Hangi kadın “First Lady’lik” teklifini reddeder?

Teklif bir Türk’ten geldi. Venedikli Anna, bu teklifi reddetti. 19. yüzyılda yaşamış büyük İtalyan bestekar Rossini, 2. Mehmet Operası’nın prömiyerini 1820’de Napoli’de yapmıştı. Konu, Fatih’in 1470 Eğriboz Adası seferinde Anna’yla yaşadığı aşkın hikayesiydi. Osmanlı’da elbette bir tane first lady yoktu, fakat Anna bu teklifi kabul etseydi, belki de eşitler arasında birinci olabilirdi.

Ada Bugün Kimin?

Ege denizindeki bu ada, o dönem Venedik’in elindeydi. Fatih, 1470’te Eğriboz’u aldı. Ada, 1821’e kadar Türklerde kaldı. O tarihten beri Yunanistan’ın elinde.

Geçtiğimiz hafta AKM’de Rossini’nin 2. Mehmet Operası’nı izledim.  İstanbul Devlet ve Opera Balesi sanatçıları, eseri orijinal dilinde yani İtalyanca seslendirdiler.

 “İleri Gitmişler”

Eserde konu edilen sefer gerçek, aşk hikayesi uydurmaydı. Fatih, seferden önce Venedik valisinin kızı Anna’yla ismini gizleyerek aşk yaşamıştı. Kendini Uberto olarak tanıtmıştı. Sefer sırasında bu gerçek ortaya çıktı. Anna ve vali babası kahroldu. Anna’nın ve babasının kahrolma seviyesinden şu anlaşılıyordu. Fatih’le Anna, besbelli çay içmekle kalmamış, moda tabirle “ileri gitmişlerdi”. Yoksa Anna adına bu kadar kahrolacak ne olabilirdi? “Aman canım” deyip unutup gider, önüne bakardı.

Sebep Yalan Mı, Müslümanlık Mı?

Fatih’in kandırmacası ortaya çıkmıştı. Fakat niyeti temizdi. Anna’yla evlenmek istiyordu. Onu eşlerinden biri olarak Osmanlı’ya bağlı yarı-özerk bir devletin başına geçirecekti. Fakat o da ne? Birçoğuna cazip gelecek bu teklif, Anna ve babası için yine bir kahır meselesi oldu. Peki Fatih’ten bu kadar irite olmalarının sebebi neydi? Anna’yı takma isimle kandırıp bafilemesi miydi, yoksa Fatih’in Müslüman olması mıydı? Belki de Anna’nın yaşadığı toprakları fethetmesiydi. Bana kalırsa Müslüman olmasıydı. Aynı Fatih, Hıristiyan olup aynı şeyi yapmış olsa, Anna belki de yelkenleri suya indirecek, dün dündür bugün bugündür diyecekti. Anna bunu yapmadı. Ada fethedildi. O da kendini hançerleyip öldürdü.

     Varşova’da Yuh Sesleri!

AKM’deki temsil akşam saat 8’de başladı. Fatih, oyun başladıktan yaklaşık 45 dakika sonra sahnede beyaz bir atla görününce bir alkış koptu. At gerçekti. Parlak tüylü semiz hayvan, oyuncuların ve renkli dekorların arasında sakinliğini koruyordu. Peki aynı oyun, Viyana’da ya da Londra’da oynansaydı, yine alkış kopar mıydı? Elbette kopmazdı. Fatih’i alkışlayanlar, toplumsal hafızalarında yüzyıllar öncesinden çıkıp gelen ve Türklere İstanbul’u kazandıran sultanı alkışlıyorlardı. Öyle ya, elin İngilizi Fatih’i ne diye alkışlayacaktı? Peki oyun Varşova’da, Bükreş’te yani Ortodoks çoğunluklu bir izleyiciye gösterilse ne olurdu? Bırakın alkışlamayı, belki de yuhalamalar başlardı.

Belki de hiçbiri olmazdı.

Rossini’nin eseri 2014’te ilk kez Roma’da sahnelendi. İtalyanlar Fatih’e sinirlenip homurdanmak yerine eserin tadını çıkarmışlardı.

Tan Sağtürk Neden Dikkatli Konuştu?

Kemalist devrimler, Osmanlı ile olan bağları koparmaya çalıştı. Harf devrimi, kıyafet devrimi, Ankara’nın başkent yapılması, hilafetin kaldırılması, hanedanın sürgünü hep aynı politikanın devamıydı.

AK Parti ise Osmanlı sevdası nedeniyle seküler kesimde hep tepki gördü. Neo-Osmanlı suçlamalarına maruz kaldı. AKM’de Rossini’nin operasını izleyenlerin çoğunluğunun hükümete muhalif kesimden olduğunu kestirmek zor değil. Bunu sadece ben değil, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Tan Sağtürk de anlamış olmalı ki operadan önce yaptığı kısa konuşmada kelime seçimlerinde epey itinalıydı. Kendisini o göreve atayan hükümete ya da Cumhurbaşkanı’na yönelik en ufak bir güzelleme yapmadı. Fakat aynı izleyicinin yüzüne sahnede Fatih’i görünce sıcak bir gülümseme yayıldı. Bu ne anlama geliyordu?

İzleyiciler Arasındaki Gizemli İtalyan Profesör

Kimse farkında değildi. Fakat operayı izleyenler arasında gizemli bir kişi vardı. Takım elbisesiyle oyunu izleyen bu kişi, Roma La Sapienza Üniversitesi hocası Prof. Fabio L. Grassi’den başkası değildi. Grassi, gerçek bir Türkiye ve Osmanlı uzmanı. Türkçe’ye çevrilen eserleri arasında şunlar var:

Atatürk (Doğan Kitap), Yeni Bir Vatan: Çerkeslerin Osmanlı İmparatorluğu'na Zorunlu Göçü (Tarihçi Kitabevi), İtalya ve Türk Sorunu 1919-1923 Kamuoyu ve Dış Politika (Yapı Kredi Yayınları).

Grassi, İstanbul Aydın Üniversitesi kurucusu Mustafa Aydın’ın bir toplantı daveti sebebiyle buradaydı. Rossini’nin eserine ilişkin şunları konuştuk:

  1. Mehmet Operası, 19. yüzyılda Batı’nın Osmanlı'ya bakışına dair yeni bir şey söylüyor mu?

 

Grassi: Bence söylemiyor. Rossini, bu operasında tarihe ilgisizdi. Bütün trajik İtalyan ve Batılı operalar aynı klişeye dayalı... “Romeo ve Juliet” klişesi. Şema hep aynı: Yasak / imkansız aşk. Düşman aile/şehir/ülke/medeniyetlere ait iki genç. Farklı senaryolar, bu sabit klişeye biraz baharat ekliyor o kadar.

  1. Mehmet’in yazıldığı yıllarda Türklere olan bakış bugün değişti mi?

Osmanlı büyük bir tehlike olarak görülüyordu. 18. yüzyıldan sonra bu azaldı. Batının Osmanlı’ya yaklaşımı daha rahat ve olumluydu. Fakat Akdeniz’de Osmanlı korsanlarının akınlarına dair hatıralar halen canlıydı. Türkler İtalyanlara göre “ötekiydi”. “Öteki” korkutucuydu ama aynı zamanda çekiciydi.

Çekici olduğunu nereden anlıyoruz?

İtalya’da Türkleri çağrıştıran ve yaygın olan birçok soyadı var. Özellikle Güney İtalya’da (Turco, Turchi, Turchetti, Turconi, Turcato…). Bugünün İtalya’sına bakalım. Türklere karşı önyargılı çevreler var. Fakat Türksever çevreler de var. Türkiye’de yaşamışların %99’u, ikinci grubun mensubu…

Eseri daha önce izlediniz mi? Bizim Türk oyuncuların İtalyancalarını nasıl buldunuz?

Eseri daha önce izlememiştim. Eski AKM’nin müdavimlerindendim, yeni AKM’ye dönmek tarif edilemez bir huzur oldu. Bence oyuncuların performansı iyiydi, İtalyancaları düzgündü.

Orkestrayı nasıl buldunuz?

Başlarda üflemeli çalgılar ile diğer çalgılar arasında uyum sorunları vardı. Ardından orkestranın performansı mükemmeliyete yaklaştı.

Fatih Sultan Mehmet beyaz atıyla göründüğünde birdenbire alkış koptu. Atatürk, Cumhuriyeti kurarken Osmanlı ile olan bağlantıyı kesmek istemişti. Bağlantı kesilmiş mi?

Atatürk, Batılılaşma politikası uyguluyordu. Osmanlı’ya yönelik sempati ve nostalji duygularını söndürmekten başka bir şey yapamazdı. Tarihte insanların icraatlerini soyut bir biçimde değil, tarihsel bir yaklaşıma dayanarak değerlendirmeliyiz.

Türklerin Osmanlıyla gurur duyduğu kadar İtalyanlar Roma tarihiyle gurur duyar mı?

Bugün, bir İtalyan, Roma tarihiyle elbette gurur duyar. Bir Türk, neden Selçuklu ve Osmanlı tarihiyle gurur duymasın? Roma tarihiyle gurur duyan bir İtalyan, eski Romalılar gibi giyinmek istemez.  İtalyanca yerine Latince konuşulmasını istemez. Aynı şekilde Türklerin de  Selçuklu ve Osmanlı tarihiyle gurur duymaları, Atatürk’ün eserinin değerini anlamalarını önlemez.

Rossini’nin eseri Ege denizindeki bir adada geçiyor. Bu adalar meselesi bizde halen güncel politikanın konusu. İtalya da adaları 2. Dünya Savaşı sonrası Yunanistan’a bıraktı. Sizde durum nasıl?

Faşist İtalya 1940’ta Yunanistan’a saldırmıştı. Antifaşist İtalya ise Yunanistan’a karşı büyük bir vicdan azabına kapılmıştı. Bizde böyle bir tartışma yok. Türkiye’de Lozan’ı eleştiren, On İki Adalar’ın “kaybını” eleştirenler olduğunu biliyorum. Bu eleştiriler, tarih perspektifinin eksikliğinin neticesidir. Genel bağlamı unutarak hiçbir konu üzerine dengeli bir yorum  yapılamaz.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Efe Sıvış Arşivi