Eda Yılmayan
Şarampol’den Kreuzberg’e uzanan bir hikaye:BURASI RADYO ŞARAMPOL
İlk romanı ‘Ankara, Mon Amour!’ kitabıyla okurlarının gönlünde özel bir yer edinen, ‘Bir Akdeniz Kedisinin Hatıraları’ ve ‘Çatı Katı Aşıkları’ kitaplarıyla yazarlık serüvenini sürdüren Şükran Yiğit şimdi de ‘Burası Radyo Şarampol’le karşımızda.
Yiğit’in ‘Burası Radyo Şarampol’ kitabında 1980’li yıllarda Antalya’nın Şarampol Mahallesi’nde başlayıp Berlin Kreuzberg’e uzanan bir hikayeyi okuyoruz. Kahramanımız Filiz. Bu kitap aynı zamanda 14 yaşındaki bir çocuğun büyüme hikayesi de. Yazar, 14 yaşı “Ne çocuk ne yetişkin olunan bir yaş” olarak tanımlıyor. Filiz’in yaşamında önemli bir yere sahip olan radyo da kitabın karakterlerinden biri. Hatta yazar kitabında korsan radyo tarihine de ışık tutuyor diyebiliriz. Filiz’in yanı sıra kitapta onu sarıp sarmalayan, komşuları Mine Abla’nın hikayesini, 12 Eylül 1980 darbe döneminde ortadan kaybolan nişanlısı Cengiz’i, bir dokuma fabrikasında çalışan Filiz’in annesini, onları terk eden babasını, babasıyla kurduğu ilişkinin Filiz’in yaşamına etkisini, Şarampol Mahallesi’nin insanlarını okuyoruz.
Kitap iki bölümden oluşuyor. İlk bölümde Filiz’in okul yıllarını okuyoruz. Kitabın ikinci bölümünde ise Kreuzberg macerası başlıyor. Filiz, Mine Ablası’nın ardından okumak için Berlin’e gider. Küçük yaşlarda başlayan radyo merakı ve radyocu Asım’ın dükkanında geçirdiği vakit Filiz’i elektronik mühendisliğine kadar götürür. Şehir değiştirse de o hep 14 yaşındaki haliyle Şarampol’dedir. Ekmek aldığı fırını, önünde durup saatini ayarladığı saat kulesini, sokaklarını, arkadaşlarını unutamaz. Geçmişe duyulan bir özlemdir bu. Şarampol’deki değişim gibi Kreuzberg’de de Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla bir dönüşüm yaşanmaktadır. Her iki şehirde yaşanan değişimi ve Filiz’in büyüme yolculuğunu, romanda yer alan karakterlerin yaşamlarının nasıl şekillendiğini ayrıntılarıyla okuyoruz. Şükran Yiğit romanı boyunca okurun heyecanını diri tutmayı başarıyor. Yiğit, Filiz’in 14 yaşında bir yaz günü Antalya Şarampol’de başlayan hikayesini bir kış günü 50’li yaşlarında Kreuzberg’de bitiriyor. Yiğit’le son romanı Burası Radyo Şarampol’ü konuştuk.
‘Burası Radyo Şarampol’ kitabınız Antalya’nın Şarampol Mahallesi’nde geçiyor. Kitap boyunca Şarampol’ü çok merak ettim. Siz orada bulundunuz mu? Neden Şarampol?
Antalyalıyım. Şarampol’ün romandaki haliyle hayatıma girişi 1979 yılında oldu. Üç ay Antalya’da kalmıştım. O dönemden kalan izlenimler diyeyim.
Şarampol’ü özel kılan nedir?
Şarampol’ü özel kılan; şehrin kalbinde olması. O dönem kozmopolit bir semt Şarampol. Hem Giritli Mahallesi hem Antalya’nın köy ve kasabalarından göçler alan bir semt. Antalya’nın en eski mahallerinden biri. Şu anda Şarampol’e giderseniz kitapta anlattığım Şarampol’ü pek bulacağınızı zannetmiyorum, çok değişti. 1980’leri anlatıyorum kitapta. Yeni binaların yapıldığı, portakal bahçelerinin yok olmaya başladığı bir dönem.
Filiz’in gençlik dönemi Berlin Kreuzberg’de geçiyor. Kreuzberg de kentsel dönüşüm yaşayan bir semt.
Benim anlattığım dönemde Kreuzberg bir nevi o dönemde Antalya’nın Şarampol’üydü. Çünkü hemen duvarın dibiydi. Her sokağından evinizin camını açtığınızda duvarı görüyordunuz. Soğuk savaş döneminde bu insanı çok huzursuz eden bir şey de olabilir. Kreuzberg’in farklı yanı; alternatif muhalif kültürün yer aldığı bir semt olması. Sanatçılar, her türlü politik akımlar Kreuzberg’de vardı. Aynı zamanda bir işçi semti. O dönemde sobayla ısınan evler, banyonun dışarıda olduğu evler vardı. Şu anda kiraların çok yükseldiği, eski kiracıların evlerinden çıkarıldığı, eski yapısının değiştiği bir semt Kreuzberg.
Kitap iki bölümden oluşuyor. Sıcak bir yaz gününde Antalya’da başlayan bir hikaye, soğuk karlı bir kış günü Berlin’de bitiyor. Neden iki bölüm?
14 yaşındaki Filiz’i orada bırakmak istemedim. Filiz’e daha sonra ne oldu? Bu hepimizin soracağı bir soruydu, yazarken ben de bunu sordum. O nedenle ikinci bölümü yazmaya karar verdim. Bu bir gelişim romanı aynı zamanda. 50 yaşında Filiz’in nasıl bir insan olduğunu görmek isteyebiliriz diye düşündüm.
Çok da iyi yapmışsınız. Sınıf arkadaşı Ali’den çok etkileniyor Filiz. Masum, naif bir arkadaşlık onlarınki. Ali’yle olan dostluklarına döneceğiz ama önce hikayeyi sizden dinleyelim.
Hikayeye 14 yaşındaki Filiz’le başlıyoruz. Ne çocuk ne yetişkin olunan bir yaş. Ardından Mine’nin yurtdışına çıkmak zorunda kalışı, Filiz’in üniversite öğrencisi olarak onu izlemesi, yurtdışına gitmesi ile hikaye devam ediyor. İkinci bölümde Filiz ve Mine’nin hayat mücadelelerine, gönül kırıklıklarına tanık oluyoruz. Kitabın ana çizgilerinden birisi de arkadaşlığın insanları ayakta tutabileceğine olan inancı.
Hikayede pek çok karakterle karşılaşıyoruz. Onlarla farklı zamanlarda yeniden buluşuyoruz. Filiz kadar önde olan biri daha var. Mine Abla. Mine hayat dolu, neşeli bir kadın. Filiz’e kol kanat geriyor, ona ablalık yapıyor. Aralarında sıkı bir dostluk da var. Bugün imrenilecek bir dostluk onlarınki değil mi?
Her zaman arkadaşlık, dostluk var olacak. Kendi hayatımdan yola çıkarsam 17-18 yaşımdan beri hayatımda olan arkadaşlarım hala yaşamımda. Kaybolacak bir duygu değil dostluk!
Filiz, Gorki’nin Ana romanından etkileniyor. O kitabı da toplarlar diye bir portakal ağacının altına gömüyor. Kitabıyla konuşuyor Filiz. Onu orada toprağın altında bırakmak istemiyor ama ondan ayrılmak da istemiyor. “Üzülmemesini, yağmurlar başlamadan onu gelip alacağını, yalnız olmadığını, Pavel’le annesine selam söylemesini istiyor.” Hikayeyi oluştururken Gorki’nin Ana kitabı aklınızda var mıydı?
Roman yazma süreci yavaş yavaş gelişen bir süreç. Sonra bazı ayrıntılar oluşuyor. Kendi 14 yaşımı düşündüm. Çocuk ve gençlik edebiyatının çok yaygın olmadığı bir dönemde büyüdük. Elimize ne geçerse okurduk. ‘Ana’ 13 yaşımda beni etkileyen bir romandı. Beni etkileyen romanlar nelerdi diye düşününce onlar yansıdı kitaba.
Arım Balım Peteğim şarkısı eşliğinde Şarampol’ün sokaklarında Mine ve Filiz’le, Mine’nin nişanlısı Cengiz’i arıyoruz. Balkona asılan çamaşırlar bile onlar için bir işaret. Adeta biz de Filiz’le birlikte saat kulesine bakarak saatlerimizi ayarlıyoruz, binalara dokunuyoruz, portakal ağacını ziyaret ediyoruz. İlk bölüm o kadar sürükleyici ki hiç bitsin istemiyorsunuz. Siz yazarken nasıl hissettiniz?
Burası Radyo Şarampol’ü sekiz yıllık bir dönemde yazdım. İlk bölümü yazdım ara verdim. Daha sonra ikinci bölüme başladım, devamlı yazmadım. Yazarken beni üzen şey şu oldu: Kitapta Leonard Cohen ve David Bowie’nin şarkılarına gönderme var, kitabı yazarken onlar öldü. David Bowie’nin yeni albümü çıkmıştı. Tuhaf bir duygu. Bu insanların hep yaşayacağını düşünüyor sanırım insan. Antalya’ya gittiğim dönemler oldu. Antalya’da çok yüksek apartmanlar var. O apartmanların aralarında hala küçücük bir alanda portakal ağaçları var. Anlıyorsunuz o eskiden kalma bir şey.
Kitapta Leonard Cohen’le ilgili şöyle bir ayrıntı var: Filiz yolda kasetlerini düşüren turistlere kaseti veriyor ama onlar Filiz’e kaseti hediye ediyor. O da kim olduğunu bilmeden fakat çok severek müziği dinliyor. Kitabın ikinci bölümünde turistlerin Filiz’e hediye ettiği kasetin Leonard Cohen’e ait olduğunu okuyoruz. Filiz artık büyümüş, genç bir mühendis ve radyoda çalışıyor. Leonard Cohen’le de tanışıyor. Çok güzel bir karşılaşma bu.
Gerçekten ben Leonard Cohen’i bir yıl kadar kim olduğunu bilmeden dinledim. Sonra bir radyoda duydum. Lise sondaydım sanırım. Hemen ismi kaydettim.
Radyo da kitapta önemli bir yere sahip. Radyo için de kitabınızda bir karakter olarak yer alıyor diyebilir miyiz?
Muhakkak. Radyo bir karakter olarak kitabımda. Hatta korsan radyo tarihine bir saygı duruşu da diyebiliriz. Filiz’in kısıtlı imkanlarla oluşturduğu verici var. Radyoya olan merakı onu elektronik mühendisliğine götürüyor. Kitapta da söz edilen Barışın Sesi Radyosu’nu ne olduğunu anlamadan dinlerdim. Daha sonra korsan bir radyo yayını olduğunu anlamıştım.
Mine ve Cengiz arasındaki aşka tanıklık ederken Filiz’in de okuldan gönlünü kaptırdığı Ali var. Okulda birbirleriyle konuşamıyorlar, utanıyorlar ama ekmek fırınında karşılaşıp sohbet ediyorlar. Ali bir gün aniden kayboluyor, okula da gelmiyor. Filiz onu çok arıyor, oturdukları sokağa gidiyor ama ondan haber alamıyor. Kitabın ikinci bölümünde Ali ne zaman ortaya çıkacak derken kitabın en sonunda karşımıza çıkıveriyor. O sırada Filiz’in pek çok arkadaşı oluyor ama sanki o hep Ali’yi bekliyor, onu arıyor gibi değil mi?
Ali’yi arıyor çünkü Ali’nin Filiz’in hayatındaki etkisi güçlü. Filiz’i müzikle yeni bir dünyaya sokuyor. Bunlar Filiz’in bütün hayatını etkileyen şeyler. Hayatımızın gidişatını nasıl küçük etkiler belirleyebiliyor. Ali, Filiz’in hayatında üç ay oluyor ama onun yaşamını derinden etkiliyor.
Mine ve Filiz’in Kreuzberg’deki yaşamlarında da Şarampol’e duydukları özlemi okuyoruz. Filiz alışkanlıklarını hatırlıyor, bir şeyler ona hep Şarampol’ü hatırlatıyor. Bırakamıyor orayı.
Mine’nin ülkeden çıkışı planlanmış bir şey değil. Filiz’in Kreuzberg’e gidişinde durum daha farklı. Filiz kendi isteğiyle gidiyor. Kaybolan bir şeye duyulan özlem anlatılan. Hüzün giriyor o özlenen şey yoksa.
Siz de Almanya’da yaşadınız. Ne kadar zamandır oradasınız?
1995 yılından beri Almanya’da yaşıyorum.
“ÇOCUKLUĞU ANLATAN EDEBİYATI VE SİNEMAYI SEVİYORUM”
Kitaplarınızda geçmişe duyulan bir özlem var. Ankara Mon Amour kitabınızda da mahallelerine yeni taşınan birine komşuların yardıma gelmesi, sokakta oynayan çocuklar, çarşıya, pazara giderken komşuya teslim edilen çocuklar var. Bu geçmişe duyulan bir özlem mi? Ne dersiniz?
Tabiki. Ankara Mon Amour ilk romanım. Benim kendim için yazdığım bir roman. Çünkü çocukluk, ilk gençlik ve yaşlılık benim ilgi duyduğum bir şey. Bu dönemlerde hayatla sahici bir ilişkiye giriyor insan. Çocukluğu anlatan edebiyatı ve sinemayı seviyorum. Kendi çocukluğumu kaybetmeden yazmayı düşünüyordum. Hafıza köreliyor bir süre sonra. Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşımla konuşuyordum. İkimiz de Ankara ile ilgili aynı döneme ilişkin çok farklı şeyleri hatırlıyoruz. Mahalle kültürü her iki kitapta da var. Mahalle kültürünün nasıl baskı yaratabileceği de var. Kitapta en çok Filiz’in babasının gittiği dönemde bu baskıyı görüyoruz. Filiz’in Ali’ye olan tepkisinin arka planında da babasının gidişi ve yaşadığı mahalle baskısı var.
Kitabınızın sonunda notlar başlıklı bir bölüm var. Hikayenin ilk bölümünde bir duvardaki resmin sürekli silindiğini, o resmin de yağmur sonrası yeniden ortaya çıktığını anlatıyorsunuz. Notlar da gördüm ki resmi silinen Prometheus. Yani tanrılardan ateşi alıp insanlara veren tanrı. Zeus’a meydan okuyan kişi Prometheus. Bu resim gerçekten orada var mıydı? Gerçekle bağı var mı? Yoksa insanların bilinçlenmesi olarak da anlamlandırılan bu mitolojik hikayeyle bir bağ mı kurmaya çalıştınız?
O gerçekten Prometheus. 1976 yılında ressam Orhan Taylan Antalya Belediye İş Hanı’na çiziyor Prometheus’u, büyük bir resimdi. 12 Eylül sonrası kapatmak istediler. Birkaç kez boyadılar, boya çıkınca sonunda tel fırçalarla resmi kazıdılar.
“ÇOCUKLUK BİR ŞEHİR”
Filiz’in sözleriyle bitirelim isterseniz. “Hayatımız bölünmüştü bizim. Hangi şehirde, hangi hayatta yaşarsak yaşayalım içimizde sadece kendimizin girip dolaşabileceği bir şehir taşıyacaktık.” Siz de o şehri taşıyor musunuz içinizde?
Taşıyorum herkesin de taşıdığını düşünüyorum. İnsanların yaşamlarının sadece bir ülkeden başka bir ülkeye gidince bölündüğünü düşünmüyorum. Çocukluğun bir şehir de olabileceğini düşünüyorum.
ŞARAMPOL SOUNDTRACK’İ
Kitabınızın sonunda hikaye boyunca sözünü ettiğiniz, Filiz’in dinlediği müziklerin listesi var.
Evet. Spotify’da Radyo Şarampol listesini bulabilirsiniz. İsteyenler oradan da dinleyebilir. Leonard Cohen’den Nirvana’ya, John Lennon’dan David Bowie’ye kadar pek çok sanatçının ve grubun şarkıları liste halinde kitabın sonunda yer alıyor.
ÇOK SATANLAR
1. Gece Yarısı Kütüphanesi, Matt Haig
2. Altıncı Koğuş, Anton Çehov
3. Harry Potter ve Felsefe Taşı, J.K. Rowling
4. Sahte Sultan, Mahfi Eğilmez
5. Mutlu Olma Sanatı, Arthur Schopenhauer
HAFTANIN KİTAPLARI
ORTADOĞU’NUN ŞAHLARI
VEZİRLERİ PİYONLARI
Nur Batur
Kırmızı Kedi Yayınları
Ortadoğu satrancında hangi liderler şah, hangileri vezir, hangileri piyondu? Erdoğan’ın bu oyundaki rolü neydi? Beyaz Saray’daki Erdoğan raporu… Siyasi İslam, Türkiye’den önce ilk kez hangi ülkede denendi? Nur Batur’un Saddam Hüseyin’den Yaser Arafat’a, Benazir Butto’dan Beşar Esad’a, Şimon Peres’den Muhammed Mursi’ye, Tarık Aziz’den Mahmud Abbas’a kadar Ortadoğu’nun kaderini çizen liderlerle yaptığı görüşmelerin perde arkası ve ilk kez yayımlanan bölümleri… Usta gazeteci Nur Batur, Kırmızı Kedi Yayınları’ndan çıkan kitabında Ortadoğu’nun şahlarını, vezirlerini, piyonlarını yazdı.
MEMLEKETTE TUHAF ZAMANLAR
Yenal Bilgici
Doğan Kitap
Gazeteci, yazar Yenal Bilgici, okuru Türkiye’yi ve dünyayı temelinden sarsan hakikat sonrası çağın içinde bir gezintiye çıkarıyor. Kaotik, belirsiz bir zamanda yaşadıklarımızı anlamaya, anlamlandırmaya çalışıyoruz. Yenal Bilgici hakikat sonrasıyla geçen iki binli yıllarımıza ayna tutuyor.
TEVFİK FİKRET BÜTÜN ESERLERİ
ELEŞTİREL BASIM
Yapı Kredi Yayınları
Tevfik Fikret, Türkiye'nin çağdaşlaşma sürecinde edebiyatımıza getirdiği yeni söyleyiş ve içerik denemeleri; resme tutkuyla bağlı oluşunun izlerini taşıyan şiirleri; çocuk edebiyatımızın çağdaş anlamda kurucularından oluşu; özgürlük, uygarlık ve ilerlemeyle ilgili tutumu; “hakk”ın ve “haklı”nın yanında duruşu; sıkıntılı dönemlerde ülkemize, insanlığa ve sanata bakışı ile öne çıkmış, örnek olmuş şair ve yazarlar arasındadır.
Yeni Türk Edebiyatı alanındaki çalışmalarıyla eserler ortaya koyan Nâzım Hikmet Polat'ın titiz çalışması, her metnin kaynağına ve değişik yer ve zamanlarda yayımlanan biçimlerine ulaşarak ortaya koyduğu bu çalışma Yapı Kredi Yayınları'nın çıktı.
BABAMIN YERİ
Annie Ernaux
Can Yayınları
Ernaux’un babası, kızı öğretmenlik sınavlarını verdikten iki ay sonra ölür. Yazar bu ölümün ardından, yetersiz eğitim görmüş, çocukluğundan beri değeri ancak kas gücüyle ölçülmüş babasının, işçilikten küçük esnaflığa geçişini, toplumsal konumunu ve kendisiyle ilişkisini eşeler. ‘Babamın Yeri’ bir adamın hem toplumun hem de kızının gözündeki yerini irdeleyen bir kitap.
KİTAP KURTLARI
SİYAH İNCİ
Anna Sewel
İş Bankası Yayınları
Büyük bir çiftlikte doğan bir tayın büyümesi ve güzel bir at olduktan sonra başkasına satılmasını konu alan bir kitap ‘Siyah İnci’. İnsanlarla hayvanların ilişkisini anlatan ve yayımlandığı günden bugüne sevilerek okunan ‘Siyah İnci’ Türkiye İş Bankası Yayınları’ndan çıktı.
MARIE CURIE VE ATOMLARIN SIRRI Luca Novelli Can Çocuk
İnatçı ve çalışkan bir bilim insanının sıra dışı yaşamı... Marie Curie’nin, Albert Einstein ile dostluğu, bilimin herkesin hizmetinde olması için verdiği mücadele ‘Marie Curie ve Atomların Sırrı’ kitabında çocuklarla buluşuyor. Nobel Ödülü alan ilk kadın Marie Curie; yaşamını, çocukluğunu, eşini, çalışmalarını, karşılaştığı engelleri ve bilim insanı olarak ona ün kazandıran başarılarını anlatıyor.
POLLYANNA
Eleanor H.Porter
İş Bankası Yayınları
Pek çoğumuzun aşina olduğu bir kitap Pollyanna. Hatta halk arasında her şeye iyimser, olumlu bakan insanlara ‘Pollyannacılık oynama!’ denir. Çünkü kahramanımız Pollyanna da anne ve babasını çok erken yaşta kaybetmesine rağmen neşeli mizacıyla çevresindekileri etkiler ve yalnız bir çocuğun yaşamını çok daha güzel bir hale dönüştürür.
BACH
Şatoda Üç Saat
‘Bay Majör’le Klasik Müzik Masalları’. Doğan Egmont tarafından yayınlanan seri klasik müziğin dehalarını çocuklarla tanıştıran, onların hikayelerini anlatan bir kitap dizisi. Bu seride Vivaldi, Mozart, Beethoven, Çaykovski, Chopin, Strauss da var. Her kitapta ayrıca bir cd yer alıyor. Bu cd’de hikayeler Deniz Yüce Başarır ve Hakan Bilgin tarafından seslendiriliyor.