Mesut Yeğen
Yaparlar mı?
Kürt meselesinde bir şeyler söyleyerek, olmadı temsilcilerine yanlarında yer açarak Kürtlerin tercihlerini etkilemektense, şüphe ya da ümitle Kürtler ne yapacak diye bekleyen muhalefet, Kürtleri ve temsilcilerini gerçek ve büyük bir meselenin belli yatkınlıklara ve eğilimlere sahip taşıyıcıları olarak görmek yerine, her an her şeyi yapabilir, kolayca dağılabilir ya da hizaya getirilebilir aktörler olarak görüyor.
Abdülkadir Selvi’nin Öcalan’a görüşme izni verileceğini bildiren, Nasuhi Güngör’ün de HDP ve Kürt meselesi üzerine yeniden düşünmeyi öneren yazılarıyla canlanan ‘tartışma’ şunu gösteriyor: Muhalefetin ve etrafında kümelenmiş sivil ve entelektüel çevrelerin seçimlere kadar geçecek zaman zarfında Kürt meselesini şöyle ya da böyle ele almaya, Kürt meselesini seçimin esas motiflerinden biri yapmaya niyetleri yok. Aksine, yürüyen tartışma muhalefetin lokomotif partilerinin ve destekleyenlerinin Kürt meselesinde dişe dokunur bir şey söylemeden Kürtlerin iktidarın lehine olmayacak siyasi tercihlerde bulunmalarını bekleyeceklerini gösteriyor. Açık ya da örtük, şu ve benzeri sevimsiz soruları kafalarında çevirerek: Kürtler iktidara yatar mı, muhalefeti satar mı, iktidarın yaptıklarını sineye çeker mi, muhalefetin neredeyse olmayan tekliflerine razı gelir mi vs. Muhalefet Kürt meselesini seçimlerin konularından biri yapmak yerine, Kürtler korkulanı ya da ümit edileni yapar mı diye şüphe ve umut ederek seçime girecek görünüyor.
Tercihlerini etkileyecek işlere girişmek yerine Kürtlerin yapacaklarını beklemeye geçmiş olmak, muhalefet mahfillerinin siyasi bir aktör olarak HDP ve Kürtlerle ilgili bazen fantastikleşen türden yersiz değerlendirmeler yapmalarının önünü açıyor. Kürtleri ve temsilcilerini, “onu da bunu da yapabilir”, “her an dağılıp parçalanabilir”, “komutla hiza alabilir” aktörler olarak görmek gibi. Kürt meselesinde bir şeyler söyleyerek, olmadı temsilcilerine yanlarında yer açarak Kürtlerin tercihlerini etkilemektense, şüphe ya da ümitle Kürtler ne yapacak diye bekleyen muhalefet, Kürtleri ve temsilcilerini gerçek ve büyük bir meselenin belli yatkınlıklara ve eğilimlere sahip taşıyıcıları olarak görmek yerine, her an her şeyi yapabilir, kolayca dağılabilir ya da hizaya getirilebilir aktörler olarak görüyor.
Kürtlere Bakışlar
Muhalif mahfiller nazarında manzara aşağı yukarı şu: Kürt meselesinin ana taşıyıcıları olarak HDP ve civarındaki Kürtler neredeyse her şeyi, en azından bir diğerine zıt iki şeyi de yapabilir, iki karşıt kararı da alabilir. HDP ve Kürtler hem Erdoğan’ın yeniden seçilmesini hem de muhalefetin cumhurbaşkanı adayının kazanmasını sağlayabilecek kararları alabilir görünüyor. Ne yapacağı kestirilemez, onu da bunu da yapabilecek bir aktör: Muhalefet Kürtlere baktığında bunu görüyor.
Böyle mi gerçekten? Kürtler onu da bunu da yapabilir bir aktör mü? Optiğinizi düzeltmezseniz evet, düzeltirseniz hayır. Cumhurbaşkanlığı seçimlerine tek bir şeyin, “Erdoğan mı yoksa muhalefetin adayı mı cumhurbaşkanı olacak” sorusunun cevaplanacağı bir seçim olarak bakarsanız, Kürtler gerçekten onun da, ötekinin de gerçekleşmesine sebep olabilecek kararları alabilir görünüyor. Sonuçta, HDP ve Kürtler cumhurbaşkanlığı seçimleri söz konusu olduğunda iki karardan birini alacak görünüyor: Muhalefetin muhtemel ortak adayını desteklemek ya da ilk turda kendi adayını çıkarıp, ikinci turda boykot etmek. Bu durumda, Cumhur İttifakı’nın ve muhalefetin seçmen desteği aşağı yukarı eşit olduğu için HDP civarındaki Kürtler muhalefetin adayına oy verirse muhalefetin adayı kazanır, seçimleri boykot ederlerse de muhalefetin adayı bir ihtimal halen kazanabilir ama Erdoğan da yeniden seçilebilir. Dolayısıyla, doğru, bu özel optikten bakınca, Kürtler muhalefetin adayının kazanmasına olduğu gibi Erdoğan’ın yeniden seçilmesine yol açabilecek iki karşıt kararı da alabilirler.
Lakin şu var: HDP ve Kürtler cumhurbaşkanlığı seçimlerine sadece bu optikten bakmıyor, cumhurbaşkanlığı seçimlerini tek başına “muhalefetin adayı mı cumhurbaşkanı olsun, Erdoğan mı yeniden seçilsin” sorusu etrafında görmüyorlar. Bu soruyu da önemsiyor olmakla beraber, HDP ve Kürtler, belli ki bu seçimlere “Türkiye’yi yönetecekler Kürt meselesini halli gereken bir mesele, HDP’yi de siyasetin meşru bir aktörü olarak görecekler mi” sorusu üzerinden de bakıyor. Erdoğan’ın ve Cumhur İttifakı’nın bu konudaki tutumu net olduğu için de “Erdoğan’ı destekleyelim mi” sorusu HDP’nin ve Kürtlerin gündeminde değil. Ne var ki, Kürt meselesini halli gereken bir mesele, HDP’yi de siyasetin meşru bir aktörü olarak görmek söz konusu olduğundan muhalefetin ana aktörlerinin tutumu da parlak değil. Bu hal devam ettiği müddetçe HDP ve Kürtler açısından cumhurbaşkanlığı seçimlerinde muhalefetin adayına oy vermek, Kürt meselesini halli gereken bir mesele, HDP’yi de siyasetin meşru bir aktörü olarak görüp görmediği belirsiz bir aktöre Kürtler ve HDP eliyle seçim ve meşruiyet kazandırmak demek olacak.
Hülasa, cumhurbaşkanlığı seçimlerine HDP ve Kürtler optiğinden bakıldığında görünen şu: Seçim Erdoğan ve muhalifi arasında bir seçim olduğu kadar, Kürt meselesinin ciddiye alınmayışını ve HDP’nin meşruiyetinin tanınmayışını sineye çekip çekmemekle de ilgili bir seçim. Bu çerçevede, HDP ve Kürtler, meşruiyetleri tanınırsa muhalefetin adayını destekleyecek, tanınmazsa desteklemeyecek görünüyorlar. Böyle bakınca da Kürtlerin alması muhtemel iki karar bir diğerine karşıt iki karar olmak bir yana, her ikisi de makul, mantıklı kararlar. Keza, Kürtler de muhalefetin gördüğü gibi iki zıt karar arasında salınan, ne yapacağı belirsiz şizofrenik bir aktör değil, basbayağı rasyonel bir aktör.
Derdimi anlatabildim sanıyorum. HDP’yi ve Kürtleri iki zıt kararı da alabilecek tutarsız bir aktör olarak görmek muhalefetin optik yanılgısından kaynaklanıyor ve bu yanılgıyı düzeltmenin görebildiğim kadarıyla tek bir yolu var: Kürt meselesinin çözümünü ve HDP’nin meşruiyetinin tanınmasını Erdoğan’ı iktidardan etmekle getirileceği vaat edilen demokrasi halinin bir parçası olarak görmek, “önce Erdoğan’ı yenmek olarak demokrasi, sonrasına bakarız” fikrinden bir an önce vazgeçmek.
Kaotik ve Hiyerarşik
Sözünü ettiğim türden muhalif mahfillerin Kürtlere, Kürt siyasetine bakışında iki esaslı araz daha var. Merkezinde HDP’nin olduğu Kürt siyaseti bu mahfiller nazarında birbiriyle ihtilaflı aktörlerin etkili olduğu, hızla ayrışabilir, biraz kaotik bir yapı olarak da görülebiliyor, tepeden gelecek bir emirle hiza alabilecek hiyerarşik bir yapı olarak da. Çoğunlukla açıkça telaffuz edilmese de, yapılan değerlendirmelerde Kürt siyaseti, yine bazen endişeyle bazen de ümitle, hızla ayrışabilir ya da çabukça hiza alabilir bir yapı olarak hayal ediliyor. Öcalan, HDP, Demirtaş, Kandil, Kürdi ve sol-seküler çizgi vb. pek çok alt-aktörden oluşan ve ayrışmanın bir kıvılcıma baktığı, neredeyse kaotik bir yapı olarak da resmedilebiliyor Kürt siyaseti, bunlardan birinden gelecek bir talimatla hiza alabilecek hiyerarşik bir yapı olarak da.
Bu iki zıt değerlendirmeyi yapmaya imkân verecek doneler Kürt siyasetinde yok değil, benzeri bütün yapı ya da hareketlerde olduğu gibi. Herhalde şunu kabul edebiliriz: Kürt siyaseti gibi büyükçe siyasi hareketler farklı arzuların bir araya gelmesi ya da getirilmesiyle oluşuyor ve tam da bu sebeple hemen her zaman ayrışabilir ve kaynaşabilir olma potansiyelini taşıyorlar. Ne var ki, benzeri hareketlerle aşağı yukarı benzer bir ayrışma ve kaynaşma potansiyeline sahip olmakla beraber, Kürt siyaseti muhalif mahfiller nazarında bir anda dağılabilir ya da hizalanabilir bir aktör. Bu açık optik arazın sebebi de görebildiğim kadarıyla şu: Kürt siyasetinin Kürt meselesiyle organik ilişkisini, Kürt siyasetinin alt-aktörlerinin epey bir zamandır aynı habitatı paylaştıklarını ve bu alt-aktörlerin rasyonel karar alıcılar olduklarını ihmal etmek. Oysa, öngörülebilir vadede ne yapabileceğine, mesela cumhurbaşkanlığı seçimlerinde hangi kararı alabileceğine, bu dediklerimi hesaba katan bir perspektifle bakıldığında Kürt siyasetinin bir anda ayrışabilir ya da hizalanabilir olmadığı pekâlâ görülebiliyor. İzah edeyim.
Kürt siyasetiyle Kürt meselesi arasındaki organik ilişkiyi açıklamaya ihtiyaç olmasa gerek. Kürt meselesi, Kürt siyaseti dediğimiz aktörün varlık sebebi malum. Bu sebeple de Kürt siyasetinin ana kararlarını şekillendiren ilk ve en genel çerçeveyi oluşturuyor. Cumhurbaşkanlığı seçimleri gibi pek çokları nazarında hayat memat meselesi olan bir karar anında Kürt siyasetinin “Kürt meselesini ve Kürt siyasetinin meşruiyetini tanıyın” ısrarının ardında da bu durum var. Şunu demek istiyorum: Kürt meselesiyle organik ilişkisi Kürt siyasetinin kararlarını kolaylaştırıp, kaotik olabilmekten, o da olur bu da olur halinden koruyor. Kürt meselesi Kürt hareketinin ne karar alabileceğini epey sabitliyor.
Kürt siyasetinin alt-aktörlerinin epey bir zamandır aynı habitatı paylaşmaları da öyle. Kürt siyasetinde olan ve olduğu farz edilen alt-aktörler aynı karar çerçevesi içinde oldukları gibi, epey bir zamandır aynı habitatı paylaştıkları için de belirli eğilim ve yatkınlıklara sahip ve bu eğilim ve yatkınlıklar bu alt-aktörlerin muhtemel kararlarını benzeştirme etkisine sahip. Demem o ki, sözü edilen alt-aktörlerin uyuşmaz kararlar almaları imkânsız değil ama benzer kararlar almaları, ana mevzulara benzer bir perspektiften bakmaları daha kuvvetli bir ihtimal. Özetle, Kürt siyasetinde yer bulan alt-aktörlerin aynı habitatı paylaşmaları da Kürt siyasetini kaotik olmaktan muhafaza edip, alınacak kararları tahmin edilebilir kılıyor.
Alt-aktörlerin rasyonel karar alıcılar olması da Kürt siyasetini bir anda ayrışabilir olmaktan uzak tutuyor. Söz konusu aktörler hem varlıklarını sürdürmenin hem de istenen her neyse onu elde etmenin yolunun bütünlüklü kalmaktan geçtiğini fark edebilecek kadar tecrübeli ve rasyonel olduklarından, aralarındaki ayrışma eğilimlerini ertelemenin ya da törpülemenin önemini biliyorlar. Bu durum da Kürt siyasetince alınan kararların geniş bir çerçeveye dağılabilir çeşitlilikte olmaktan çok, benzer ya da yakınlaştırılabilir kararlar olmasının önünü açıyor.
Hülasa, Kürt siyasetini sürükleyenlerin Kürt meselesiyle organik ilişki içinde ve aynı habitatı paylaşan rasyonel aktörler olması, Kürt siyasetini o kararın da bu kararın da alınabileceği kaotik bir yer olmaktan alıkoyuyor. Bunlarla beraber başka özellikleriyse tek komutla hizalanabilir olmaktan…
Kürt siyasetinin epey bir zamandır çoklu karar odaklarına ve güçlü bir kurumsal kapasiteye sahip olduğu malum. Öcalan gibi geleneksel olarak kuvvetli aktörlerin yanı sıra kurumsal kimliğini giderek olgunlaştıran HDP ve Demirtaş da önemli karar odakları. 2015’ten sonraki tercihlerinin gösterdiği üzere seçmen de görece özerk bir karar alıcı. Bu çokluk hali aynı anda iki şeyin, aktörlerden birinin genel yatkınlıkların hilafına bir karar alabilmesinin ve bu türden bir ihtimal gerçekleşse bile söz konusu kararın boşa düşmesinin önünü açıyor. Bu çokluk hali ve çokluğu oluşturanların rasyonelliği hem hiza al komutu verilmesinin hem de verilse bile işlemesinin önünü kapatıyor.
Bütün bu dediklerimin, Kürt siyasetinin hayal edildiği kadar ayrışma ve hizalanma potansiyeline sahip olmadığının sağlaması iki farazi örnek üzerinden yapılabilir sanırım. İlk olarak, zaman zaman ima ya da şüphe edildiği gibi, Erdoğan Kürt meselesinde kökten bir tutum değişikliğine gitmediği halde Öcalan’ın Kürt siyasetine “Erdoğan desteklensin” komutu verdiğini varsayalım. Sözünü ettiğim hallerden ötürü bu türden şizofrenik bir komutun verilmesi ihtimali kadar, verilse bile Kürt siyasetini hizaya getirebilme ihtimali aşağı yukarı sıfır. İkinci olarak da, muhalefetin Kürt meselesini ve Kürt siyasetinin meşruiyetini tanıyan kuvvetli adımlar attığını varsayalım. Bu durumda da HDP’nin “boykot ediyoruz” türünden şizofrenik bir karar alması, alsa bile seçmenin bu karar uyarınca hiza alma ihtimali sıfır.
Bitireyim: Kürt siyaseti muhalif mahfillerin hayal ettiği gibi “onu da bunu da yapabilir”, “her an dağılıp parçalanabilir”, “komutla hiza alabilir” bir aktör değil. Daha çok, benzerleri gibi eğilimleri, yatkınlıkları, hedefleri olan ve bunlar uyarınca kararlar alan rasyonel bir aktör karşımızdaki.