İcra Edilmeyen Kürtlüğün Peşinde

Kürtçenin icrasına dönük bugünlerde üzerine konuştuğumuz tahammülsüzlük yeni değil. Bugün tanık olduklarımız, 2016’dan sonra duyup gördüğümüz Kürtçe tabelaların kaldırılması, Kürtçe tiyatro oyunlarının ve konserlerin yasaklanması, Kürtçe söyleyen sokak şarkıcılarının engellenmesi, Amedspor’un ve taraftarlarının taciz edilmesi, Kürtçe dergi ve kitap yayıncılığının önüne engeller çıkarılması gibi işlerin devamı.

Kürtçe müzik eşliğinde halay çekilen düğünlere yapılan baskınlar, DEM Parti belediyelerinin yollara yazdırdığı “hêdî” (yavaş), “pêşî peya” (önce yaya) uyarılarının silinmesi türünden Kürtlüğün neredeyse ‘saf’ kültürel hallerine, Kürtlüğün en ‘dolaysız’ hali olarak Kürtçeye yönelik devlet tahammülsüzlüğü biraz naif sorularla dışa vurulan bir şaşkınlığa yol açmış durumda: E hani Kürtçe serbestti? Artık yasak olmadığına göre, devlet ya da bürokrasi Kürtlüğün ve Kürtçenin şarkılarda ya da trafik uyarılarında icra edilmesinden niye rahatsız oluyordu?

Şaşkınlığa mahal olmadığı, bürokrasinin Kürtçenin icrasına tahammülsüzlüğünün ne yeni ne de anlaşılmaz olduğu kanaatindeyim. Açıklamaya çalışayım.

Bir ezbere itiraz ederek başlıyayım. Kürtçenin icra edilmesine tahammülsüzlük ‘90’lara’ döndüğümüzü göstermiyor. Şundan: 90’larda da devlet Kürtçeye, Kürtçenin icrasına tahammülsüzdü doğru; ama bu tahammülsüzlüğü açıklayan ya da anlaşılır kılan değil ama çevreleyen bir 90’lar ortamı, bir 90’lar vasatı vardı. 90’lar ortamının iki başat unsuru ‘kırsalda’ yürüyen ‘düşük yoğunluklu çatışma’ ve şehirlerde gerçekleşen ‘serhildanlardı’ malum. Devletin Kürtçeye bugünkü tahammülsüzlüğüyse başka, yeni bir ortamda gerçekleşiyor. Malum Kürt meselesine çok uzun bir zamandır silahlı çatışma eşlik etmiyor ve Kürt kalabalıkları çok uzun zamandır sokaklarda değil. Dolayısıyla bugünkü tahammülsüzlük 90’lara dönüldüğünü göstermiyor. Farklı bir ortam çevreliyor bugünkü tahammülsüzlüğü. 2016 sonrası ortam.

Yeni ve Değil

Bu önemsizce itirazdan sonra Kürtçenin icrasına tahammülsüzlüğün o kadar yeni ve o kadar da anlaşılmaz olmadığı meselesine döneyim. Kürtlüğe ve Kürtçeye tahammülsüzlük yeni değil derken, tahammülsüzlüğün kökleri çok eskilere uzanıyor diyor ya da tahammülsüzlüğün 1930 ya da 1990 zamanlarına ve formlarına dikkat çekmek istiyor değilim elbette. O kadarı iyi biliniyor. Kürtlerin geride kalan 100 sene boyunca Kürtlüklerinden soyunmaya, Kürtlüklerini ‘geride bırakmaya’ davet edildiği malum. Kürtlüğe ve Kürtçeye tahammülsüzlüğün anayasası sayılabilecek 1925 Şark Islahat Planı geride kalan 100 sene boyunca güncellenip durdu, bunlar iyi biliniyor. Kürtçenin icrasına dönük bugünlerde üzerine konuştuğumuz tahammülsüzlük yeni değil derken kastettiğim şu: Bugün üzerine konuştuklarımız eskiden beri olup bitenlerin değil ama bir zamandır olup biten işlerin devamı. Bugün tanık olduklarımız, 2016’dan sonra duyup gördüğümüz Kürtçe tabelaların kaldırılması, Kürtçe tiyatro oyunlarının ve konserlerin yasaklanması, Kürtçe söyleyen sokak şarkıcılarının engellenmesi, Amedspor’un ve taraftarlarının taciz edilmesi, Kürtçe dergi ve kitap yayıncılığının önüne engeller çıkarılması gibi işlerin devamı. Emin değilim ama bugün ‘yeniden’ başlamış gibi görünmesinin bir sebebi, yapılanların bir kısmına 2023-24 seçimleri sebebiyle bir ara verilmiş olması olabilir. Her neyse, demek istediğim şu: Bugünlerde üzerine konuştuğumuz tahammülsüzlükler 1930’larda ya da 1990’larda olanların soyundan oldukları için değil, 2016’dan başlayarak yapılanların devamı oldukları için yeni değil.

Nafile Ama Anlaşılmaz Değil

Üzerine konuştuğumuz tahammülsüzlükler yeni olmadığı gibi ‘anlaşılmaz’ da değil. Bir zamandır durum şu: Türkiye’de Kürtlüğün siyasi tezahürleri, Kürtlüğün siyasi vasıtalar ve hallerle icrası zayıflarken, Kürtlüğün kültürel tezahürleri, kültürel icrası bir yandan kuvvetleniyor, bir yandan da daha çok göze batıyor. Malum, 2016’dan beridir Kürtlüğün siyasi halleri kesif bir baskı altında. Kürtlüğün siyasi hallerinde ısrar etmenin maliyetli hale gelmesiyle beraber epey bir Kürt kültürel alana çekilmiş, epey bir Kürt Kürtlüğünü Kürtçeye, Kürtlüğün kültürel hallerine sığınarak ifade etmeye yönelmiş durumda. Öyle ki, Kürtçe Kürt şehirlerinde sokaktan, çarşı pazardan ve hatta evlerden silinirken, Kürtçenin, deyim yerindeyse, kendiliğinden icrası zayıflarken, Kürtçenin daha iradi denebilecek icraları hiç olmadığı kadar kuvvetlenmiş, hiç olmadığı kadar çeşitlenmiş durumda. Kürtçe oyunlarda, skeçlerde, dergilerde, müzik videolarında, çevrimiçi Kürtçe derslerinde neredeyse bir arz patlaması, bir tür rönesans yaşanıyor. Üstelik, siyasi alandaki zayıflama ve geri çekilme Kürtlüğün kültürel alandaki canlanmasını galiba olduğundan da büyük gösteriyor. Keza, Kürtlüğün siyasi alandaki tezahürleri baskılanırken, Kürtler Kürtlüklerini, diğer deyişle kimliklerini ya da farklarını, basit bir yer değiştirmeye başvurup, Amedspor’a kuvvetle destek olarak ifade ediyor. Amedspor maçları ve Amedspor taraftarlığı Kürtlüğün futbol taraftarlığına sarmallanarak, diğer deyişle, dolaylı biçimde icra edilmesinin zeminleri olmuş durumda. Siyasal alanın zayıflaması buradaki dolaylı kimlik performansını da olduğundan büyük gösteriyor.

Hülasa, Kürtlüğün kültürel hallerine dönük bugünlerde canlanmış görünen tahammülsüzlük 2016 sonrasında yaşananlarla ilgili ve anlaşılmaz değil. Kürtlüğün siyasi halleri üzerindeki baskı, Kürtlüğün siyasi hallerinin kaynağı olarak Kürtlüğün ve Kürtçenin zayıflamasına yol açmak bir yana, bir tür beklenmeyen, niyet edilmeyen bir sonuç üretmiş ve Kürtlüğün en ‘dolaysız’ hali olarak Kürtçeyi ve Kürtlüğün kültürel hallerini güçlendirmiş durumda. Bütün bu güçlenme hali devlet açısından parlak geçmiş görünen 2016 sonrası dönemin aslında o kadar da parlak olmadığını gösteriyor. Üzerine konuştuğumuz tahammülsüzlüğün kök sebebinin bu olduğunu düşünüyorum. Konjonktürel ve daha ziyade iradi performansla ilgili olduğundan bu güçlenmenin geçici olma ihtimali var; lakin devlet söz konusu canlanmanın geçici olmayabileceği riskini göze almak yerine, en iyi bildiği şeyi, 100 senedir yaptığını yapıyor: Kürtçeyi, Kürtlüğün kültürel hallerini yasaklayıp baskı altına alıyor.

Kürtçeye, Kürtlüğe yönelik 2016 sonrası tahammülsüzlüğün gösterdiği şu: Türkiye devleti serbest ama icra edilmeyen bir Kürtlüğün peşinde. Nafile, çok enerji kaybına, çokça eziyete ve tatsızlığa sebep olacak belli, lakin Türkiye devleti icra edilmeyen Kürtlük idealinden yakın zamanda vazgeçecek gibi görünmüyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mesut Yeğen Arşivi