ÜLKEMİN COŞKUSU NEREDE?

Yurt dışı sendikal etkinliklerimizin günleri uzayınca ülkemi özler, hemen Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun “Seni düşünürken bir çakıltaşı ısınır içimde” dizesini anımsardım. Almanya’da kadın hakları konferansları sonrası bir dilim karpuz, iki elma, üç portakal, dört mandalina alanlara gülerdim.
Anadolu irfanı ile söylenen ne güzel sözmüş meğer:
“Gülme komşuna gelir başına…”
Şimdi bu güldüklerimi yaşıyoruz. Bedri Rahmi’nin “Denizli Destanı” şiiri hem aklımda hem gönlümde çarşı, pazar gezerken o pazarlar, o manavlar artık seyirde kalıyor.
Geçenlerde televizyonda son yıllarda ünlenen “MasterChef Türkiye”nin üç şefini izliyorum. MasterChef yerine keşke bizim güzelim “Usta Şef” kullanılsa diyorum. “Yaşamın temeli usta – çırak üzerinden yürüsek bugün böyle olur muyuz?” diye kendi kendime soruyorum.
Ne yazık ki her alanda olduğu gibi dildeki yozlaşma da sürüyor.
“Üç usta şefin biri İtalyalı olduğu için İtalyan şefin coşkusu bizimkilerde yok gibi” demeden bizim usta şeflerden biri, “Bunlar üç kişilik bir aşkı üç saat operada anlatırlar!..” deyiveriyor…
Zaman buldukça televizyonlarda kitleleri nasıl etkiliyorlar, nasıl gündem oluşturuyorlar merakı ile programlara bakıyor, dizilerdeki dili, kadına bakışı, toplumun önüne konan başarı öykülerinden daha çok rol modelleri görmek istiyorum.
Yaşama dair hiçbir şeye yabancı olmamak adına, MasterChef Türkiye’yi izlerken İtalyan şef, yarışmadaki bir aşçı adayını uyarıyor:
“Bu yarışmayı kazanacak mısın?”, “Evet” diyen yarışmacının yanıtını beğenmiyor, “Daha güçlü”, “Evet!” Yine beğenmiyor… “Daha inançlı, daha gönülden, daha güçlü, daha tutkulu haykır!” diye yarım yamalak Türkçesi ile uyarınca yarışmacı “Evettt!” diyor. Şefin beden dilinden “Oldu” derken bile “İşte bu kadar” bakışını görüyor ve üzülüyorum.
Oysa Türkiye de bir Akdeniz ülkesi… Bakın Murat Bardakçı, “Safiye” kitabında ne diyor:
“20. Yüzyıl’ın ikinci çeyreğinin ilk senelerinde Akdeniz Bölgesi’nden mahalli müzik icrasında dört güçlü kadın sesi çıktı: Mısır’dan Ümmü Gülsüm, Fransa’dan Edith Piaf, Portekiz’den Amalia Rodrigues ve Türkiye’den Safiye Ayla…”
Bir Akdeniz ülkesi olan Türkiye’nin coşkusuna ne oldu?
14 Temmuz 2021’den bu güne bir yıl geçti. Kars, Ardahan, Iğdır’dan başlayarak daha sonra Ağrı, Erzurum… Kısacası Doğu Anadolu, İç Anadolu, Akdeniz, Ege hatta İzmir, Manisa’nın iç - dış ilçeleri içinde olmak üzere her hafta sonu, hafta içi; yazar, kadın hakları savunucusu, siyasi kimliğimle gidiyorum. Gördüğüm dert çok, zaman zaman buradan da yazıyorum. Ekmek alamayan çoğu kitapsever kitaba nasıl uzatsın elini.
İnsanlar gülmeyi unuttu.
Oysa bizim halkımız yaratıcıdır, hüznün coşkusunu yaratır ve yaşatır.
Bizim ülkemize dostluk, barış, kardeşlik yaraşır. Eskiden ülkeyi yöneten siyaset ve devlet adamları komşu ülkelerin liderleriyle dostluk örnekleri sunardı. Yazarlar ülkeler arası yazarlarla etkinlikler yapardı. Üniversiteler bilim yuvalarına dünyadan ses veren bilim insanlarını çağırır, birlikte bilimsel çalışmalar yapar, halkın da dikkatine sunulan etkinliklerle gündem oluştururlardı.
En son 2 Temmuz İzmir Torbalı’daki seslenişimize gelenlere “Şehirler suçlu olur mu? Sivas kentimiz Anadolu aydınlanmasının, hümanizmasının ve ozanların kentidir. Bize yakışan kentlerimize sahip çıkmak ve Madımak küllerinden barışı inşa etmektir. Dostluk, barış, kardeşlik temaları ile iktidar umudunu büyütmektir” demiştim…
Salondaki alkışın gür sesi artık halkımızın bu tür utançlardan, acılardan çok yorulduğunu gösteriyor.
Huzur ve güven içinde yaşamak istiyorlar.
Bu isteğin amacıyla, sevdasıyla, tutkusuyla gelecek iktidar için çalışıyorlar.
Güneşli güzel günlere Korana’nın kapalı günlerinden hasret kalanlar bir tatil günü kırlara koşmak, denizin seyrine dalmak yerine iktidar olmak için etkinlik yapılan salonlara koşuyor, isteklerini haykırıyorlar.
Gölgeye bırakılan özgüvensizliği, coşkuyu, akılla, tutkuyla, inançla kurduğumuz gelecek düşünü yaşama dönüştürme mücadelesine dört elle sarılmalıyız.
Ülkemize yakışan siyaset insanlarını desteklemeli, huzuru, güveni, kaybolan siyaset dilini, mizah anlayışıyla ağız dolusu gülmeyi, barışı, kardeşliği, dayanışmayı, paylaşmayı yeniden inşa etmeliyiz.
Güzel bir gelecek kurmak ellerimizde!
Tutun size sevgiyle uzatılan elleri!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Yaşar Seyman Arşivi