Zam tek başına çözüm değil

Haziran ayı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Para Politikası Kurulu (PPK) dün yapıldı ve beklendiği gibi Merkez Bankası faiz oranlarında herhangi bir değişikliğe gitmeyerek, politika faizini yüzde 50’de sabit bıraktı.

Temmuz ve ağustos aylarında açıklanacak enflasyon verileri sonrasında yıllık enflasyonda baz etkisi ile önemli bir gerileme göreceğiz. Açıklanacak temmuz ve ağustos enflasyon verilerinin ardından yılın son çeyreğinde faiz indirim tartışmalarının yeniden başlayacağını düşünüyorum.

Faiz ve döviz konusu dillerden düştüğüne göre şimdilik bu konu ile ilgili fazla bir şey yazıp çizmeye gerek yok.

Gelelim daha önemli bir konuya…

Uzun süredir toplumun büyük bir bölümünü ilgilendiren asgari ücret konusunda çarşamba günü Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan son noktayı koydu ve halen 17,002 TL olan asgari ücrete bir ara zam yapılmayacağını, yıl sonuna kadar asgari ücretin 17,002 TL olarak uygulanmaya devam edileceğini açıkladı.

Asgari ücrete yapılacak artışın enflasyon üzerinde yukarı yönlü bir baskı yaratabileceğinden söz ediliyor. Esasen asgari ücrete yapılacak bir artışın enflasyon üzerinde hesapları bozacak bir etki yapması teknik olarak çok da olası değil. Ancak ülkede daha zamlı asgari ücret hayata geçirilmeden yapılan zam oranında iğneden iğliğe her şeye zam gelmesi sanırım endişe yaratıyor.

Hep söylediğim gibi Türkiye’de çok ciddi bir ticari ahlak sorunu var. Bu sorun çözülebilir mi gerçekten bundan emin değilim ama ümitli olmadığımı rahatlıkla ifade edebilirim.

Ancak buradaki tek gerçek, geçmiş dönemde uygulanan ekonomik “deney”in dar gelirli, sabit ücretli ve emeklileri çok ama çok zor duruma soktuğudur. Bu kesimlerin satın alma gücündeki erime kelimelerle ifade edilmeyecek kadar büyüktür.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan’ın verdiği bilgiye göre Türkiye’de 6,6 milyon insan asgari ücret ile çalışıyor. SGK kayıtlarına göre (4a) statüsünde çalışanların yüzde 40’ı asgari ücret ile çalışıyor. Ve bugün itibari ile bu insanların eline geçen para, “AÇLIK SINIRI”nın altında.

Açlık Sınırı; dört kişilik bir ailenin minimum kalori hesabına göre aylık gıda harcamasını ifade ediyor. Kısacası beslenmek için değil aç kalmamak için harcanması gereken para. Bunun içine ulaşım, giyim, sağlık, eğitim, kira ve ev giderlerini eklerseniz onun adına da “Yoksulluk Sınırı” deniyor.

Mayıs ayı itibari ile Açlık Sınırı 19,926 TL olarak açıklandı. Yani asgari ücretten 2,924 TL daha yüksek. Dikkatinizi çekmek isterim; mayıs verisi bu. Yıl sonuna kadar her ay bu makasın çalışan aleyhine daha da açılacağını tahmin etmek için alim olmaya gerek yok.

Yapılan analizler sosyoekonomik açıdan dar gelir grubunun gıda enflasyonunu çok daha yüksek hissettiğini gösteriyor. Mayıs 2024 itibari ile TÜİK tarafından TÜFE yüzde 75,45 iken, yine TÜİK tarafından açıklanan ve içerik olarak tam da gıda enflasyonunu karşılamayan endeksteki yıllık artış yüzde 70,14. Bazı çalışmalar ise dar gelirlinin gıda enflasyonunun yüzde 110 düzeyinde olduğunu söylüyor.

grafik-verimetrik.jpeg

GRAFİK: VERİMETRİK

Bu arada şunu da eklemek lazım ki; 2022 yılının Şubat ayından beri Asgari Ücret grafikte de görüldüğü üzere net biçimde Açlık Sınırı’nın altında kalıyor. Zam dönemlerinde neredeyse eşitleniyor ve aylar içinde tekrar altında kalıyor.

Vicdan sahibi kimse, Açlık Sınırı’nın altında bir asgari ücreti kabul etmemeli, sesini yükseltmeli. Enflasyonun patlamasına asgari ücretliler, emekliler mi neden oldu da en büyük sıkıntıyı onlara yaşatıyoruz.

Çözüm sadece zam yapmaktan geçmiyor, fiyat istikrarını sağlamadan, gelir dağılımını toplumun sosyoekonomik açıdan alt grupları lehine iyileştirmeden bu sorun çözülemez.

Ne tesadüf ama değil mi; yine aynı şeyi deneyip farklı sonuçlar bekliyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mert Yılmaz Arşivi