Önümüzde daha kaç balık mevsimi var?

Bu yıl da 1 Eylül’de balık yasağı bitti ve bolca palamuta kavuştuk. Ardından lüferin de geleceği söyleniyor.

Bakalım tek tük bile olsa uskumru da görebilecek miyiz?

Böyle devam eder, balık bol ve fiyatı da makul olursa kış boyu bu enfes tatlara doyacağız demektir.

Her ne kadar eskiden eti yağlı ve hazmı da zor sayılan palamudun yüzüne daha az bakılsa ve Boğaz’ın kraliçesi lüfer olarak tescil edilmiş olsa da artık bu türden seçimleri yapmak lüks oldu.

Denizlerimizde hala tutulabilen balığı bolken yemekte fayda var çünkü onları da daha ne kadar süreyle bulabileceğimizi pek bilmiyoruz.

Çünkü denizler giderek kirleniyor, giderek ısınıyor…

esin-gorsel.jpg

KAYGI VERİCİ

Evet, sadece karada değil, denizlerde de kaygı verici bir ısınma var. Bu durum sürekli yaşamaya başladığımız olağandışı hava olaylarını tetiklemenin yanı sıra sulardaki biyoçeşitliliği de ciddi olarak tehdit ediyor. Kurtulamadığımız küresel bir hastalık olan aşırı avlanmaya, kentleşmenin, sanayi atıklarının ve tarım ilaçlarının denizlerde yarattığı kirlenmeyi, okyanus madenciliğini ve daha birçok faktörü de ekleyin…

Kirliliği ele alacak olursak bunun en yakınımızdaki örneğini İzmirliler günlerdir yaşıyor; denizdeki kirliliğe ve oksijen azlığına işaret eden balık ölümleri bitmek bilmiyor, Bayraklı sahillerine vuran binlerce ölü balığın yarattığı kaygı büyük.

CANLI HAYATI AZALIYOR

İstanbul’da Marmara’da ise müsilaj sorununun ortadan kalkmadığını, deniz yüzeyinde bir belirti görülmese de belirli bir derinlikten sonra oksijenin ve canlı hayatının gittikçe azaldığını biliyoruz.

Kirlilik kadar görünür olmasa da belki ondan daha sinsi ve geri döndürülmesi zor olan denizlerin ısınması meselesi de aynı derecede küresel bir problem. Sadece Akdeniz’i ele aldığımızda bile, buradaki yerli balık türlerinin üçte birinin daha serin sulara, daha derinlere gidebileceği ve yerlerini sıcak denizlerde yaşayan, çoğalan ve istilacı denilen türlere bırakabilecekleri öngörülüyor. Bunlar arasında aslan balığı, mavi yengeç sayılabilir.

BM AÇIK DENİZLER ANLAŞMASI

Bu yıl ilkbahar aylarında bu konuyu masaya yatırmak üzere Yunanistan’da bir toplantı yapıldı ve 2030 yılında tüm denizlerin yüzde 30’unun koruma alanı haline getirilmesi kararının alındığı, 89 ülkenin kabul ettiği “Birleşmiş Milletler Açık Denizler Anlaşması”nda ilerleme kaydedilip kaydedilmediği görüşüldü.

Bu toplantıda okyanusların sadece yüzde 3’ünün koruma alanı olarak belirlendiğinin altını çizense, bu durumdan en çok zarar gören ve görmeye devam edecek ülkelerden Papua Yeni Gine’ydi.

HEDEF YÜZDE 30 AMA…

Denizleri korumak için hedeflenen yüzde 30 oranına ulaşmak için her gün kırk civarında koruma alanı açmak gerekiyor ve dünya bu amaca ulaşmak için yapılması gerekenlerin çok uzağında. Tıpkı iklim krizinin kontrol altına alınması için sıcaklığın endüstrileşme öncesi döneme göre 1.5 dereceden çok artmaması için 2030’a dek tüm dünyada karbon emisyonunun yarı yarıya azaltılması hedefinin de çok uzağında olduğumuz gibi…

BULABİLİYORKEN ALIN

Kısacası, dünya ve denizler ısınmaya, anormal hava olayları artmaya ve biz Karadeniz’de Kızıldeniz’den gelen balıkları görmeye başlamışken siz siz olun, henüz sadece hatıralarda kalmadan önce, hazır hala tezgahlarda bulabilirken Boğaz’ın güzelim lüferinin ızgarasını, Karadeniz’in hamsi pilavını bol bol yemeye bakın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Esin Sungur Arşivi