Yaşar Seyman
YARIM KALAN ŞARKILAR
Yarım kalan şarkılar, klamlar, ağıtlar, türküler ne çoktur bu topraklarda…
Oysa müzik evrenseldir ve her dilden o dili bilmeyenler bile o şarkıları söyler.
Geçen hafta İstanbul’da sokak müzisyenlerine yapılan zulmü duyunca annemden duyduğum bir şarkıyı kendi kendime söylüyorum.
“Rındamın çu kaniye
Rındamın ha rındamın
Pore sor ket paniye
Rındamın çaw reşamın
Rındamın ha rındamın
Şermanda re nawini
Bel u bel dırıjini”
Yazımı yazdığım sabah bir de baktım ki Serhan Asker, geçen hafta Beyoğlu’nda şarkıları yarım kalan sokak müzisyenlerini, ‘Görkemli Hatıralar’ programına çağırmış, seslerine ses olmuş. Yarım kalan klamlar, loriler, coşkuyla söylenen halay türküleri, ezgiler yürek tellerimizi titretiyor.
Her şerde bir hayır vardır misali programa katılan Selda Bağcan çıkaracağı Kürtçe şarkılar albümüne bu gençlerimizi de alacağını söyleyerek ustaların dayanışmasını esirgemiyor.
Sokak müzisyenleri ile ilk kez ülkemin işçilerini temsilen sendikacı kimliğimle gittiğim Portekiz’in başkenti Lizbon’da tanıştım. Bir banka oturdum onlardan Fadolar dinledim. Sonra da geleneğe uyup harçlık bıraktım. O tanışıklık sonrası yıllarca gittiğim New York, Vancouver, Madrid, Köln, Cape Town, Tokyo, Viyana ve birçok dünya şehrinde sokak müzisyenlerini dinledim, yürek özlemimi onlarla sokaklara bırakıp geleceğime yürüdüm.
Gördüm ki sokak müzisyenleri ülkenin, şehrin sesi, rengi, coşkusu, isyanı!
Bir gün Ankara Kavaklıdere semtinde banka müdürü dostum Erdem İnan’a gideceğimi söyleyince, heyecanla, “Akşam saat beş gibi gelin şubenin önünde bir sokak şarkıcısı gitar çalıp şarkılar söylüyor. Bu dinletiyi kaçırmayın derim. Ben, ona şubede olduğum anlarda çay yolluyorum.”
Urfa’nın Viranşehir’inde dokuz çocuklu ailenin ilk okuyan ve annesi hiç Türkçe bilmeyen evladı dostum Erdem, sokak şarkıcısını dinliyor, ona çay yolluyor ki şarkıları yarım kalmasın. Çünkü geldiği coğrafyada yarım kalan şarkılara tanıklığın acılarını derinden duyumsayan biri...
Hem “Ana dili dillerin hasıdır,” diyeceksiniz hem de ana dilde söylenen şarkılara zulüm edeceksiniz. Yaşar Kemal’in yazdığı gibi; “...Zulmün artsın ki tez zeval bulasın. Anadolu'da zalimler için böyle derler."
Kökü Anadolu’da olan bizler Anadolu deyince nehirler olup okyanusa akarız.
Bir bağlama ustasından dinlemiştim:
Şehzadeler şehrinde bir genç, bir gün heyecanla babasına gelir. “Baba, bana bir silah al,” der. Baba, oğluna şöyle bir bakar. Gülümseyerek, kararlı bir ses tonuyla; “Bir koşulla sana silah alırım.” Ertesi gün, bir bağlama ustasına gider. Oğluna bir saz alır. Eve gelir, oğluna sazı verir. “Bunu çalmayı öğrenirsen, sana silah alırım,” der. Oğlu şaşkın yine de silaha kavuşmanın heyecanı ile başlar saz çalmaya. Sazı eline alınca günler, haftalar, aylar geçer, sazı elinde bir türlü bırakmaz. Baba oğul bir akşam otururken babası oğluna, “Oğlum, sen sözünü tuttun. Saz çalmayı öğrendin. Sıra ben de, sana yarın bir silah alacağım, ”der. Oğlu gülerek babasına der ki, “Babam, elime öyle bir silah verdin ki, başka silah istemem.”
Sokak müzisyenlerini dinlerken, yıllar önce dinlediğim bu küçücük hikâyeyi anımsadım.
Müziğin evrensel dilini, ruhumuzun gıdası olduğunu bilerek, sokak şarkıcılarına sevgiyle yaklaşmalı, hikâyelerine kulak vermeli, zorluklarını kolaylaştırmalı, şarkılarını özgürce söylemelerini sağlamalıyız.
Yetmedi mi bu güzelim ülkede sanatçıları, gençleri, kadınları yarım kalan şarkılarla uğurladığımız. Yetmedi mi?
Anadolu insanının irfanı hepimize örnek olmalı…
Sokağın dili, sesi, coşkusu olan sokak sanatçılarımıza dayanışma göstermeliyiz ki şarkıları yarım kalmasın!
O zaman gençlerimiz yarınlarımız olur.