Efe Sıvış
Brad Pitt’in Şatosu
Angelina Jolie ile Brad Pitt, 2014’te Fransa’daki Miraval şatosunda evlenirlerken ağızları kulaklarındaydı. Eros’un okunun etkisi kısa sürdü. İkili, bugün Bay ve Bayan Smith filminde canlandırdıkları senaryoyu bire bir yaşıyorlar. Yani birbirlerine girdiler. 32 diş gülümseyerek evlendikleri şato, boşandıktan sonra cehennemleri oldu. Brad Pitt’in toplam serveti 400 milyon dolar… Miraval Şatosu’nun güncel değeri 160 milyon dolar. Yani kavga, Pitt’in envanterindeki en değerli parça üzerinden dönüyor.
Fakat o da ne? Arka arkaya davalar, çetin bir hukuki savaş sürerken Angelina Jolie, elindeki hisseleri ani bir hamleyle Rus bir oligarka satmasın mı? Brad Pitt kendisine sorulmadan yapılan bu satışa haliyle çok bozuldu. Çünkü aralarındaki sözleşmeye göre Jolie’nin elindeki hisseleri ilk satın alma hakkı kendinde olmalıydı. İkilinin mal kavgası şimdi sadece züğürdün değil tüm dünyanın çenesini yoruyor.
Güney Fransa’da amblematik bir huzur abidesi olan şatonun tadı tuzu kaçtı. Bir zamanlar şatodaki bu huzurun farkına varan Sting ve Cranberries grubu burada albüm kayıtları yapmışlardı. Pink Floyd, The Wall albümündeki parçalarını 1977’de burada hazırlamıştı.
Altın yumurtlayan bu şato, ayrıca şaraplarıyla tüm dünyada tanından bir üretim merkezi… Dünyanın en lüks restoranlarında Miraval şatosu markasıyla şişelenen rose şarapları, seçkin misafirlere servis ediliyor.
İşte bu süt, bal ve şarap ülkesi, çatırdayan ve sonlanan bir evlilikle yerle yeksan oldu.
Ataman’ın Çiftliği
2014 yılıydı. Sabancı Üniversitesi’nin öğrencilerinin ve mezunlarının e-mail kutularına şöyle bir mesaj düştü:
Türk çağdaş sanatçı Kutluğ Ataman, Sakıp Sabancı’nın vefatının 10. yılına dair bir sanat eseri üretecek. Eserinde Sabancı Üniversitesi öğrenci ve mezunlarının fotoğraflarını kullanmak istiyor. Fotoğraf vermek isteyenler şu kişiyle iletişime geçebilir.
Kutluğ Ataman’la o günlerde tanışamadım fakat 10 yıl sonra AKM’de yapılan kapalı bir film gösterimi ve Le Cordon Blue öğrencilerinin hazırladıkları Fransız yemeklerinin tadıldığı bir davette sohbet ettim.
Ataman, Sakıp Sabancı’nın eseri için çalıştığı o günlerde Erzincan’da bir çiftlik kurmaya karar verdi.
Sanatçı Hüsamettin Koçan, ondan 2 yıl önce memleketi Bayburt’a Baksı Müzesi’ni kurmuştu. Bu, Türkiye için ilginç bir gelişmeydi. Bayburt’a çağdaş sanat müzesi kurmak da neyin nesiydi?
2014’te Ataman da memleketi Erzincan’da bir sanatçı loftu ve tarımsal üretim yapabileceği bir çiftlik inşa ettirdi. Katıldığım film gösterimi işte bu Palanga isimli çiftliğin re-BUILDING Palanga isimli belgeseliydi.
Ataman bu çiftlikte hem sanatsal çalışmalar yapacak hem de et, süt, yumurta gibi hayvansal ürünler üretecekti. Amacı ticari değildi. Ürünleri Erzincan halkına dağıtacak, kapıya gelenlere de elden cüzzi bir miktar karşılığı verecekti.
Yakın dostu mimar Hasan Çalışlar, Türkiye’deki mimarlık alanındaki en büyük isimlere ulaştı. Neticede Kerem Erginoğlu ve Hasan Çalışlar, çitliğin misafir evini ve keçi korunağını, Nevzat Sayın buzağı korunağını, Sevince Bayrak ve Oral Göktaş tavuk evini, Han Tümertekin inek barınağını, Arman Akdoğan ise sığır besi tesisini tasarladı.
Peki Ataman’ın parası Türkiye’nin mimarlık alanındaki bu dream-team kadrosuna nasıl yetti?
Kutluğ Ataman, film yönetmenliğinin dışında eserleri New York Moma, Viyana Thyssen-Bornemisza Müzesi, Atina Dimitris Daskalopoulos Koleksiyonu, Pittsburg Carnegie Sanat Müzesi gibi müesseselerde yer alan müesses sanat nizamının takdir ettiği uluslararası bir sanatçı…
Ataman, çiftliği tasarlayan mimarlara da ödemeyi parayla değil sanat eserleriyle yapmış. Ataman’a ait eserleri mimarların kendilerinin seçip seçmediğini sordum. Yoksa Ataman mimarlara birer adet sanat eseri önermiş ve farklı bir seçenek sunmamış mıydı? Mimarların kendilerine verilen bir eser kataloğundan seçme şansları olmuş. Bir başka önemli soru ise Ataman’ın mimarlarla bu eserlerin satışına yönelik bir anlaşma yapıp yapmadığıydı… Elbette bu soruyu da kendisine sordum. Mimarlar, ellerindeki Ataman eserlerini satmakta serbestler... Herhangi bir süre limit, tedbir, ya da sanatçının onayı/bilgisi gibi bir şart konulmamış. Buna rağmen 10 yıldır hiçbir mimar elindeki Kutluğ Ataman eserini satmamış. Bu durum hayatta paradan daha önemli şeyler olduğunu, paranın gücünü aşan bir sanatsal gücün ne kadar saygın olabileceğini gösteriyor.
Ataman’ın çiftlik evi World Architecture Community jüri ödülünü aldı, içindeki tavuk evi, Ağa Han ödüllerine aday gösterildi. Keçi barınağı ise Ulusal Mimarlık proje ödülüne layık görüldü. Tavukların, ineklerin, keçilerin ve buzağıların ömürlerini, Türkiye’nin en ünlü mimarlarının tasarladıkları yapılarda geçirmeleri, milyonlarca insanın tasarım fakiri ruhsuz ve biteviye yapılarda yaşadıkları düşünülürse bir açıdan da mizahi…
Yönetmen Yorgos Lanthimos, Ataman’ın çiftliğini görse, hayvan-insan personalarıyla oynadığı Istakoz filmini burada çekerdi.
Daft Punk’ın Ücreti
Türkiye’de rafine müzik denince akla gelen ilk isimler Birol Giray ve Can Tanca’dır. İkili 1999’da FG 93.7 radyosunu kurdular (bugün 93.8) ve radyonun açılışına efsanevi İngiliz müzik grubu Faithless’ı getirdiler. O günden bugüne FG ve daha sonra kurdukları Lounge FM’le Türkiye’de festival kültürünü yerleştirdiler. Electronica Festival, Global Gathering, Chill-Out Festival gibi imza organizasyonlar, buralarda çalan yerli ve yabancı müzik grupları ve DJ’ler, Türkiye’nin evrensel müzik kültürüne entegre olmasında lokomotif oldular.
İki ortağın tartışmasız en büyük başarısı 2007’de Daft Punk’ı İstanbul’a getirebilmeleriydi. Bu organizasyon, ikilinin promoter olarak Türkiye’nin konser ve müzik performansı tarihi ansiklopedisine girmelerini sağladı.
Daft Punk, muhteşem elektronik kaskları ve içinde müziklerini çaldıkları masalsı dijital piramidiyle Kuruçeşme Arena’ya, Boğaz’ın kıyısına geldi.
Tanca’ya Daft Punk için ne kadar ödediklerini sordum. Böylece bu bilgi ilk kez Türk basınında yazılmış olacaktı.
Bir dokundum bin ah işittim.
Tanca, Daft Punk’ı getirmekten mutluydu ama zarardaydı. Çünkü o dönem, Fransız müzik grubuna 400 bin Euro ödemişler ve batma noktasına gelmişlerdi.
Daft Punk, İstanbul’da bekledikleri ilgiyi görmemiş ve istedikleri bilet satışına ulaşamamışlardı.
Tanca, yaptıklarının akıl dışı olduğunu, bu işe biraz da ortağı Birol Giray’ın hayalci yanının etkisiyle giriştiklerini söyledi ve ekledi: Bugün çalsalar 10 milyon dolar isterler.
Geçen hafta düzenlenen Chill-Out Festival bu yıl 19. yaşını kutladı. Hikâye 2006’da Kemer Country Golf Club’da başlamıştı.
Bu festivalden de kimler geldi kimler geçti. Morcheeba, Lamb, Oi Va Voi, Sebasitan Tellier, Kruder&Dorfmeister, Bob Moses, Claptone…
Festival o kadar ilgi gördü ki birkaç senedir Urla ve Bodrum’da da düzenleniyor.
Can Tanca’yla Sarıyer Garden Fiesta’da uzunca sohbet ettim. Dünden bugüne Parkorman maceralarını Ahmet Kocabıyık’la Ahmet San’la yaşadıkları iş deneyimlerini samimiyetle anlattı.
İlk kez bu yazıda okuyabileceğiniz hüzünlü bir bilgi vereyim. Her güzel şeyin bir sonu vardır. Chill-Out Festival rüyası artık sona eriyor. Seneye, 20. yaşında, bu festival noktalanacak.
Birçoğumuzun senelerdir biriktirdikleri anıları da böylece tarih olacak. Fakat bu bir veda, elveda değil. Tanca, Chill-Out sonrası farklı bir festival formatıyla sahaya çıkacak.