Tanıştıralım:‘Enflasyon Canavarı’

Dünyada ve yakın coğrafyamızda çeşitli sorunlar var ve bunların ekonomimiz üzerinde dolaylı ya da direk olarak ciddi etkileri görülüyor. Rusya-Ukrayna savaşı, artan enerji ve emtia fiyatları, tedarik zincirlerindeki bozulma ya da kırılmalar gibi çeşitli başlıklar sıralamak mümkün. Ancak bizi en fazla yıpratan ve bir süre daha yıpratacak olan problem şüphesiz ki içerideki fiyat artışları yani enflasyonumuz gibi görünüyor.

Son 20 yıldır da iktisadi anlamda enflasyon problemimiz yok değildi, ortalama yüzde 10 civarlarındaki bir enflasyonla (2004-2020 ortalaması) yaşıyorduk. Dünyanın bir çok ülkesine göre yüksek bir enflasyon oranı olan bu seviyeler yüksek çift haneli oranlarına alışmış bir ülke için görmezden gelinebilir seviyeler olarak duruyordu ve onun için biz de enflasyon problemimiz yok gibi davranıyorduk.

1990’ları aklı erecek yaşta yaşamış olanların çok iyi hatırlayacağı bir ‘enflasyon canavarı’ vardı. Gazete manşetlerine -nedendir bilmem- genellikle yeşil renkli görünümüyle çıkan bu canavar ile birlikte yaşar, tüketim alışkanlıklarımızı ona göre ayarlardık. Almayı planladığımız bir ürünü hemen alırdık ki fiyat artışından etkilenmeyelim. Öyle ki, çocuğu olan aileler çocukları daha gençken çeyiz için beyaz eşyalarını bile alırlardı. Beyaz eşya satıcısıyla ‘Ben şimdi sana en üst model buzdolabının bedelini ödeyeyim, sen örneğin 5 yıl sonra çocuğum evlenirken o günkü en üst model buzdolabını bana verirsin…’ şeklinde anlaşmalar yapılırdı. Okulda kantinde, çarşıda pazarda hep enflasyon canavarı ile birlikte yaşardık.

2021 yılı verilerine göre 84,7 milyon olan Türkiye nüfusunun 38,4 milyonu 29 yaş ve altında bireylerden oluşuyor. Yani nüfusumuzun yaklaşık yüzde 45’inin bahsettiğim bu yüksek çift haneli enflasyon dönemini ve enflasyon canavarını hatırlamayan kişiler olduğunu söylemek yanlış olmaz. 9 ve altındaki yaşlardaki bireyleri yaşları gereği kapsam dışında tuttarsak, 25,9 milyon kişi (10-29 yaş aralığı nüfusumuz) yani nüfusumuzun yüzde 31’i şimdilerde ‘enflasyon canavarı’ ile tanışıyor.
Mart ayı enflasyon rakamları geçtiğimiz hafta açıklandı ve tükeici fiyatlarındaki yıllık artış yüzde 60 seviyesinin üzerinde gerçekleşti. Üretici fiyatlarındaki durum daha da vahim; Yİ-ÜFE’nin yıllık artışı yüzde 115. Aradaki fark artmaya, üretici üzerindeki baskı artmaya devam ediyor. Tüketici enflasyonu hesaplanırken kullanılan mal ve hizmetler sepetindeki kalemlerin adet olarak ne kadarında artış, ne kadarında azalış olduğunu gösteren, diğer bir ifadeyle fiyat artışlarının genele mi yayıldığı yoksa sayıca az ama sepetteki ağırlığı yüksek kalemlerde fiyat artışı olduğu için mi enflasyon oluştuğunu gösteren yayılım endeksi de bize gösteriyor ki fiyat artışları genele yayılmış durumda. Bu da yukarıda bahsettiğim, enflasyon canavarlı eski günlerdeki gibi harcama alışkanlıklarını değiştiriyor; hem tüketimdeki hem de ödemelerdeki vadeleri kısaltıyor. 6 ay sonra ihtiyacınız olacağını bildiğiniz bir ürünü bugünden alma eğilimi kuvvetleniyor. Yapılan satışlarda uygulanan vade süreleri kısalıyor. Bunlar da enflasyonu tekrar tetikliyor. Yani aslında enflasyon belli bir seviyenin üzerine çıkıp canavarlaşınca, kendi kendini yiyerek, kendinden beslenerek de büyümeye başlıyor, durdurulması daha da zor hale geliyor.

Diğer taraftan belirsizlik artıyor, borçlanma maliyetleri artıyor bu da yatırımlar üzerinde olumsuz etkiye yol açıyor. İşletme sermayesi ihtiyacı bulunan bir çok firma finansmana erişmekte daha da zorluk yaşıyor. Taşıt ya da konut kredisi kullanarak bir mal sahibi olma ümidi olan bireyler bu ümitlerini önce ertelemişlerdi, şimdilerde bir çoğu için bu ümit bile yok.
Firmaların ve bireylerin üzerindeki bu etkiler iktisadi sonuçları kadar psikolojik sonuç ya da nedenlere de yol açıp, durumun bir kısır döngüye dönüşmesine yol açıyor.

Sorunu kabul etmek
Bir konuyu çözmek için ilk yapılması gereken, o konudaki sorunun varlığını kabul etmekle başlamaktır. Sorunu kabul ettiğinizde artık soruna yönelik çözümler üretmeye yönelik düşünebilir, ona göre adımlar atabilirsiniz. Sorunun varlığını kabul etmemeye çalıştıkça, sorun yokmuş gibi davranmaya devam ettikçe ise yaptıklarının sorunu daha da büyütmekten ve çözümü daha da zorlaştırmaktan başka bir işe yaramaz. Üstelik bu durum sorun ile çözüm arasındaki makası da açar. Daha net bir ifadeyle, yüzde 20 olan bir enflasyonu çözmek için yapmanız gerekenlerin toplamına 20 birim dersek, enflasyon yüzde 40’a çıktığında yapmanız gerekenlerin toplamı 40 birimde kalmaz, artık 60 birim harcamanız gerekir.

Bu sebeple, bir an önce sorunun varlığını net bir şekilde ortaya koymalı ve yapılması gereken rasyonel çözüm adımlarını atmalıyız. Aksi taktirde önümüzdeki günler hem bizler hem de firmalar için daha da çok zor geçecek. Hatta o durumda geçecek demek de doğru olmaz, zor olacak demek daha doğru olur. Zira, sorun gün geçtikçe geçiciliğini kaybedip, kalıcı bir soruna dönüşüyor.

Güven Endeksleri
Bir taraftan Rusya-Ukrayna savaşı devam ederken ve bunun ekonomimiz üzerinde doğrudan ve dolaylı oldukça ciddi etkileri görülürken ve bu etkiler bir süre daha devam edecekken diğer taraftan da kendi yarattığımız sorunlarla uğraşıyorken önümüzü görebilmenin en önemli gösterge setlerinden biri şüphesiz ki güven endeksleri. Halihazırdaki durum algısını ölçmenin yanısıra geleceğe dair beklenti algısının da ölçüldüğü anketler neticesinde oluşturulan güven endeksleri hem genel ekonomi hakkındandaki algıyı ve beklentiği hem de sektörlerin ya da hanehalkı diye adlandırdığımız, piyasa profesyoneli olmayan kişilerin algı ve beklentilerini ölüyor. Bildiğiniz ve alıştığınız üzere ben de her ayki yazımda ana güven endekslerinin sonuçlarını sizlerle paylaşıyorum. Açıklanan son veriler Mart ayına ait. Mart ayı güven endeksi verilerinin şu günlerden kaynaklı özelliği ise, Rusya-Ukrayna gerginliğinin sıcak çatışmaya dönüşmesinin ardından açıklanan ilk periyod olması. Şubat ayı verilerini oluşturan anket çalışmaları yapılırken henüz durum bir ‘gerginlik’ aşamasındaydı. Ancak Mart ayı endekslerinin anket dönemi bölgedeki askeri operasyonların başlamasından sonraki döneme denk geliyor. İşte tam da bu nedenle, örneğin Hizmetler Sektörü Güven Endeksi ve Finansal Kesim Güven Endeksleri’nde sert düşüler gözlemlendi; sırasıyla 5 ve 8,1 puan.

Mart ayında reel kesim, ekonomik, finansal hizmetler ve hizmet ssektöü güven endeksleri ciddi düşüş sergiledi. Açıklanan veri setinden önceki aya göre yükseliş kaydeden endeksler ise Tüketici, Hizmet sektörü ve finansal hizmetler sektörlerine ait güven endekleri oldu.

Beklentiler
Güven endekleri gibi yakıın gelecek ile ilgili ekonomik beklentilerimizi şekillendirirken kullandığımız diğer veri seti de TCMB tarafından yapılan ve açıklanan ‘Piyasa Katılımcıları Anketi’. Anketin Nisan ayı sonuçlarına dün açıklandı; katılımcılar yıl sonunda Amerikan doları değerinin 16,85 Türk lirası olacağını bekliyor. Katılımcıların 2022 yılı için büyüme beklentisi düşmeye devam etti ve yüzde 3,2 oldu. Bu yıl sonunda yıllık enflasyon (TÜFE) beklentisindeki bozulma da maalesef sürüyor; beklenti 6 puanlık bir yükselişle yüzde 46,4 oldu. Ocak ayında yüzde 30 olan yılsonu enflasyon beklentisi aradan geçen 3 ayda yüzde 50 seviyesine gelmiş durumda. Cari işlemler açığındaki beklenti de negatif yönlü seyrini sürdürüyor; yıl sonu için beklenen cari açık henüz 3 ay önce 7,9 milyar Amerikan doları iken bu ay 27,5 milyar Amerikan dolarına gerilemiş. Merkez Bankası politika faizi olan 1 hafta vadeli repo ihale faiz oranının 12 ay sonrası için beklentisi ise yüzde 14.
Sağlıkla ve keyifle, savaşın ve pandeminin gölgesinden uzak geçmesini umduğum bir aydan sonra, önümüzdeki ay görüşmek üzere.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Utku Ekmekçi Arşivi