Yük Hep Vatandaşın Sırtında

Geçen hafta 2025-2027 dönemine ilişkin enflasyon, istihdam, büyüme, cari açık gibi temel makro hedeflerin yer aldığı Orta Vadeli Program (OVP) kamuoyu ile paylaşıldı. Programda kabaca daha düşük büyüme, daha yüksek enflasyon, cari açık ve işsizlik tahmininde düşüş ve bütçe açığında da daralma öngörüldü. Açıklanan rakamların ne kadar makul olduğunun tartışmalı olması dışında ne yazık ki gerçekçi olmayan, ayakları yere basmayan, para politikasındaki kazanımları desteklemeyen ve mali sıkılaşmanın olmayacağı sinyali veren bir içerik taşıdığı görüldü. Her ne kadar Sayın Şimşek programa ilişkin olarak “temel önceliğimiz dezenflasyondur, fiyat istikrarıdır” dese de TCMB başkanı Sayın Karahan, “OVP’deki makro çerçeve ile TCMB uyumu açısından önemli olanının mali ve kamu politikalarının duruşu” değerlendirmesinde bulundu. Sayın Cumhurbaşkanı da söz konusu programa desteğinin ve güveninin tam olduğunu belirtti.

Programı vatandaşa gelecek yük açısından ele aldığımızda iki unsur dikkat çekiyor. Bunlardan birincisi tamamlayıcı emeklilik sistemi, ikincisi ise kredi kartlarına getirilecek kısıtlama.

Aslında 2024-2026 dönemini kapsayan üç yıllık Orta Vadeli Programda, Otomatik Katılım Sisteminin (OKS) işverenlerin de katkısı ile ikinci basamak emeklilik sistemine dönüşeceği Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi kurulacağı ve 2024’ün son çeyreğinde yürürlüğe girmesi planlanmıştı. Yeni programda ise bu sistem için kanuni düzenlemeye gidileceği ve tamamlayıcı emekliliğin 2025’in 4. çeyreğinde kurulacağı bilgisi yer alıyor. İkinci basamak emeklilik sistemi olarak ifade edilen tamamlayıcı emeklilik sistemi emeklilikte oluşacak gelir kaybını telafi edecek, çalışma dönemindeki yaşam standartlarını korumayı sağlayacak, ek emeklilik gelirinin oluşması dışında hane halkı tasarruflarının artırılmasını sağlamayı amaçlayan bir sistem olarak kurgulandı. Ancak kamuoyu bunu çifte maaş alınacak şeklinde yorumlayarak büyük bir yanılgı içerisine düşüyor. Sistemin ana hatları önümüzdeki günlerde belli olacak olsa da sistemin kıdem tazminatını da olumsuz etkileyeceği yönündeki görüşler çoğalıyor. Zaten nüfusun neredeyse yarıdan fazlasının açlık sınırının altında ücret aldığı ülkemizde asgari yaşam koşullarını sağlamakta zorlanan çalışanları sistem adı altında tasarrufa zorlamak enflasyonun tek nedeni olarak tüketim harcamalarındaki artış olduğu inancından vazgeçilmediğini gösteriyor.

Bu görüşten vazgeçilmediğinin bir diğer kanıtı da Sayın Şimşek’in OVP sunumunda kredi kartlarına yönelik çarpıcı ifadesinde görüldü. Yapılacak kısıtlama dört madde altında şekillendiriliyor. Bu kısıtlamalardan ilki bankaların, kredi kartı limitini aşağı çekmek için müşterilerinin SGK kayıtlarındaki güncel gelirlerine göre limit tahsisine gidecek olması. Buna göre bankalar, müşterilerine en fazla 1 yıldan kısa süredir kullanılan kredi kartları için aylık net gelirin 2 katı, daha uzun süreli kullanılan kartlar içinse 4 katı olarak limit getirebilecek. İkinci kısıtlama ise kartlı kullanımın azaltılması amacıyla kredi kartı faizlerinin politika faizi ile aynı sınıra çekilebileceğinin gündeme alınması oldu. Üçüncü kısıtlama bankaların, alışverişlerde kullanılan 12 aylık ve 6 aylık taksit seçeneklerini müşterilerine sunamayacağı, maksimum taksit sayısı ise 3 ay olarak belirlenerek harcamaların baskılanması amacı taşırken, dördüncü kısıtlama ise kredi kartlarının asgari ödeme tutarının artırılacağı oluşturuyor.

Hiç şüphe yok ki bu kararlar ile amaç tüketim harcamalarının baskılanması olurken düşük gelir grubunun açlık ve yoksullukla mücadelesini daha da zorlaştıracak. Hal böyle olunca güncellenmiş OVP ve bu kapsamda atılacak adımların daha öncekiler gibi sınıfsal bir tercihinin olduğu ve ne yazık ki üst gelir grubunun harcamalarını baskılayacak önlemlerin alınmayacağı gerçeğiyle bizleri yine yüz yüze bırakıyor.

Her ne kadar siyasi otoriteden şu ana kadar atılan adımlara ilişkin olarak küresel taraftan da kredi derecelendirme kuruluşlarının kredi notlarını minimal düzeyde yükseltmesi ancak hala spekülatif ve yatırım yapılabilir seviyenin altında olmamıza rağmen) destek bulduğu yönünde açıklamalar gelse de sonuç olarak enflasyon düşüşü ile kalıcı refah sağlanacağının sık sık dile getirmesi ve hala sabırlı olunması yönündeki telkinlerin kamu oyunu ikna ettiği söylenemez.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serap Durusoy Arşivi