SANAT VE SİYASET

Ülkemiz siyasetçilerini izlediğimizde ne denli sanattan uzak olduklarına tanık oluyoruz. Oysa güven duyulmayan siyaset kurumu ve siyasetçinin saygın konumunu nasıl kazanacağını çoğu kez düşünürüm. Sanatın özgün kültürel etkinliği ve ışığıyla karanlıktan çıkılır. “Sanat var olmasaydı, gerçeğin kabalığı katlanılmaz kılardı dünyayı” diyor, Bernard Shaw.

Siyaset ve sanatın ortak noktası insana, insanlığa hizmettir. Sanatın her dalının okulu vardır. Çünkü sanat dalları aynı zamanda toplumun iletişim alanlarıdır. Oysa siyasetin okulu yoktur. Siyasetin okulu partidir. Siyasette ödün vermek, başkalarının sözcüsü olmak da vardır. Sanatta bu kavramlar çok önemsenmez. Siyasetçinin tabuları olabilir. Sanatçı, tabuları yıkan, yerine yeniyi koyandır. Örneğin siyasetçi gelenekleri savunur, sanatçı gelenekleri değiştireceğini haykırır.

Çağdaş bir siyasetçi sanatı önemser. Çünkü sanat soran, sorgulayan, değiştiren ve özünde muhalefeti hep koruyandır. Muhalefetçi özü onu sürekli dinamik, dingin ve geliştirici yapar. Siyasetçi bunları izler, güzel olanı alır ve uygulamaya koyar.
Bakın Mevlana, düşünme ve yaratma özgürlüklerimize yasak koymayı hukukun üstünlüğü ilkesiyle çelişir göremeyenlerimize nasıl seslenir:
“Bu aklı terk et de hakiki akla ulaş. Bu kulağı tıka da hakiki kulak kesil. Hayır… Söyleyeceğim, çünkü henüz hamsın sen. Daha bahardasın. Temmuzu görmedin bile.”
Mustafa Kemal Atatürk diyor ki:
“Bir millet sanattan ve sanatkârdan mahrumsa tam bir hayata malik olamaz. Böyle bir millet bir ayağı topal, bir kolu çolak, sakat ve

alil bir kimse gibidir. Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş olur.”
Mustafa Kemal Atatürk, sanatçıyı hep önemsemiştir. İsmet İnönü’nün de sanata ve sanatçıya karşı özeni bilinir. Her iki siyasi kimlik de sanatın gücünü bilir. Çünkü sanat kalıcıdır. Evrenseli yakalayandır.
Şimon Perez, siyasi kimliği yanında yazan biri olmasaydı acaba barıştan söz edebilir miydi? Nobel Barış Ödülü sahibi Perez’in şu sözleri ünlüdür:
“Ben yalnız tarihi anlamaya çalıştım. Her insan başlı başına ayrı bir uygarlıktır. Geleceğin silahı beyindir.”
Siyasetçinin kuru, katı, yaratıdan uzak, acımasız yaşamını sanat zenginleştirir. Sanat her insanı çoğaltır. Sanatçı ülkenin zenginliğidir. Siyasetçinin bırakacağı kültürel birikimin kaynağı da sanattır…
Nobelli yazar Mario Vargas Llosa:
“Okuduğumuz o iyi kitaplar olmasaydı şimdikinden daha kötü durumda, daha uzlaşmacı, daha itaatkâr olurduk. İlerlemenin motoru olan eleştirel ruhun adı bile okunmazdı.”
Ülkemiz siyasetçileri giderek sanattan uzaklaşan, sanatçıdan korkan tipler görünümü çiziyorlar. Oysa sanat siyaseti besler. Yine Bernard Shaw’a kulak verelim. Bakın ne diyor:
“Bütün büyük edebiyat ve sanat yapıtları bir propagandadır.”
Siyasetçi, sanatı ve sanatçıyı koruma kollama sorumluluğu duymalı ve bunu yaşam biçimine dönüştürmelidir.

Sanatın gücünden yararlanan ülkeler, en zor olayların çözümünde büyük başarılar kazanırlar. Sanat kaygısı taşıyan yapıtlar yaşamla buluşur ve insanların gelişimine büyük katkı sağlar.
Mevlana’ya kulak ver; “Sesini değil, sözünü yükseltmeli insan. Gök gürültüsü değil, yağmurlardır yaprakları yeşerten…”

Günümüz siyasetçileri güzelliklerden adeta çirkinlikler yaratıyorlar. Oysa siyaset sadece insan yönetme sanatı değil, çirkinlikleri güzelleştirme sanatı olmalıdır. Düşünür, “Sanatı baskı altında tutma girişimleri başarılı olamaz hiçbir zaman: Ne kadar bastırabilirsiniz oksijeni?” der.
Öykücümüz Sait Faik, “Her şeyin başı sevgidir; her şey bir insanı sevmekle başlar ” dememiş miydi?
Sanat ve siyaset iki ayrı “S”lerdir. Sanatın “S”si güçlüdür. Siyaset güvensizlik ve kirlilik kokan “S”sini sanatla güçlendirmeli ve soluklandırmalıdır. Unutmamalı ki; sanata önem veren siyasi liderlerin yaşamları da birer sanat yapıtıdır…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Yaşar Seyman Arşivi