Yaşar Seyman
SÖZCÜKLER DE TÜKENDİ
Ülke yönetenlerin çaresizliği sözcükleri de tüketti.
“Cumhurbaşkanı müjde verecek” dendiğinde ekonomik sıkıntılardan soluksuz kalan insanlar televizyon başına üşüşüyor.
Müjde verilecek!
Müjde: Sevindirici haber verileceği zaman söylenen sözdür.
Müjde sözcüğünün kökeni Farsça bir sözcük olsa da ‘Muştu’, ‘Muştuluk,’ onun kadar günlük dile girememiştir.
Müjdeler olsun!
Sana bir müjdem var!
Halkımıza müjdemiz var!
Halk kulağını açmış dinliyor müjde diye sunulan son aylardaki hiçbir sözün, uygulamanın, yeniden yapılandırmanın müjde olmadığını yaşayarak öğreniyor.
“Elektrik faturalarında iyileştirme yapılacaktır.”
Yapılmıyor.
KDV sekizden bire indirilecek sözü dilden dökülür dökülmez ürünler zamlanıyor.
Raf ömrü biten ürünlerin fiyatı bile yeniden gözden geçiriliyor.
Müjde diyerek müjde sözcüğünün içeriği boşaltılıyor, aşınıyor.
Ülke yönetenler sözcüklerin de dilin de vicdanı olduğunu ya unutuyor ya da bilmiyor.
Kitaplarıyla sonsuza kadar yaşayanlar arasına uğurladığımız Emin Özdemir’in ‘Sözcüklerin Vicdanı’ kitabından haberleri bile yok. O yapıt yönetenlerin, yazanların, konuşanların çalışma masalarının başyapıtı olmalı. Kitabın ilk sayfasında: Dakka bir gol bir misali bakın Shakespeare Hamlet oyunu diyaloğunda ne diyor:
Polonius:
- Neler okuyorsunuz, efendimiz?
Hamlet: - Sözcükler… Sözcükler… Sözcükler…
Emin Özdemir’in “Sözcüklerin Vicdanı” kitabında usta yazar Adnan Binyazar “Dilin Vicdanı” sunusunda bakın ne yazıyor:
“Shakespeare, “Vicdanım binlerce dilden konuşur/ Ve her dil bir öykü anlatır.” İnsan yüreğinde ibresi hiç durmadan titreşen “vicdan”, kişinin özgür düşünme alanıdır. Onun dile getiriliş kaynağı da sözcüklerdir. Vicdanın, bütün dillerin ortaklaşa algıladığı evrensel bir duygu oluşunun nedeni de budur” diye yazıyor Binyazar.
“Kitap okumaya vakit bulamıyorum. Arkadaşlarım bana kitap özeti getiriyor” diyen
Cumhurbaşkanı çaresizlikten sözcükleri de tüketti. İçini boşalttı. Oysa bu topraklarda yaşayan biri olarak “Müjdeler olsun seçim kazandık! Müjdeler olsun bir torunun oldu!” sevincini yaratan müjde sözcüğünün anlamını nasıl unutur?
“Halkımıza müjdemiz var!” diye anonslar yaptırdığında müjde sözcüğünün özüne, dilin vicdanına uygun kararlar alır, gerçekten müjdeler verirdi.
Nobel ödüllü Perulu romancı Mario Vargas konuşmasına şöyle başlıyor:
“Katıldığım toplantılarda, kitap fuarlarında bana sık sık sorulan bir soru vardır. Diyorlar ki ‘Açlık, yokluk, yoksulluk kol geziyor dünyamızda; sömürücü güçlerin, insanı da doğayı da tükettiği günlerde yaşıyoruz. Bağnazlığın kör karanlığı giderek yoğunlaşıyor. Beyinler yürekler körleşmeye, çölleşmeye uğruyor. Bu koşulların egemen olduğu bir dünyada yazmanın ne anlamı var? Kimler için yazıyorsun, yazdıkların kimlerin işine yarayacak?’ Bu düzeni değiştirecek gizemli gücün, yazının aydınlığında olduğunu anladım. Bunun için yazma tutkumu, inancımı yitirmedim hiçbir zaman.”
Çünkü Vargas sanatın, sanatçının gücünü görüyor…
Sanattır karanlıkları aydınlatan.
Yönetenlerin gözü ne kadar kararsa da sözcükler güçlüdür.
Onlarca yıldır Âşık Daimi’nin “Bu da gelir bu da geçer ağlama!” türküsünü sevmeyen, diline dolamayan var mı? Çünkü o türkünün dizelerinde umut var.
O umudu bugün günümüze uyarlayan Tarkan ‘Geççek’ şarkısıyla toplumu gülümsetti. O bir sanatçı olarak karanlıkta bir umut ışığı yaktı.
Sıra ülkeyi yönetmeye aday siyasilerin bu umudu büyüterek iktidara taşıma kararlılığında olmalı.