Mert Yılmaz
Piyasanın Zor Sınavı
Son birkaç haftadır Türkiye’de en çok konuşulan konulardan biri de borsada yaşananlar. Finansal piyasalarla ilgisi olan, olmayan, hisse senedi yatırımı olan, olmayan herkes borsada olanları konuşuyor. Konu konuşulmayacak gibi değil açıkçası. Ama pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da bilgi sahibi olmadan yazıp çizenler kafaların iyice karışmasına ve bir panik havasının doğmasına neden oldular.
Temmuz ayının ortalarında borsada başlayan yükseliş o günlerde pek anlamlandırılamasa da borsa yatırımcısı halinden son derece memnundu. Hatta “Bu yükseliş normal değil, dikkatli olmak lazım” diyen piyasa profesyonellerine de kızıldı, sitem edildi. Bankacılık sektörü hisseleri ile başlayan sert yükseliş bir anda aynı hızda terse döndü. Yatırımcılar “Piyasa neden düşüyor?” sorusunun cevabını aramaya başladılar. Cevap aslında basitti. Kısa sürede o kadar sert yükseliş de anlamlı değildi, kısa sürede yaşanan benzer hızdaki bu satış da. Hisse senetleri art arda taban oldu. Yani kimse hisse senedi almadı. Ve bir kaos ortamı oluştu desem sanırım abartmış olmam.
Tüm bunlar neden oldu? Önceden tespit edilemez miydi? Engellenebilir miydi? Kimler kusurlu? Bundan sonra neler olacak? Buna benzer sorunlarla karşı karşıya kalmamak için neler yapılmalı? Bunlar çok doğru ve yerinde sorular. Elbette buna benzer soruların sayıları artırılabilir: Şeffaf biçimde bu soruların cevapları tartışılmalı.
Ancak bugün itibari ile en büyük kazanç bir sistem riski doğmadan piyasanın işlemeye devam ediyor olmasıdır. Geminin karaya oturmamış olması gelecek yılları kurtarmak açısından son derece önemlidir. Zarar gören aracı kurumlar, yatırımcılar elbette oldu. Bu türbülansta olmaması mümkün değil. Ama birkaç gün ben de dahil eyvah sistem riski doğacak, bazı aracı kurumlar batacak endişeleri şükürler olsun ki; gerçekleşmedi.
Yaşananlarda sistemin paydaşı olan tüm aktörlerin kabahati var. Sorunun temelinde de riskin ölçülmemesi ya da ölçülememesi ve kar hırsı var.
İki noktaya dikkat çekmek isterim. Bu ve buna benzer risklerin piyasa açısından tekrar ortaya çıkmaması için gerekli düzenlemelerin yapılması ve hatası olanların cezalandırılması şart. Bu yapılmazsa çok da uzun olmayan bir zamanda buna benzer yeni risklerle karşı karşıya kalabiliriz. Ancak diğer taraftan da kamu otoritesinin gerekli düzenlemeleri yaparken piyasayı ve ürünleri öldürmemesi gerekli. İşini iyi yapan ile yapmayanın, riskini doğru yöneten ile yönetmeyenin birbirinden ayrılması gerekiyor.
Bu yazımda yatırımcıya sesimi duyurmak ve elimden geldiğince, 30 yılın tecrübesi ile bir fayda sağlamak istiyorum. Sevgili Mine Uzun ile yazdığımız “Yoksa O Sen misin?” isimli kitabımızda finansal ürünleri hikayeleştirerek anlatmayı, anlatırken de finansal okuryazarlığa katkı sağlamayı ve yatırımcıları risklere karşı uyarmayı amaçlamıştık. Geri bildirimler kendi adımıza sevindirici. Ancak bıkmadan usanmadan bizler bunları anlatmaya devam etmeliyiz.
Yukarıdaki satırlarda ifade etmeye çalıştım. Bu yaşananlarda yatırımcılar da suçlu. Herkes kendi özeleştirisini yapmalı. Yatırımcı, yatırımcı gibi davranmayı artık öğrenmeli. Öğrenmeyenlerin tecrübesi ne yazık ki; çok acı ve pahalı oldu.
Yatırımcılar;
• Mutlaka uzun vadeli düşünmeliler.
• Finansal okuryazarlık düzeylerini daha yukarı taşımalılar.
• Bilmedikleri finans ürünlerde işlem yapmamalılar.
• Risklerini iyi bilmeli, doğru yönetmeliler.
• Kredi işlem ve/veya kaldıraçlı işlemlerin riskinin çok daha büyük olduğunu bilmeliler.
• Aracı kurumlardan destek almalılar.
• Ve belki de en önemlisi; kulaktan dolma haberler ve sosyal medyada okudukları ile para kazanmanın hayatın akışına ters olduğunu kabul etmeliler.
Umarım gerekli dersler her kesim tarafından çıkartılmıştır ve bir daha bu ve buna benzer riskler ile karşı karşıya kalmayız.