Boray Acar
Ayşe Ateş ve Başak Demirtaş Bir Araya Gelse…
Siyasi saiklerle yalnızlığa mahkûm edilmiş iki kadın... Başak Hanım için Diyarbakır’dan Edirne’ye uzanan görüş günleriyle sınırlı bir sıcaklık, yalnızlığın bitmesine dair bir umut var hâlen. Ayşe Hanım ise baştan ayağa kokuşmuşluk göstergesi olan bir siyasi cinayetin aydınlatılmasıyla yüreğini soğutmanın, eşini rahat uyutmanın derdinde... Her ikisi de eşleri gıyabında yürütülen kökü derinlerde olan korkunç linç kampanyalarının, teröristlik ve ihanet ithamlarının karanlığı altında babasız büyüttükleri evlatlarının psikolojilerini ayakta tutmak zorundalar.
İkisinin de hüküm veren, ahkâm kesen, yargı dağıtan, kendini kurumlar üstü görerek devletin sahibi zanneden odaklar ile sorunu var. Rasyonaliteye dayanan insan aklı ve vicdani kanaat ile açıklanamayan hukuksuzluklar, kanunsuzluklar ve tutarsızlıklar; ikisine de devlet aklı, milli menfaat/şuur, dava gibi içi boşaltılmış kavramlarla dayatılıyor. İkisinden de seslerini yükseltmemeleri, itiraz etmemeleri, itaat etmeleri, gördükleri zulmü anlayışla karşılamaları bekleniyor. Birbirini bir kaşık suda boğacak olan iki ayrı uçtaki davanın mensupları aynı gerekçelerle, benzer yöntemlerle, aynı güç odakları tarafından cezalandırıldı, cezalandırılıyor.
Her iki vaka da farklı şekillerde önümüze geldi geçtiğimiz hafta… Kobane Davası’nda hâkimler kararlarını verdiler ve içlerinde Selahattin Demirtaş’ın da olduğu bir grup siyasi, hâkimin kararı okurken yorulduğu büyüklükte cezalar ile hüküm giydiler. Demirtaş, tam 42 yıl hapis cezasına çarptırıldı. İradesi ve izanı tutsak edilmemiş hukukçuların yorumları, AİHM kararları, hükümeti cici ve özgürlükçü göstermenin derdine düşen yandaşların çabaları dahi bir işe yaramadı. Neyse ki; “Bu yaştan sonra Avrupalarda mı yaşayacağım, öleceğim? Gider cezamı çekerim.” diyen Ahmet Türk’ün, “Benden sonrası tufan, demem. Yeter ki demokratik bir çözüm ve barış sağlansın.” diyen Demirtaş’ın duruşları damga vurdu karara. Aynı günlerde Sinan Ateş’in vurulma anı sosyal medyada viral oldu. Başak Demirtaş çocuklarını – halihazır duruma göre– babasız büyütecek olmanın acısını yaşarken, Ayşe Ateş vurulma anı videosunu izleyecek olan çocukları için ağlıyor, her şeye rağmen ayakta kalmaya çalışıyordu.
Kendini devletin sahibi zannedenlerin nezdinde Demirtaş terörist, kararı eleştirenlerse terör sevici... Uluslararası hukuka göre ne olduğunun bir önemi yok. En başta etnik aidiyeti sakıncalı. Yani hiçbir şey yapmasa dahi yine de bir şey yapmış olma ihtimali olanlardan… Demirtaş’ın ortaya koyduğu barış iradesi, ılımlı siyasi üslubu, terör örgütünü dahi rahatsız eden açıklamaları veya fiilen bir terör eyleminde bulunmamış olması onun terörist olarak yaftalanmasına mani değil. Hülasa yargı, hür iradesiyle gereğini yapmıştır(!) Başak Demirtaş ve çocukları, ceplerinde taşıdıkları kimlikleri itibariyle bu acıyı yaşamaya müstahaktırlar(!)
Peki, konu Demirtaş olduğunda şahin kesilen yargı ve devlet organları Sinan Ateş cinayetinde benzer reaksiyonu neden vermezler? Ayşe Ateş sürecin nasıl geliştiğini, eşinin ülkü ocakları başkanlığından neden alındığını, kimlerin tehdit ve takip ettiğini, MHP Genel Merkezi’ne ulaşan yardım taleplerinin nasıl reddedildiğini her yerde bağıra çağıra anlatıyor. İçinde parti üyelerinin, milletvekillerinin, ocak mensuplarının, kısaca dava dedikleri o şeyin mensubu bir sürü insanın olduğu kirli tezgâhın nasıl kurulduğunu gazetecisine, savcısına, hâkimine tane tane haykırıyor. Bazı kanıtların iddianameye sokulmadığını söylüyor. Katillerin, emniyet mensuplarının da içinde olduğu organize plan dâhilinde nasıl korunduğunu artık tüm Türkiye biliyor. En vahimi de Ayşe Ateş ulu orta, kimliği ve aidiyeti belli kişilerce tehdit ediliyor. Bu durumda gördüklerimize, duyduklarımıza ve yaşadıklarımıza mı bakmalıyız, yoksa aptal numarası yaparak “Kimse bu cinayeti davamızla ilişkilendirmeye kalkışmasın...” diskurlarına mı inanmalıyız?
Lamı cimi yok. Acılı ve hayati risk altında iki kadın var hayatımızda. İnandıkları değerlerin peşinde farklı yollarda yürüseler de aynı zulme maruz kalmış iki insan için acı çekiyorlar. Farklı tarafları sızlasa da, acıtan elin aynı olduğunun farkına varmalılar. Kim bilir; kan ve gözyaşıyla tükenmeyen acılar, birbirlerinin omzuna koydukları başları, birlikte oynayan çocuklarının buruk neşeleriyle biraz olsun diner bakarsınız…