Utku Ekmekçi
Veriler mi yaşananları, yaşananlar mı verileri şekillendiriyor?
Mart ayınının ekonomi tarafındaki en önemli gelişmesi şüphesiz ki Merkez Bankası Başkanı Sn. Naci Ağbal’ın 20 Mart sabahı görevden alınmasıydı. Cumartesi sabahına uyandığımızda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile TCMB Başkanı (Guvernör) olarak Sn. Prof. Dr. Şahap Kavcıoğlu’nun atandığını öğrendik. Bu değişikliğin, henüz 2 gün önce, 18 Mart Para Politikası Kurulu (PPK) Toplantısı’ndan çıkan 200 baz puanlık artışın hemen ardından yapılmış olması elbette beraberinde yine faiz artışının siyasi olarak rahatsızlık yarattığı yorumlarını getirdi. Ancak beraberinde getirdiği bu yorumlardan daha kötüsü, yine beraberinde Sn. Naci Ağbal döneminde Merkez Bankası bağımsızlığı konusunda düzelmeye başlayan algıyı götürmesi oldu. Bu başkan değişikliği ile ilgili eminim çok fazla yorum okumuş, dinlemişsinizdir. İzin verirseniz ben de yakın geçmişteki başkanların dönemindeki politika faizindeki ve USD/TL kuru değişimlerinin veri ve grafikleriyle katkıda bulunayım.
Son 4 TCMB başkanının görev süreleri ve bu süre zarfındaki değişimlere bakacak olursak;
Nisan 2011’den Nisan 2016’ya kadar, 1832 gün başkanlık koltuğunda oturmuş olan Sn. Erdem Başçı döneminde politika fazinin 125 baz puan arttığı, buna karşılık USD/TL kurunun da yüzde 90 arttığı görülüyor.
Sonraki başkan Sn. Murat Çetinkaya ise Nisan 2016’dan Temmuz 2019’a kadar görev yapmış ve o tarihte görevden alınmıştı. Görevde kaldığı 1172 gün boyunca politika faizi 1650 baz puan artırılmış, Amerikan doları kuru ise yüzde 96 oranında değer kazanmıştı.
Temmuz 2019 ile Kasım 2020 tarihleri arasında 490 gün görev yapmış olan Sn. Murat Uysal’ın döneminde ise politika faizinde hızlı bir ciddi bir indirime gidilmiş ve toplamda 1375 baz puan indirilmişti. Bu dönemde TL ise Amerikan doları karşısında yüzde 50 değer kaybetmişti.
Bir önceki Başkan Sn. Naci Ağbal ise Kasım 2020’de göreve getirilde ve sadece 131 gün sonra Mart 2021’de görevden alındı. Bu kısa dönem içerisinde politika faizi 875 baz puan artırıldı ve USD/TL kuru yüzde 12 geriledi.
Yeni başkan da diğer başkanlar gibi göreve geldiğinde bir basın açıklaması yaparak ekonomi aktörleri ile görüşlerini paylaştı. Sn. Kavcıoğlu’nun ilk açıklamalarında politika faizini güçlü dezenflasyonist etkiyi muhafaza edecek şekilde enflasyonun üzerinde bir düzeyde oluşturmaya devam edeceğini ve PPK toplantılarının önceden ilan edilmiş takvimde yapılacağını, herhangi bir olağandışı toplantının gündemde olmadığını belirtti. TCMB’nin 2020 yılı sonunda ilan ettiği 2021 yılı takvimine göre bir sonraki PPK Toplantısı, 15 Nisan tarihinde.
Yabancılar satmaya devam ediyor
TCMB’deki bu değişiklik piyasalarda da oldukça sert hareketlere yol açtı. USD/TL kuru 7,20’li seviyelerden çok hızlı bir şekilde 8’lerin üzerine çıktı, Borsa İstanbul’da ve tahvil/bono piyasalarında sert satışlar görüldü. Değişikliğin hemen ardındaki 22-26 Mart haftasında yurtdışı yerleşikler toplamda 2 milyar Amerikan dolarına yakın hisse senedi, devlet iç borçlanma senedi ve özel sektör tahvili sattılar.
Bu sert satışlarla birlikte yılbaşından bu yana yabancıların net pozisyon değişimi 1 milyar Amerikan dolarına yaklaştı. Grafikte de görüleceği üzere yabancı yatırımcı son 4 yıldır nette hep satış yönünde kalıyor ve piyasalarımızdaki menkul kıymetlerini sürekli azaltıyor.
Dolarizasyon
Diğer taraftan bu ‘güvensizlik’ sadece yabancı yatırımcı nezdinde de değil. Yurtiçi yerleşiklerin mevduatının ne kadarının yabancı para mevduatında olduğu bize yerli yatırımcının da güven konusundaki algısını göstermesi bakımından önemli. Yurtiçi yerleşikler, TCMB’deki başkan değişikliğin hemen ardındaki 22-26 Mart haftasında, USD/TL kurundaki sert yükselişi satış fırsatı olarak görmüş ve kayda değer tutarda satış yapmış olmasına rağmen 220 milyar Amerikan doları değerinde yabancı para mevduatına sahip. Ticari faaliyetleri gereği tüzel kişilerin yabancı para mevduatının güven ile alakalı olmadığını kabul etsek, ki elbette tüm yabancı para mevduatı bu kabulde yer bulmaz, ve sadece gerçek kişi yani bireylerin mevduatlarına bakacak olursak, onun bile 140 milyar Amerikan doları seviyesinde olduğunu görüyoruz.
Yabancı para mevduatlarındaki bu seviyeler oldukça yüksek. BDDK tarafından haftalık olarak açıklanan mevduat verilerini incelediğimizde yabancı para mevduatlarının toplam mevduatlar içindeki payının yüzde 55 seviyelerinde olduğunu görüyoruz. Yani halkımız mevduatta tutacağı parasını yüksek mevduat faizine rağmen Türk lirası cinsinden tutmayıp Amerikan doları cinsinden tutmayı tercih ediyor. Oysa bu oran 2007-2008 yıllarında yüzde 30 seviyelerine, hatta daha biraz daha altına bile inmişti.
Tüm bu verilere bakıldığında TCMB’deki başkan değişiminin verilerden kaynaklı mı yapıldığı yoksa verilerin bu beklenmedik olayların yarattığı endişe neticesinde mi bozulduğu tartışması elbette yumurta-tavuk tartışmasına benziyor ve sonu gelmiyor. Ancak bir gerçek var ki bu endişeler ve sonuçları yatırımdan sanayiciye, memurdan işçisye kadar hepimize zarar veriyor. En büyük zararı da elbette işsizlik gibi sonuçlarla görüyoruz.
İşsizlik ve Atıl İşgücü
TÜİK işgücü istatistiklerinde revizyon yaptı. Biz veriyi inceleyenler açısından en önemli değişikliklerden biri de verinin referans dönemi ile ilgili yapılan değişiklikti. TÜİK önceden işgücü istatistiklerini 3 ayın ortalaması şeklinde açıklar, bu da şu ankine göre 1 ay daha geç açıklamasına sebep olurdu. Örneğin Eyll, Ekim, Kasım aylarının verisini önce toplar, sonra buradan elde edilen ortalama verileri Ekim verisi olarak açıklardı. Şimdi bundan vazgeçildi, artık her ayın rakamı kendi başına açıklanıyor. Bu şüphesiz sonuçları daha iyi görmek için olumlu bir değişiklik. Böylelikle referans döneme daha yakın bir açıklanma tarihine de erişilmiş oldu. Diğer taraftan veri setine önemli bir ekleme de yapıldı. Önceleri bizlerin hesapladığımız ‘geniş işsizlik’ verisi benzeri bir veri olan ‘atıl işgücü oranı’ veri setine eklendi.
İşte bu yeni veri setiyle açıklanan rakamlarda gördük ki Ocak 2021 itibariyle işsizlik oranımız yüzde 13,4 oldu. Ancak daha da önemlisi atıl işgücü oranımızın yüzde 30,2 olduğu gerçeği. TÜİK’in, işsiz sayısı, zamana bağlı eksik istihdam ve potansiyel işgücü rakamlarından elde ettiği bu veri aslında gerçek işsizliğimizi göstermesi bakımından; iş bulma ümidini kaybettiği için iş aramayan, dolayısıyla da ‘işsiz’ tanımına girmeyenler kişileri de dahil ettiği için önemli bir gösterge.
Güven Endeksleri’nin anlamsızlaştığı bir ay
Her ay yazdığım bu değerlendirme yazısını güven endeksleri ve TCMB Beklenti Anketisi sonuçlarıyla bitirmeyi amaçlamıştım. Böyle planlamamın nedeni, rakamlardan bizim ne anladığımız değerlendirmelerinden sonra bir de bu rakamların piyasada yarattığı güven ve beklentilerde nasıl karşılık bulduğu, bunları nasıl şekillendirdiğini göstermekti. Bu ay aslında hem güven endeksleri hem de beklenti anketi anlamını biraz yitirdi. Güven endekslerinin oluşturulması için yapılan anket çalışması her ayın ilk iki haftası yapılmakta ve sonuçları ayın ikinci yarısında farklı günlerde açıklanmakta. Mart ayının ikinci yarısında, 21’inde yukarıda da uzunca değindiğimiz TCMB Başkanı değişikliğinin yarattığı değişimden önce yapılan bu anketlerin sonuçları takvim gereği başkan değişiminden sonra açıklandı ve doğal olarak pek karşılık bulmadı. Ancak ben hem geleneği bozmamak hem de veriye göre tavır değiştirmemek için yine bu bilgileri en azından grafik olarak sizlere sunuyorum.
Yaklaşık 60 kişinin katılım sağladığı TCMB Beklenti Anketi’nin Mart ayı sonuçlarına baktığımızda da, katılımcıların bu yıl için büyüme beklentisinin yüzde 4,4 olduğu görülüyor. Bu yıl sonunda yıllık enflasyonun (TÜFE) yüzde 11,5, Amerikan doları kurunun 7,95 Türk lirası ve cari işlemler açığının ise 25,2 milyar Amerikan doları olması bekleniyor. Merkez Bankası politika faizi olan 1 hafta vadeli repo ihale faiz oranının ise 12 ay sonra yüzde 13,5 olacağı bekleniyor.
Bir ay sonraki değerlendirme yazıma kadar pozitif yönlü veriler, keyifli günler diliyorum.