Mert Yılmaz
SORUNLAR GÜN GEÇTİKÇE BÜYÜYOR
Mayıs ayı Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısı dün yapıldı ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) piyasa beklentilerine paralel faiz oranını değiştirmeyerek %14’te sabit bıraktı. Dövizde son günlerde yaşanan yükseliş sonrasında piyasada cılız da olsa “Acaba bir faiz artışı gelir mi?” diye sesler çıksa da faiz oranlarında değişiklik olmadı.
Açıkçası bu tartışmaları da artık boş buluyorum.
Enflasyonun %70’e geldiği ve ne yazık ki yükselişin de devam edeceği bir dönemde yapılacak sembolik faiz artışı ne işe yarayacak ki?
Sorun artık TCMB’nin sorunu olmanın ötesine geçti.
Sorun sadece faizleri yükselterek çözülecek eşiği de çoktan geçti.
Sorun sadece para politikası ile çözülemeyecek kadar büyük.
Burada bir programa ihtiyaç var.
Eşgüdüme ihtiyaç var.
Piyasalar ve yatırımcılar ile kurulacak sağlıklı ve doğru bir iletişime ihtiyaç var.
Güven ortamının yeniden sağlanmasına ihtiyaç var.
Bunları sağlamadan faizi artırsan ne olur?
Türkiye’deki bütün ekonomik ve finansal sorunların çözümü olarak lanse edilen ‘Kur Korumalı Mevduat’ın sorunları çözemeyeceği net biçimde anlaşılınca şimdi de çözümü enflasyona endeksli bir finansal üründe arıyoruz.
Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati tarafından dillendirilen ürün bono mu, tahvil mi, mevduat mı bilinmiyor. Piyasada ürün ile ilgili ciddi bir beklenti oluştu. Süre uzadıkça fısıltı gazetesi de çalışmalarını hızlandırmaya başladı. Getirinin mevcut enflasyon oranı düzeyinde olmasını bekleyenler bile var.
%70 düzeyinde bir getirinin verilmesi söz konusu olamaz.
Açık söyleyeyim bu yönde atılacak bir adım finansal sistemi zorlar.
Bankalardan ciddi bir mevduat çıkışı olur, KKM’den çıkış olur, hisse senetlerine ve yatırım fonlarına büyük çaplı satışlar gelir. Enflasyona endeksli finansal ürün ile ilgili olarak beklentinin, beklenen enflasyon ile ilişkilendirilmesi doğru olan. 200 baz puan faiz artımı yaptı diye TCMB Başkanı’nın görevden alındığı ülkede sistemin politika faizinin %14 olduğu ortamda tam beş katı faiz vermesini beklemek olsa olsa hayal görmek olur. Bu arada piyasada elinde dövizi olanların dövizlerini bozdurup TL’ye geçmesi durumunda bu yeni üründen yararlanacağına yönelik iddialar o kadar arttı ki; son günlerde dövize olan bireysel talepte bunun da çok etkisi var.
Piyasalar beklentiyi satın almayı sever ama belirsizlik sevmez.
O nedenle en azından şu aşamada bu söylentileri ortadan kaldıracak bir açıklamaya ihtiyaç var.
Diğer taraftan genel çerçevesi çizilen ürün geçtiğimiz yıllarda Türkiye’de iki kez denendi. İlki Tansu Çiller döneminde ikincisi ise Kemal Derviş döneminde. Literatürde “Çiller Bonosu” ve “Derviş Bonosu” olarak yerini alan bu iki üründen Çiller döneminde çıkan başarısız olurken, Derviş döneminde çıkarılan ürün başarılı oldu. Aradaki fark ise ürünler piyasaya sürülürken altlarının bir program ve yapısal reformlar ile desteklenip desteklenmemesi idi. Bir kez daha hatırlatmakta fayda var. Sorun düşündüğümüzden büyük bir hale geldi. Acilen bir programa ve yapısal reformlara ihtiyaç var. Bunlarla desteklenecek ise enflasyona endeksli finansal ürün başarılı olur desteklenemeyecekse istenilen sonucu doğurmaz. Olsa olsa günü kurtarır. Ancak sorunlar halının altına süpürülemeyecek kadar büyüdü.