. Ve bu filmin hayallerle ilgili olması da benim için ayrıca şahane. Çünkü gerçekleştirilmiş hayaller bana umut veriyor, daha doğrusu hiç gerçekleştirilemese bile üzerinde çalışılmış, emek verilmiş, her şeye çok saygı duyuyorum. O yüzden önemli bir mesele. Hayal kurmak insanı motive eden ve ayakta tutan da bir şey çünkü. Aynı zamanda ayakları çok yere basan da biriyim. Bu ikisi asla birbirinin karşıtı değil. Öyle de asla düşünmüyorum. Gerçekçi biriyim aslında. Ama ben hayallerin gerçekleştirilme yolunda desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum.
“Bir an önce bu alet çıksın da hepimiz evimize alalım diye düşündüm”
Aynaya çok bakar mısın, filmdeki gibi bir mucizevi ayna olsun ister miydin? Filmdeki o büyülü gerçeklik çok güzeldi.
Ben bir an önce bu alet çıksın da hepimiz evimize alalım diye düşündüm. Filmi izlemeyen seyirciler için de söyleyelim mucize ayna evinize alıyorsunuz, bu aynayı ve siz hayatta ne olmak istiyorsanız, kendinizi ne şekilde görmek istiyorsanız sizi ona dönüştürüyor, adı üstünde mucizevi ayna. Ama tabii şu anda yapay zeka senaryoları var ya ortada dönen, işlerin sarpa sarabileceği ve kötüye gidebileceği söylenen... Aslında bizim hikayemizde de böyle bir dönüş oluyor. Aynaları çok severim, aynaya da bakan biriyim. Bu mesleki deformasyon değil bu arada.
Peki, kurduğun hayaller ya da en büyük hayalim buydu ve gerçekleşti hikâyen nedir?
Çok temelde çocukluğumdan beri hep oyuncu olmak istedim. Hep kendimi bir oyuncu olarak görmek istedim. Bunu başarmak için de elimden geleni yaptım. Savaştım, uğraştım çünkü etrafımda bu meslekle veya buna yakın mesleklerle ilgilenen çok insan olduğu bir ortamda da doğmadım. Benim annem de babam da öğretmendi ama oyun izlemeye beni çok götürürlerdi, avantajım oydu. Hayalini kurdum ve peşine düştüm. Gerçekleştirdiğim en büyük hayalim aslında kendim olmaktı. Bugünkü ben olmaktı diyebilirim.
“Mucize Aynalar çok sevdiğim ve güzel hatırladığım bir film olacak”
‘Mucize Aynalar’ filmi kariyerinin içinde nasıl bir yerde duracak?
‘Mucize Aynalar’ çok sevdiğim ve güzel hatırladığım bir film olacak. Filmlerimi hiç önceden izleme adetim yoktur, istemem. İlk defa galasından önce izlediğim filmim bu oldu. Senaryoyu tekrar okuyarak canlandırmak istedim. Ben filmi çok özgün buldum. Filmin seyircisi olarak o objektif içinde oynamıyormuş gibi söylüyorum, filmi çok özgün buldum. Uzun zamandır izlediğim hiçbir şeye benzemiyordu. Fantastik bir film olmasına ve yakın gelecekte geçmesine rağmen insanlık hissi çok yüksek geldi bana filmin. Görmeyi de izlemeyi de sevdiğim duyguları gördüm bu filmde. Umut etmek, hayal etmek, bir olmak, bir amaç için birlikte hareket edebilmek, inanmak, hayaline sahip çıkmak gibi. O yüzden burnumu sızlatan yerleri de oldu bir kara komedi olmasına rağmen.
“Bir Aziz Nesin hikâyesini okurken çok gülersin ama çok kelimeler kalır sana”
Aziz Nesin hikâyelerinden senaryolaştırılan bir film olmasına dair neler söylersin?
Aziz Nesin bu toplumu ve kodlarını çok iyi çözmüş, çok hâkim ve bunu çok güzel anlatan bir yazar. Topluma bu kadar hâkim olmasının yanı sıra bunu çok güzel bir dille, çok katmanlı anlatıyor. Bir Aziz Nesin hikâyesini okurken çok gülersin ama çok kelimeler kalır sana. Fikirler kalır veya bakış açıları kalır. Aziz Nesin ortaokul ve lise döneminde çok okuduğum bir yazardı. Okuduğum her öyküsünde karşı konulmaz çok keskin ve kıvrak bir zekâ vardır, o yüzden çok okunur. Seni böyle alıverir, kapıverir, içinde yok olursun, boğulursun öykülerin ve dünyanı kaplar. Tolga'nın en büyük başarısı da bu kadar birbirinden farklı öyküyü bu kadar güzel bir dramatik aksta birleştirmiş olması bence.
CENGİZ BOZKURT
“Eksantrikliği ve mucitliği onu da zamanın ötesinde bir insan yapıyor”
‘Keşke böyle müzice ve sihirli bir ayna gerçek hayatımızda da olsa’ dedim. İyi kalabilen halini çok sevdim. Şahap Cenabettin güzel insan ve bu role hayat veren Cengiz Bozkurt da benim için öyle…
Hikâyeleri birleştirmek çok zor olmasına rağmen Tolga çok iyi senaryo ortaya çıkarmış. Senaryo ve oynadığın karaktere dair neler söylersin?
Aziz Nesin zamanının çok ötesinde bir insan, güncelliği hiçbir zaman kaybolmayacak bir yazar. 40 yıl, 50 yıl önce yazdığı hikâyeleri bile bugün açıp okusanız aynı şeyin bugün de olabileceğini düşünürsünüz. Kültürümüze çok hâkim bir insan. Hiç olmayacak gibi olan şeylerin aslında olabileceğine Aziz Nesin’in hikâyeleri içinde inanırız biz. Bu da öyle bir hikâye oldu aslında belki iyi bir harmanlama Tolga tarafından. Zaten o Aziz Nesin’in işte ‘Acaba mı, olur mu böyle bir?’ diye düşündüğümüz tüm olaylar, bizim ana karakterimizin başından da geçiyor.
Çok güldüm Şahap Cenabettin’e…
Aslında çok akıllı biri… Bir bilim insanı olması gereken bir insanken başından olmadık şeyler geçiyor. Eksantrik bir adam. Eksantrik adam da işte belki toplum tarafından çok kabul edilmiyor gibi gözükmesine rağmen onu bir yere, aile içinde de bir yere oturtmuşlar. Ve o eksantrikliği ve mucitliği onu da zamanın ötesinde bir insan yapıyor. Karakteri aslında daha böyle fütüristtik, daha geleceğe dönük bir karakter haline getiriyor. O anlamda bir komedi türü içine sokmak gerekirse nereye koyulabilir film; fütüristtik komedi mi denir ben de bilmiyorum. Ayrıca bazı sahnelerde gülme krizlerine girdik diyebilirim.
“Almanları misafirperverlikten çatlatma…”
O kadar çok şey geliyor ki başına Almanlarla hikâyesi çok iyi. Almanların yemekte başına gelenler, düşündükçe gülüyorum.
Almanları çatlatma sahnemiz, sorma ya biz de çok güldük. Almanları misafirperverlikten çatlatma… Çok da spoiler veremem ama filmimizde o Aziz Nesin’in nükteli, mizahi yönlerine de vurgu yaptığımız ama güldürürken de işte inanılmaz bir şekilde kendini tuhaf hissettiren tüm özellikleri bence film taşıyor.
“Oynamak iyi geldi”
Karakterinin en çok neyini sevdin?
En çok iyimserliğini ve sakinliğini sevdim karakterin, bende olmayan… Oynamak iyi geldi. Her şeye karşın böyle yılmayan ve sakinliğini koruyan, tekrar yeniden başlayan tavrını sevdim. Filmin sonunda çok büyük umutsuzluğa kapılıyor ama ‘Pişmiş tavuğun başına gelmeyecek şeyler geldikten sonra kapılır umutsuzluğa’ diyorsun. Ama o zamana kadar hayatta hiç umutsuzluğa kapılmamış, hep ileriye bakmış, hep icat ettiği şeylerle ilgilenmeye çalışan ve onları geliştirmeye çalışan bir insan, aile adamı Şahap Cenabettin.
Bir de inatla ‘Güzel insanlar mutlu olsun diye yaptım her şeyi’ diyen ve hayaller kuran biri.
Evet, evet. Yani o anlamda da pek eşi benzeri olmuyor.
“Bu tür bir süper kahramana dönüşmek isterdim”
Böyle bir mucize ayna yaratmak ister miydin?
Çok isterdim. Yani bu tür bir süper kahramana dönüşmek isterdim. İnsanların hayatlarını değiştirecek, olumsuz bütün özelliklerini hayatta yok edecek. Ve hani düzen içinde ve mutlulukla insanların yaşamlarını sürdürebildiği bir hayatı evet, kim özlemez? Valla herkes o şeye muktedir olmak ister tabii ki.
Mümkünse bu gücün hepsi olsun… Bu güçlerin hangisini isterdin, tek bir şey?
Valla ben geçmişimi de çok sorgulayan bir insanımdır. Onun için de hani ‘Geriye dönsek bunu böyle yapardık, şunu şöyle yapardık’ diye çok takılmak istememe rağmen ben geriye dönüyorum. Yani ‘Şunu şöyle yapsaydım belki çok daha farklı bir yere doğru everilebilirdik’ diyorum. Onun için öyle bir ayna, öyle bir zaman içinde geçmişe ve anılara geri dönebilmek aslında hoş olurdu, benim reddedeceğim bir şey değil.
“Böyle bir eşin varlığı Şahap Cenabettin’in en güçlü tarafı bence”
Filmde Emel gibi bir eşin varlığı çok önemli.
Kesinlikle. Böyle bir eşiniz olduğunda daha ne istersiniz ki? En kötü anınızda bile yanınızda duruyor, terapiste de ihtiyaç duymazsınız. Çünkü sizi her zaman dinleyen bir eş yanınızda, en kırılgan anlarınızı, zaaflarınızı, en güçsüz duruma düştüğünüz anları bile eşinizle paylaşabilirseniz hayatta zaten başka hiçbir şeye ihtiyaç duymazsınız diye düşünüyorum. Yani onun için böyle bir eşin varlığı Şahap Cenabettin’in en güçlü tarafı bence. Hayallerine giden yolda elini tutan, onu motive eden, sürekli ona moral vermeye çalışan, en kötü zamanlarda bile yanında durup hayır yapabilirsin, yeniden yapabilirsin diyen bir insan herhalde hepimizin hayal eşi mi diyeceğim? Hayali eşi.
“Aziz Nesin her konuda o kadar iyi yazmış ki…”
Filmi izlerken ‘Nasıl yazmış, nasıl bir kalemmiş Aziz Nesin’ dedim bir kez daha… Türk halkının haritasını çıkarmış adeta.
Her konuda o kadar iyi yazmış ki… Toplumsal, mizahi, folklorik, dramatik, trajik kendi kültürümüze bu kadar hâkim bir yazar ben okumadım diye düşünüyorum.
Tanışmak ister miydin?
Çok… Çok tanışmak isterdim. İdealist bir insanın, çevresine bu kadar iyilik yapan bir insanın talihsiz olaylar geçirmesi, toplumun dışına itilmesi ayrıca insanı çok üzüyor. Aksine çok bizden ve sarılmamız, bağrımıza basmamız gereken biriydi diye düşünüyorum. Her şeye hâkim, kendi kültürümüzü de çok seven biri.
BORAN KUZUM
“Hayal kurmak insan doğasının getirdiği bir şey bence”
Sakin ve efendi duruşuyla açık ara benim için başka bir yere yerleşiyor Boran Kuzum. Oyunculuğunda da bundan izler taşıyor ve o yüzden başarılı buluyorum kendisini. Oynadığı Kerim karakteri hepimizin yaşadığı bir sorun; geçim derdinin peşinde ama hayallerinde başka bir yerde, başka bir işte olma halleri…
Senaryo sana nasıl geldi, sen nasıl seçildin o süreci anlatır mısın?
Biz Los Angeles'ta tanıştık Tolga Abi’yle ve o süre içerisinde aile yemeklerine de çıktık. Sonrasında aile evimde Ankara'daydım, beni aradı ve senaryoyu gönderdi. İki saat içerisinde okudum ve kendisini aradım. O kadar güzel bir senaryo yazmıştı ki, çok beğendim. Filmi de çok beğendim ve bir parçası olduğum için çok mutluyum.
“Aziz Nesin çocukluğumdan beri bildiğim önemli bir yazar”
Aziz Nesin hikâyelerinden bu kadar güzel bir senaryo çıkarabilmek büyük başarı bence. Senin için Aziz Nesin ne ifade ediyor?
Aziz Nesin çocukluğumdan beri bildiğim önemli bir yazar. Babam çok severdi ve kütüphanemizde kitapları vardı. Aziz Nesin tabii çocukken çok anlamasan da büyüdükçe,
ilerledikçe, edebiyat dersleri aldıkça bizim ülkemizin insanını nasıl ele aldığını ve bunu nasıl kara komedi bir yerden anlattığını daha iyi anlıyorsunuz. Herkesin ders çıkartabileceği bir yerden anlattığını da görüyorsunuz. Filmde Aziz Nesin’in 6 öyküsünü o kadar güzel birleştirmiş ki Tolga, sosyolojik bir vaka gibi ele alıp insanlarımızı ve kişilerin hayallerinin peşinden koşarken nelerden fedakârlık edeceğini, neleri göze alabileceğini çok iyi anlatmış.
Ambulans şoförü olup ölüleri taşıyan biriyken aslında hayalinde başka biri olmak isteyen bir karakteri oynuyorsun. Kerim çok güzel bir karakter olmuş, sen neler söylersin?
Evet, hayalleri var ama bu dünyanın ve ülkenin gerçekliğini de kabul etmiş biri. Hayallerine gitmeye çalışırken bir yandan da geçinmek zorunda olduğunun, bir aile babası olduğunun farkında... Bu yüzden de hani halini de kabullenmiş biri ve ‘Ben buradan para kazanmak zorundayım, yapacak bir şey yok’ durumunu yaşıyor. O da zaten karakomik bir durum aslında. Durumunu bir süreç olarak kabul etmiş ve sonra zaten hayalini başarıyor bir şekilde.
“Kerim kendime çok yakın gördüğüm bir karakter”
Hayal kurmaktan da vazgeçmemesini çok sevdim. Kendi gerçekliğine teslim olup öylesine de yaşamayı sürdürebilirdi. Geçim derdinde olunca insan hayallerini unutabiliyor ama inadına hayallerinden vazgeçmemesi ve hayali için çalışma durumu beni çok motive etti diyebilirim.
Ben ilk defa şunu çok rahatlıkla söyleyebilirim ki kendime çok yakın gördüğüm bir karakter. Onu da hak ediyor. İstanbul’a ilk geldiğim yıllarda ben de kariyerimi kurarken, mesleğe başlarken çeşitli zorluklar yaşadım. Ama hayallerimden vazgeçmedim. O zamanları bir süreç olarak kabul ettim ve sonrasında başaracağıma hep inandım. Ona inanmak da senin hayattaki en büyük motivasyonun oluyor aslında ve o süreci daha rahat geçirmeni sağlıyor. Hayallerine daha rahat ulaşmanı sağlıyor belki de.
“Hayalden çok hedefçiyim”
Sen çok hayal kurar mısın ve kurduğun hayaller ne kadar gerçekleşti?
Çok hayalperest değilim ama hayal kurmak insan doğasının getirdiği bir şey bence zaten. Hayalden çok hedefçiyim ya da öyle olmasını istediğim için böyle söylüyorum. Hayalleri böyle olmuş gibi düşünüyorum ister istemez ama bu da bir hayal sonuçta. O yüzden kurarım hayal tabii ki.
“İstanbul yaşaması çok zor bir şehirmiş”
O kurduğun hayallerinin içinde neler vardı ve neler gerçekleşti? Bugünkü seni görmüş müydün diyeyim.
Bir şekilde inanmıştım ona. Yani ben hep İstanbul'da yaşamak isterdim Ankara'dayken. Sonrasında bu büyük bir hayal kırıklığı oldu benim için o ayrı bir şey ama… İstanbul yaşaması çok zor bir şehirmiş. İstediğim konservatuvarı kazandım. Bu mesleği yapmak istiyordum, yapmaya başladım. Hâlâ bazı olaylar oluyor, şükrediyorum ve inanamıyorum olduğuna. O yüzden bunları evet düşünmüştüm ama olabileceğine de bu kadar inanmamıştım açıkçası.
Filmdeki aynalarımızda kendimizi olmak istediğimiz yerde görebiliyoruz hatta hatıralarımızı canlandırabiliyor, hatta silebiliyoruz. Keşke böyle bir gücümüz olsa mıydı?
Zihnimizin içinde bunu yapabiliyoruz aslında ama bunu gerçek bir yerden gördüğünüz zaman bilemiyorum. Gerçekten motive edici de olabilir bu güç ama bir yandan da zaten biraz sanal dünyaya çekilmeye başladık durumu da var; hayalimi nasılsa görüyorum, peşinde koşmasam da olur da olabilir belki bilmiyorum
EREN DEMİRBAŞ
“Her genç oyuncunun oynamak istediği bir roldü”
Eren Demirbaş bu filmle birlikte yıldızı parlayacak bir oyuncu. Abartıya kaçabilecek bir rolü, doğal oyunculuğuyla başarıyla canlandırıyor. Para kazanmak tabir yerindeyse yırtmak için kurulan hayaller hepimizin gerçeği değil mi Odin?
Rol ile buluşmak nasıl oldu, heyecanını öğrenebilir miyim?
Menajerim ‘Bir senaryo var Aziz Nesin'den uyarlanıyor’ deyince zaten heyecanlanmaya başladım. Bir de fütüristtik kafaları çok seviyorum, bir bilimkurgu havası da var filmde. Aziz Nesin, Tolga Örnek isimleri kimi heyecanlandırmaz ki! Sonra kadroya bakınca inanamadım ayrıca heyecandım. Her genç oyuncunun oynamak istediği bir roldü. Tolga Hoca Amerika’daydı Skype üstünden bir görüşme yaptık. Hoca bir anda “Hadi bir oyna bakalım” dedi, ‘Hocam yani şimdi mi falan’ derken Skype üzerinden oynadım, “Senden o rol çıkar” dedi ve rolü aldım.
“Odin iyi niyetli, enteresan bir karakter”
Odin çok komik bir karakter, karakterinden bahseder misin?
Bitcoin’den son dönemde parayı vurmaya çalışan arkadaşlarımız var ya onun gibi birisi aslında ama iyi niyetli, enteresan bir karakter. Türkiye’de yaşamayı beceremiyor Almanya'ya gidiyor, Almanya'da da beceremiyor Türkiye'ye geliyor. Belki biraz benim gibi de... Beceremiyor bir şeyleri. Odin zengin olmak istiyor. Elinde mucit abisi var belki oradan parayı bulacak, kim bilir? Odin’de Alman kültürüne değil de Almanya'da yaşayan Almancı kültürüne özentilik var biraz. Onlar gibi olmak istiyor ama onlar gibi olmak için de orada doğup büyüyüp yaşamak gerekiyor. Onun da bir tık kalıntıları var ama Türkiye'de de Türk gibi olamıyor artık.
Odin enteresan bir tip gerçekten ve sen çok güzel oynamışsın.
Genel itibariyle bana hep enteresan değişik karakterler geliyor ama bu çok tadında ve çok lezzetli bir karakterdi. Çoğu genç arkadaşım bence girip bu rolü elbette oynayabilirdi ama sanki aldım üstüme giydim gibi oldu. Hoca da beni çok rahatlattı. Partnerler de güçlü olunca rol böyle oturuyor üstüne.
“Aziz Nesin’in hayattaki duruşu çok önemli”
Aziz Nesim'e dair neler söylemek istersin?
Aziz Nesin’i okumuştum ve çok severim. Tiyatroyla uğraştığımız için Aziz Nesim hepimiz için çok önemli. Ülke için de çok önemli. Eserleri üzerine saatlerce konuşabiliriz, anlatabiliriz ama benim için Aziz Nesin'in hayattaki duruşu çok önemli. Konfor alanını terk edebilen bir yazar var ortada. O yüzden ben bazen şunu soruyorum kendime; biz ne kadar terk edebiliyoruz? Bu kadar zulme maruz kalmış bir sanatçımızın, yazarımızın dimdik eğilmeden, bükülmeden ayakta kalması herkese örnek olmalı. ‘Ben bunu sanatımla çıktığım her yerde anlatacağım’ demesi bana da genç bir oyuncu olarak kendimi sorgulatıyor aslında. ‘Çok mu sindik acaba?’ diyorum kendime, yani çok mu kapattık. Çünkü o dönem daha sertti. Ölümle burun buruna geldi bu adam, hem de kaç defa. Bundan vazgeçmeyip fikirlerini beyan edebiliyor olması en önemli şey bence.
‘Mucize Aynalar’dan yola çıkarak sihirli aynanın karşısına geçip hayal kurar mısın?
Hayal kurmak uyurken yaptığım bir şey yoksa uyuyamıyorum. Her gece yapmak istediğim şeylerin, oynamak istediğim filmlerin hayalini kurarak uyuyorum. Bir oyuncu olarak böyle. Benim de mucize aynam o uykuda açılıyor. Şöyle olsun, böyle olacak falan onu görüyorum, izliyorum. Umarım gerçeğe dönüşür hepsi. Bu filmde, Tolga Örnek ile çalışmak da uyurken hayalini kurduğum bir şeydir kim bilir?