Görev tamam

1996 yaz ayı, Manisa. Acemi birliğinde vatani görevimi yapıyorum. Haziran ayı hava zaten sıcak, bir de nem iyice bunaltıyor bizi. Yanaşık düzen eğitimi, yemin töreni derken sıra G-3 Piyade Tüfeği ile tanışmaya geldi. Bırakın ateşli silah kullanmayı, doğru dürüst sapan kullanmamışım. Kullanmamışım da, orası da asker ocağı… 25 metre atışını sorunsuz geçtim: 3 kurşun, üçü de hedefte… Bir sonraki hedef 100 metre atışı. Görevin zamanı belli olmasına belli ancak biz acemi askerlere söylenmiyor. İşin enteresan tarafı, o hafta sonu ailem de Manisa’ya gelecek ve benim için iki gün “çarşı izni” alacak. Acemi asker için iki gün bir gece “sivil” hayatta olmanın tadını ancak askerlik yapan bilir. Bir aile dostumuz sayesinde gerekli izinler de alınmış, içim içime sığmıyor… Ben, kışla dışında vakit geçirebilmenin hayallerine dalmışken, 100 metre atışı için atış alanına gitmemiz emredildi… Gittik atış alanına. Bölük komutanımız, âdeti üzerine, herkesi bir fırçaladı; rütbeli-rütbesiz… Ardından ferman buyurdu: “Görev yapamayanın çarşısını kilitlerim.” Yani diyor ki hazret; “Attın vurdun. Vuramadın, Cumartesi-Pazar ot yolarsın...” Diyemiyorum ki koskoca yüzbaşıya:” Komutanım; bana izin vermiştiniz hafta sonu için. Vuramazsam benim de çarşı yanar, hallerim suya düşer mi?” O stresle yattım ateş hattına. İlerleyen yıllar boyunca benim adeta “mütemmim cüzüm (tamamlayıcı parçam)” olacak olan G-3 Piyade tüfeğinin, kurma kolunu çektim. Gez, göz, arpacık tamam… Emir geldi: “Ateş…” Üç atış yaptım ama hedefi vurup vurmadığımı bilmiyorum. Kontrol edecek olan hedefe giderken, adeta hatim indiriyorum içimden. Saniyeler, yıl gibi… Adım okunuyor, selam vererek öne çıkıyorum. Çok sevdiğim(!) yüzbaşım, “İkisi karavana, hedefte tek isabet var. Hafta sonunu iyi geçir: Döndüğünde bunun hesabını soracağım.” diyor ve yazıcısına dikte ediyor: “Görev tamam.”

 

Trabzonspor- Başakşehir Türkiye Kupası Çeyrek Final maçının son dakikalarını izlerken, ekranda Abdullah Avcı’nın endişeli halini görünce bu anım geldi aklıma. Abdullah Hoca, Trabzon şampiyonluk yarışından koptuğu andan beri hedefinin Türkiye Kupası olduğunu söyleyip duruyor ki; bu gerçekçi bir hedef. Maçın son dakikalarına bir farklı önde giren Bordo Mavili takım, zorunlu değişiklikler de yapınca Abdullah Avcı, bir parça endişelendi benim gibi; “ya hedefe varamazsam.”  Kolay da değil hani, es kaza yenilecek bir gol maçı uzatmaya götürür. Beraberlik yine bozulmazsa, bu sefer penaltılar… Risk tabi… Neyse ki, Trabzon’a sadece, Akçaabat köftesi ve Hamsiköy sütlacı yemeye gelen Başakşehir’in oyuna ortak olmak gibi bir derdi yoktu. Abdullah Hoca görevini yaptı, yarı finale çıktı.

 

Oynadığı son dört resmi maçtan gol yemeden galip gelmek, ligin ikinci yarısının başından beri üst üste başarısız sonuçlar alan Trabzonspor için, adeta çölde su bulmaya benziyor. Son dört maçtır oynanan oyunun niteliğinden çok niceliğine bakmak lazım. Takım istenilen seviyede, henüz değil ama galip gelmesini biliyor. Oyuncular; üzerlerindeki ölü toprağını tam anlamıyla atamasalar da, bir parça kıpırdanmaya başladılar. Bu sezon için, “Bundan iyisi, Şam’da kayısı.” Yarı final garanti, final ve kupa Allah kerim. Hele bir de üçüncülük hedefi de tutarsa tutmayın Başkan Ertuğrul Doğan’ı. Hemen Abdullah Hoca’nın sözleşmesini, yapılacak zamla uzatıverir...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Uğur Temel Arşivi