Mert Yılmaz
SİSTEMİN ADI “SİSTEMSİZLİK”
Okumakta olduğunuz bu yazı iki hafta önce yayımlanacaktı. Merkez Bankası sürpriz bir şekilde faizleri %14’ten %13’e indirince gündem değişti ve yazı bu haftaya kaldı.
Bugün sizlerle bireylerin ve toplumun davranış biçimi ve alışkanlıkları üzerine dertleşmek istiyorum.
Bizde sisteme karşı bir alerji durumu söz konusu. Sistem kurmak, sistemi işletmek, sistemi iyileştirmek gibi kavramlar ile aramızda çok uzak mesafeler var. Biz bir kerelik başarılara hatta mümkün ise mucizelere inanıyoruz. Her başarının sırrının çalışmak olduğunu kabul etmiyoruz. Biliyoruz ama kabul etmiyoruz.
Hiçbir alanda uzun vadeli bir planımız, stratejimiz yok. Hep günü kurtarmak üzerine aldığımız kararlar.
Örneğin; Türkiye gibi bir ülke için çok büyük bir ekonomi haline gelen futbola bakalım. İsterseniz federasyon üzerinden isterseniz kulüpler üzerinden yaklaşalım konuya. Bir plan, program görmek mümkün mü? Bu hafta sonu kazanan takım çok ama çok iyi, rüya takım, hocası büyük hoca hatta dahi, haftaya kazanamaz ise bu takımdan hiçbir şey olmaz, hoca da zaten hoca değil. Bir maç kaybeden hocanın eleştirilmeye başlanıp ikinci mağlubiyette gönderildiği futbol ikliminden kalıcı başarı bekliyoruz.
Futbol ile ilgisi olanlar hatırlayacaklardır. Bu ülkede Mancini, Del Bosque, Aragones gibi dünya çapında teknik direktörlere “Hoca değil” dendi.
Milyonlarca euro verilip transfer edilen futbolcular. İlk hatalarında “Bu takımın oyuncusu değil”, “Oynayamaz bu takımda”, “Futbolcu değil bu” gibi eleştiri dozunu aşan sözlere muhatap kalmıyorlar mı? Yabancı futbolcular mesela. Kariyerleri başarılarla dolu çok sayıda futbolcu geldi Türkiye’ye. Buraya gelince 2-3 hafta sonra şu yorumlar yapılmıyor mu? “Yahu bu topçu değil.” Adam dünyanın en üst liglerinin üst düzey takımlarında yıllarca futbol oynamış. Kimse anlamamış ama biz hemen anlıyoruz futbolcu olmadığını. Acaba gelen futbolcu baya bir futbolcudur da senin ülkende oynanan futbol pek futbola benzemiyor olabilir mi?
İstanbul kadar nüfusu olmayan ülkelerin takımlarına yenilip bir de “Türkiye’de bunun oynadığı futbolu oynayacak milyon tane çocuk var” özlü sözümüz var ki olay.
Ekonomi olarak çok daha küçük bütçelerin söz konusu olduğu basketbol ve voleybolda nasıl kalıcı ve sürekli başarılar elde ediliyor peki? Futbol ile basketbolun veya voleybolun arasındaki fark sizce nedir? Sistem olmasın sakın. Bir de federasyon başkanı müteahhit değildir!
Her alanda kurtarıcımız belli. Siz hiç yabancı teknik direktör arayan takım için Lucescu’nun adının geçmediğine şahit oldunuz mu? Mustafa Denizli, Fatih Terim, Şenol Güneş hep bu isimlerin konuşuluyor olması garip değil mi? Milyon tane üst düzey futbol oynayacak çocuğu olan ülkeden çıkan teknik direktör sayısına bakın. Sistem kurmakla zaman kaybetmekten ise Mustafa Hoca, Fatih Hoca, Şenol Hoca ile günü kurtarmak daha doğru çünkü bu bakış açısında.
Hayatta başarı ile başarısızlık kardeştir. Herkesin kariyerinde başarılı olduğu ve başarısız olduğu işler, dönemler olmuştur. Türkiye’de başarılı olamadı demek başka bir şey bu adam futbolcu değil, bu adam hoca değil demek başka bir şey.
Ekonomiden de örnek verebiliriz. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın o zamanki başkanı Murat Çetinkaya, Temmuz 2019’da görevden alındı. Aradan tam üç yıl geçmiş. Faizleri indirmediği için görevden alınan Murat Çetinkaya’nın yerine Murat Uysal atandı. Kısa bir süre sonra faizleri fazla indirdiği için görevden alınan Murat Uysal’ın yerine Naci Ağbal atandı. Uysal’dan daha da kısa bir süre sonra nedeni hâlâ bilinmemekle birlikte Naci Ağbal görevden alındı yerine Şahap Kavcıoğlu atandı. Üç yılda üç başkan değiştiren bir merkez bankasının sürdürülebilir bir para politikası oluşturması ve yönetmesi beklenebilir mi?
Ülkemizin en önemli sorunlarından bir tanesinin eğitim olduğu konusunda herhalde herkes hemfikirdir. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından bu yana sekizinci Milli Eğitim Bakanı bugün görev yapıyor. Yirmi senede sekiz bakanın değiştiği yerde nasıl sistemden söz edip başarı beklenebilir.
30 Ekim 1923’te göreve başlayan ilk Milli Eğitim Bakanı olan İsmail Safa Özler’den bugüne kadar görev yapan milli eğitim bakanı sayısı 64 (Yazı ile Altmış dört).
Mahmut Özer, Türkiye Cumhuriyeti’nin 64. Milli Eğitim Bakanı. Seneye büyük bir coşku ile yüzüncü yılını kutlayacağımız Cumhuriyetimizde 64 tane milli eğitim bakanı görev yapmış. Ortalama görev süresi neredeyse 1,5 yıl. Evinizi ya da işinizi değiştirseniz adapte olmanız altı ay sürerken bizler ortalama 1,5-2 yılda ülkenin eğitim politikasının değişmesini hatta reformların hayata geçmesini bekliyoruz. Ortalama iki yılda yapılan şey reform olmaz. Reformlar uzun soluklu süreçler. Öyle olunca da sonuç böyle oluyor.
Üzgünüm benzer bir tablo Adalet Bakanlığı için de karşımıza çıkıyor. Reform yapmasını istediğimiz, beklediğimiz insanlar kısa sürede oturdukları koltuklara veda ediyorlar.
Ülkemizde sistemin adı “sistemsizlik” olmuş. Bizi her alanda başarılı olan ülkelerden veya bireylerden ayıran fark bu. Biz sistem kurmayı, elbette sistemi liyakat sahibi insanlara kurdurmayı, yolda eksiklerini düzeltmeyi ve süreci sabır ile beklemeyi öğrenmeliyiz. Öğrenmezsek ne mi olur? İşte bugün yaşadıklarımız olur.
Ben mucizelere inanan birisi değilim. Türkiye bir mucize arıyor ya da bekliyor ise yanılıyor. O mucize bu topraklara yani bize bir kere sunuldu. Adı “ATATÜRK”. Atatürk bu millete sunulmuş bir mucizedir. Sen eline gelen mucizeyi iyi değerlendirememişsin şimdi yeni bir mucize arıyorsun. Gelmez, gelmeyecek de.
Sistemi kurup çalışmayı ve çalıştırmayı ve sabretmeyi öğreneceğiz.