Oğuz Pancar
Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi : Vivian Maier-I
Zarfta yazılı adrese gittiğinde görüştüğü ev sahipleri, çok şaşırarak, bir yanlışlık olması gerektiğini, Vivian Maier’in bir fotoğrafçı değil yalnızca bir dadı olduğunu söyler!
Sanat tarihine baktığımızda, kimi eserlerin sanatçılarının ölümünden sonra ortaya çıkması ve sanatçıya sağlığında olduğundan daha büyük bir ün kazandırması görülmemiş bir olgu değil. Bu türden yazarlara, sağlığında yalnızca birkaç şiiri yayımlanan ve defterler dolusu şiiri ancak ölümünden sonra fark edilen Emily Dickinson’u; yakın dostu Max Brod’un, o öldükten sonra eserlerinin yakılması vasiyetine karşın bu son isteği çiğneyerek “Dava” ve “Şato” gibi önemli yapıtlarını okurla kavuşturduğu Franz Kafka’yı örnek gösterebiliriz. Ressamlardan, eserlerinin ancak ölümünden 20 yıl sonra sergilenmesine izin veren Hilma af Klint’i sayabiliriz; yaşadığı dönemde yok sayılmış bir ressam olan Klint’in Soyut Sanat’ın ilk örneklerini Kandinsky’den çok önce verdiğini ancak 1980’lerde öğrenebildik. Bunlar arasında en ilginçlerinden biri de, yaşadığı dönemde besteciliğinden çok org ve klavsendeki ustalığıyla tanınan Johann Sebastian Bach kuşkusuz; sanatçının gün ışığı görmemiş bestelerinin basılı olduğu ve ölümünden sonra mirasçılarına dağıtılan nota kağıtlarının, bir kasapta ambalaj kağıdı olarak kullanılırken fark edilmesi ve kurtarılması sayesindedir ki Bach’ı müzik tarihindeki en önemli bestecilerden biri olarak selamlıyoruz bugün.
Bugünkü yazıya konu olan fotoğrafçıysa yukarıdakiler gibi değil, yaşarken bile pek az dikkat çekmiş, dadılık yaptığı evdekilerin bile fotoğrafçılığından habersiz olduğu bir kişi bu. Yaşadığı çevrede genellikle renksiz ve soğuk bir kişi olarak hatırlanan bir kadının, ölümünden sonra 20. yüzyılın en önemli sokak fotoğrafçılarından biri olarak ortaya çıkmasının öyküsü onunki; mat, gösterişsiz, yosun tutmuş bir istiridyenin içinden harikulade bir incinin çıkması gibi.
Televizyonda izlemiş olabilirsiniz, ABD’de düşük bir aylık ücret karşılığında kiralanan küçük depolardaki eşyalar, kiracının belirli bir süre ödeme yapmaması durumlarda depo sahibi tarafından müzayede ile en yüksek tutarı verene satılabiliyor. İşte Vivian Maier’i gün ışığına çıkaran da böyle bir depo müzayedesi.
Kutulardaki Negatifler
Chicago’da yaşayan ve yerel tarihe meraklı genç bir emlakçı olan John Maloof 2007’de, depolardan çıkmış eski eşyaların satıldığı bir müzayedede yüzlerce film negatifiyle dolu bir kutuya 400 dolar ödemeye karar vermeseydi Vivian Maier’in varlığından habersiz olacaktık büyük olasılıkla.
Yaşadığı Portage Park mahallesinin yerel tarihi hakkında yazmayı düşündüğü kitapçık için kullanabileceği eski fotoğraflar bulma umuduyla negatif dolu kutuyu satın alan Maloof, film negatiflerini inceledikçe, daha önce fotoğrafçılıkla hiç ilgisi olmamasına karşın değerli bir koleksiyonla karşı karşıya olduğunu anlar; daha önce başka alıcıların da bu tür negatiflerle dolu kutuları satın almış olduklarını öğrendiğinde o kutuları da yeni sahiplerinden satın almayı başarır.
John Maloof’un negatifleri incelemekle geçen günler sonunda öğrenebildiği tek şey, bunların Vivian Maier adındaki yaşlı bir kadın tarafından kiralanmış ve kirası uzun zamandır ödenmemiş bir depodan çıktığıdır. İnternetteki aramalarına karşın bu yaşlı kadın hakkında hiçbir bilgiye ulaşamaz Maloof; fotoğrafların sanatsal/ticari değerini öğrenmeye çalışsa da görüş aldığı kişilerden tek duyduğu, bunların bir amatör tarafından çekilen sıradan fotoğraflar olduğudur.
Bu fotoğraflardan para kazanamayacağına ikna olan Maloof, umutsuz son bir çaba olarak, seçtiği negatiflerden bastırdığı bazı fotoğrafları bir sokak fotoğrafçılığı sitesine ve Flicker’a yükler; ayrı basmaya devam edebilmek için negatiflerin bir kısmını e-Bay üzerinde satışa koyar. Kendi olanaklarıyla bu fotoğrafları bastırması olanaksızdır çünkü elindeki negatiflerin sayısı 100 binden fazladır!
Dadı
Ne zaman ki fotoğraflar bu web sitelerinde görülür, Maier adı etrafında kıyamet de o zaman kopar. Adı hiç duyulmamış bu kadının çektikleri, fotoğraf meraklıları arasında büyük bir ilgi uyandırır. Maloof o zaman bir kez daha internette adını arattığında birkaç gün önce verilmiş bir ölüm ilanına rastlar. İlandaki verilen telefon numarasını heyecanla tuşladığında geçersiz bir numara ile karşılaşınca Mailer hakkında bir şeyler öğrenebilme umudunu yeniden yitirse de bir gün elindeki kutulardan birinde, bir fotoğraf stüdyosundan “Vivian Maier” adına postalanmış bir zarf bulduğunda, bilgi alabileceği bir adrese de ulaşmış olur. Zarfta yazılı adrese gittiğinde görüştüğü ev sahipleri, çok şaşırarak, bir yanlışlık olması gerektiğini, Vivian Maier’in bir fotoğrafçı değil yalnızca bir dadı olduğunu söyler! Bu kez şaşırma sırası John Maloof’tadır…
Çoğunluğu 1950’ler ve 1960’larda Chicago ve New York’ta çekilen, bu iki büyük kentin caddelerinde akan günlük yaşamın içindeki binlerce kişiyi ve anı film negatiflerine sabitleyen, bunu da bir amatör tarafından bile apaçık görülebilen yetkin bir fotoğraf gözüyle/diliyle başaran bu dadı kimdir?
Maloof daha büyük bir şevkle bu meçhul dadının öyküsünü gün yüzüne çıkarmak için çalışmaya başlar. Başka meraklıların da yardımıyla onun hakkında öğrenilebilenler, ki bu araştırma serüveni 2013’te “Vivian Maier’in Peşinde” (Finding Vivian Maier) adlı bir belgesele dönüşecektir, çok fazla değildir ne yazık ki.
Tanıyanlar onu, her zaman geniş kenarlı bir şapka takan, uzun bir elbise ve üstüne yün bir palto giyen ve erkeklerinkine benzer büyük numaralı postallar giyen, dik duruşlu ve sert adımlarla yürüyen ciddi biri olarak hatırlıyor genellikle; boynunda her zaman döneminin ünlü fotoğraf makinalarından bir Rolleiflex taşıdığını da anımsıyor onu tanıyanlar. Ama bu eksantrik görünüşlü kadını, dadılık yaptığı kimi evdekiler de içlerinde olmak üzere, yakından tanımış kimse yok neredeyse.
New York-Fransa-New York
Vivian Maier 1926’da New York’ta, Fransız bir anne ve Avusturyalı bir babanın çocuğu olarak dünyaya gelir. Sonra dört yaşındaki Vivian’ı, New York’ta annesi ve onun arkadaşı, ödüllü portre fotoğrafçısı Jeanne Bertrand’la birlikte yaşarken buluruz; baba çoktan ortadan kaybolmuştur. Daha sonra Vivian’ın annesiyle birlikte Fransa’ya taşındığını ve 1939'da yeniden ABD'ye geri döndüğünü görüyoruz. Sonra yeniden Fransa’ya dönen Vivian’ın bu kez 1951’de ABD’ye geri döndüğünü biliyoruz. Demek ki Vivian Maier yirmili yaşlarının ortalarına kadar yaşamının önemli bir bölümünü Avrupa’da geçirmiştir.
Bu yılları, anne tarafından akrabalarının yaşadığı, Fransa’nın güneydoğusundaki Güneydoğu Saint-Julien-en-Champsaur’da geçiren Vivian 1949’da, hâlâ Fransa'dayken ilk fotoğraflarını çekmeye başlar. Makinası sıradan bir Kodak Brownie’dir; sadece tek deklanşör hızı olan, odak kontrolü ve diyafram ayarı bulunmayan basit bir fotoğraf makinası. Bu yıllara ait çok az fotoğrafına sahibiz Maier’in.
1951'de Maier bu kez yanında annesi olmadan New York'a döner ve zorlu çalışma koşullarına sahip bir atölyede bir süre çalıştıktan sonra New York yakınlarındaki Suffolk kasabasında yaşayan bir ailenin yanında dadı olarak iş bulur. Vivian’ın 1956’da Chicago’ya taşınmasına kadar burada geçirdiği yıllar konusunda tek bildiğimiz 1952'de Rolleiflex marka bir fotoğraf makinası satın aldığı.
[Rolleiflex’in Vivian Maier’in fotoğrafçılık serüvenindeki rolü büyük. Diane Arbus, Robert Doisneau, Robert Capa, Imogen Cunningham, Gordon Parks ve Willy Ronis gibi önemli fotoğrafçıların da tercihi olan Rolleiflex, boyundan askılı, göğüs hizasında tutarak ve merceğe yukarıdan bakarak kullanılan bir fotoğraf makinası.
Göz hizasına kaldırılan diğer makinaların tersine boyuna asılı bir Rolleiflex’le kimseye hissettirmeden fotoğraf çekmek kolaydır. Bu da onu Maier için ideal hale getirir çünkü bu utangaç kadın sokaktaki insanların fotoğraflarını genellikle onlardan habersiz çekmeyi tercih eder. Poz vermeden, doğal halleriyle fotoğraflanan insanlar Maier fotoğraflarının en temel özelliğidir.]
Chicago
Mailer New York’tan sonra 1956'da Chicago'nun Kuzey Kıyısı banliyölerinde yaşayan üç çocuklu bir ailede dadı olarak çalışmaya başlar; ilk kez burada filmlerini yıkayabileceği bir odaya ve kendi banyosuna sahip olur. Çocukların büyümesinden sonra 1970’lerin başında başka bir ailenin yanında çalışmaya başlayıncaya kadar geçirdiği yıllar Vivian Maier’in en verimli fotoğrafçılık dönemi sayılır.
Ancak 1950 ve 1960’larda filmler oldukça pahalıdır, negatifleri yıkayıp bastırmak da hiç ucuz sayılmaz. Maier’in çektiği fotoğraflar negatif rulolarında birikmeye başlar gitgide. On binlerce fotoğrafı bastırmak küçük bir servet gerektirmektedir ki bu da dadılık maaşıyla geçinen Maier’in olanaklarının çok ötesindedir. Diğer yanda onun, az sayıda da olsa beğendiği fotoğraflarını bile bastırmaya kalkışmadığını düşünürsek, sanki onu asıl mutlu eden, basılmış bir fotoğrafını elinde tutmaktan çok fotoğraf çekme eyleminin kendisidir.
1970’li yıllarda Maier renkli fotoğrafa daha çok zaman ayırmaya karar vererek bir Leica-IIIc ile çekim yapmaya başlar. Renkli çalışmaları, siyah-beyaz çalışmalarından farklıdır; fotoğrafları daha soyut hale gelmiş, insanlar kadar nesneler de fotoğraflarına konu olmaya başlamıştır.
Aradan yıllar geçmekte, yıkanmamış film ruloları birikmeye devam etmektedir. 1980’lerde daha çok kısa süreli dadılık işleri bulabilen Vivian Maier, artık odasına sığdıramadığı film rulosu dolu kutular için küçük bir depo kiralamak zorunda kalır.
1990’ların sonuna gelindiğinde, Maier artık çalışamayacak kadar yaşlanmıştır. Sokaklarda yaşamak zorunda kalmak üzereyken, eskiden yanında çalıştığı bir ailenin artık yetişkin olan çocukları yardımına koşar ve onu küçük bir apartman dairesine yerleştirirler; masraflarını ölümüne kadar bu vefalı insanlar karşılayacaktır.
2008’de Vivian Chicago şehir merkezinde yürürken buzda kayar ve başını yere çarpar. Yatağa düştükten sonra sağlığı daha da bozulunca onu bir huzurevine yerleştirmek zorunda kalırlar. Bundan kısa bir süre sonra da Nisan 2009'da yaşamını kaybeder Vivian Maier.
Vivian Maier’in kişiliği ve fotoğrafçılığıyla ilgili anlatacak çok şey var; haftaya devam edelim.