Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi : Vivian Maier-II

Sıradan, belki silik görünen bir insanın bile derinde çok değerli hazineler barındırabileceğini ve çok sonraları bile olsa değerinin mutlaka anlaşılacağını anlatan bir tür “feel good”, insana iyi hissettiren film gibi Vivian Maier’in öyküsü...

Geçen yazıda Vivian Maier’in yaşam öyküsüne kaba hatlarıyla değinmiştik. Aslına bakarsanız yaşamıyla ilgili bildiklerimiz çok da fazla değil, yalnızca onu tanımış olan az sayıdaki kişinin tanıklıkları biraz ışık tutuyor bu gizemli kişiliğe. Ama elimizde fotoğrafları var; dünyaya fotoğraf makinasının merceğinden bakmayı çok seven Vivian Maier’i biz de fotoğrafları üzerinden görmeye çalışalım.

Maier’in, göbek hizasında tutarak çekim yapılan bir Rolleiflex makinası kullandığını söylemiştik geçen hafta. Sonraki dönem ünlü sokak fotoğrafçılarından Joel Meyerowitz, Maier'in bu tarzının onun görünmez olma arzusunu yansıttığını öne sürer ki haklıdır. Maier’in “hedefleri” fotoğraflarının çekildiğinden çoğunlukla habersizdir, o yüzden poz vermezler; hareket ederlerken Maier tam “o an”ı yakaladığında basar deklanşöre. Maier fotoğraflarında görülen doğallığın temel kaynağı budur.

[Vivian Maier, bilerek ya da bilmeyerek, sokak fotoğrafçılığının öncülerinden Fransız Henri Cartier-Bresson'ın (1908-2004) “Belirleyici An” (Decisive Moment) yaklaşımını benimsemiş görünür. Bresson da uygun bir köşede bekler, kadrajında çekmeye değer bir görüntü belirdiği anda da deklanşöre basardı. Bresson’ın 1954’te Paris’in Mouffetard Bulvarı’nda çektiği ikonik fotoğraf kurgu değildir örneğin; Bresson neredeyse boyu kadar büyük iki magnum şişe şarabı kollarında, büyüklerin dünyasına ait iki nesnenin kendisine emanet edilmesinin gururuyla taşıyan 8-9 yaşlarında sevimli bir erkek çocuğunu gösteren fotoğrafı yakalayabilmek için saatlerce beklemiştir bulvarda (Resimdeki çocuğun adı Michel Gabriel’dir; Bresson ilerleyen yıllarda da onunla iletişimini kesmemiştir. Hatta Bresson, Michel Gabriel’in 50. doğum günü kutlamasına kollarında iki şişe şarapla çıkagelmiş ve Michel Gabriel’in aynı pozunu yeniden fotoğraflamıştır).]

Rolleiflex kullanmasının bir sonucu olarak, Vivian Maier fotoğraflarının çoğu kare formata sahiptir; bu da portre çektiğinde bile yalnızca fotoğrafı çekilen kişiyi değil çevresini de görürüz ki bu da sokak fotoğrafçılığının ruhuna daha uygun bana göre.

resim1.jpg

Frank, Parks, Arbus

Maier’in fotoğrafları hem estetik hem de toplumsal bir perspektife sahiptir ancak bunların ikisi de onun fotoğraf çekmekteki asıl ereği değildir. Demek istediğim, kimi Maier fotoğrafları son derece estetik olsa da, ki bu konuda biçemini Elliot Erwitt’e benzetiyorum, bir fotoğrafı çekerken asıl amaç estetik bir görüntü yakalamak değildir. Aynı şekilde, amaç toplumsal bir anı, daha doğrusu bir an içinde toplumu belgelemek de değildir, bu açıdan Amerikan sokak fotoğrafçılığının öncülerinden Gordon Parks, Robert Frank ya da Diane Arbus gibi adlardan ayrılır Vivian Maier.

[Vivian Maier’in kimi fotoğrafları Amerikan sokak fotoğrafçılığının öncü adlarından Gordon Parks, Diane Arbus ve Robert Frank’inkilerle benzeşse de bu ikisinin fotoğrafları ağırlıkla siyahları, yoksulları ve toplumun kıyısındaki marjinal toplulukları konu edinen çalışmalardır. Daha çok portre formatında olan fotoğrafların önemli bir kısmında kadrajdaki kişi fotoğrafının çekildiğini bilir, dahası poz verir. Çünkü burada esas olan anı yakalamak değil, o anı belgelemektir. Bunun arkasında da Parks, Frank ve Arbus’un politize bakışları, Amerikan toplumuna baktıklarında gördüklerinden duydukları memnuniyetsizlik yatar; onların fotoğrafları, toplumu da buna tanık olmaya çağırır. Vivian Maier’de ise bu türden bir siyasi bakış daha az belirgindir; o da çalışanları, yoksulları diğerlerinden daha sıklıkla konu edinir ama onun panoramasında beyazlar, siyahlar, zenginler, yoksullar, kentli burjuvalar, emekçiler, hepsi için bir yer vardır. Bu açıdan bakınca Maier’in politize bir bakıştan uzak, yalnızca ılıman bir hümanist olduğu düşünülebilir belki ama koyu bir ırkçılığın hız kesmeden hüküm sürdüğü 1950’ler ABD’sinde, fotoğraflarında beyazlar kadar siyahlara da yer vermesi bile örtük bir siyasal tavır sayılmalıdır.]

Bana göre Vivian Maier’le ilgili en çok merak uyandıran, dadılık yaparak geçimini sağlayan bir kadının, eğitim almadan, fotoğrafçılıkla ilgili bir sosyal bir çevrede hiç bulunmadan, yalnızca hobi olarak sokak fotoğrafçılığının bu derece yetkin örneklerini üretebilmesi kadar, fotoğraflarının görülmesi, bilinmesi ve adının “fotoğrafçı” olarak tanınması için hiçbir çaba göstermemesi. O kadar ki 1970’lerin sonunda çalıştığı evlerden birinin sahibesi ve bir gazetenin editörü olan Marge Donahue bile onun fotoğrafçılığından haberdar değildir, ki Mailer isteseydi çalışmalarını ona gösterebilir ve sergilenmesi için yardımını isteyebilirdi.

Her ne kadar fotoğraflarının sergilenmesi için utangaç birkaç girişimde bulunduğu söylense de bana göre onu fotoğraf çekmeye iten dürtünün kökü başka bir yerde. Ama buna geçmeden önce onun hakkında bildiğimiz ve kişiliğine, dolayısıyla sanatına etki etmiş olabilecek noktalara da değinelim.

Vivian Maier kadınlar tarafından büyütülmüş bir kadın; daha küçük yaşlardayken ortadan kaybolan babasını bir daha göremiyoruz onun yaşamında. ABD’deyken annesi ve fotoğrafçı Jeanne Bertrand’la yaşayan Vivian, Fransa yıllarında da büyükannesi ve annesiyle birliktedir. Şizofren olduğu söylenen Charles adında bir erkek kardeşi de var ama onun hakkında bildiklerimiz yalnızca bu kadar.

Vivian Maier ABD’ye annesi olmadan yeniden döndükten sonra neredeyse ömrünün sonuna kadar tek başına yaşar. Kimse onunla yakın arkadaş olduğunu ileri sürecek kadar yakınlaşmamış, Maier’in kendi seçimi olmalı. Hiç evlenmemiş, hatta hiç sevgilisi bile olmamış. Baktığı kız çocuklarının bazılarına “erkeklere güvenilemeyeceği” türünden öğütler verdiği aktarılıyor ama babasıyla ilişkisine bakıldığında böyle düşünmesi de çok doğal geliyor. Ama yine de erkeklere düşman bir tavrını göremiyorum ben fotoğraflarına baktığımda.

[Vivian Maier’in feminist olduğu belirtiliyor okuduğum birkaç yazıda, hatta politik bir soru yönelttiği kadının yanıt vermemesi üzerine, “Bir fikrin olmalı, kadınların söyleyecek bir fikri olmalı diye umuyorum” dediği aktarılıyor ama bu tür tanıklıklar Maier’in ayrıntılı bir portresini oluşturacak kadar çok ve ayrıntılı değil ne yazık ki.]

“Görünmeyen Resmi” Yakalamak

Belgesel fotoğraf çeken bir profesyonel için, kişisel olarak hiç hoşlanmadığı hatta nefret ettiği kişileri fotoğraflamak doğal olabilir ancak Vivian Maier hiçbir anlamda profesyonel değil zaten, o yüzden onun çoğunlukla sevdiği, en azından sempati duyduğu kişilere yer verdiğini düşünüyorum fotoğraflarında.

Bir kere çocukları sevdiği kesin, fotoğraflarında sıkça rastlıyoruz çocuklara. Sonra aşıkları da seviyor, kadın erkek çiftler de en çok fotoğrafladıklarından. Şık kadınlar da ilgisini çekiyor olmalı, onlar da var fotoğraflarında; kadınsı bir şıklığa özendiğini düşünebilirsiniz ama kendisinin yıllarca neredeyse hiç değişmemiş giysilerine bakınca bu aslında bir tür beğeni onun için, beğeniyor ama onlar gibi olmaya hiç özenmiyor, çünkü olduğu kişiden son derece memnun. Hareket halindeki insanların ilginç anlarını yakalamakta ustalaşmış, belli ki o dönem pek de ucuz olmayan filmleri boşa harcamamak için gözünü eğitmiş. John Szarkowski’nin “görünmeyen resmi” bulma yeteneği olarak tanımladığı bu refleks Maier’in tüm çalışmalarında belirgin bir şekilde görülüyor. Kokoş yaşlı kadınlar kadar kentin safraları yoksullar, dilenciler, engelliler de var fotoğraflamak için seçtikleri arasında. Belli ki Vivian Maier insanları seviyor, fotoğrafçılık da bu sevgisini ete kemiğe büründüren bir uğraş onun için.

Amazonlar, Mikronezya gibi el değmemiş bölgelerde yaşan ve eskiden “ilkel”, artık “yazısız” toplumlar olarak andığımız kabilelerle ilgili sıklıkla anlatılır; yerliler fotoğraflarının çekilmesine şiddetle karşı çıkar, çünkü görüntülerinin kaydedilmesi, ruhlarının fotoğrafa hapsedilmesi anlamına gelir onlar için. Vivian Maier de bir tür “ruh avcısı”, sevdiği şeylerin daha doğrusu ona fotoğrafını çekmeye değer gelen şeylerin ruhlarını fotoğraflarına -ama sadece bir anlığına- hapseden bir büyücü. Fakat çektikleri yalnızca başkaları değil, kendisinin de neredeyse 600 özçekimi var elimizde, aynadan, vitrinden hatta araba jant kapağından kendi yansımasını çekmiş her fırsatta; bir de kendisinin değil ama gölgesinin yer bulduğu çekimleri var çok sayıda. Bunu da ekleyince, Maier’i bütün oyuncak bebeklerini, süslerini bir araya toplayıp onlarla hayali bir dünya kuran bir kız çocuğu gibi görüyorum. Fotoğraf onun için dışarıda akıp giden yaşama karışmanın, kendini de -pek de ait olmadığı- bu tiyatro sahnesinin bir parçası yapmanın yolu. Kendisi, kokoş yaşlı kadın, şu aşık çift, şu tek bacaklı dilenci, hepsi bir tiyatro sahnesinin aktörleri onun için. Maier bu anları biriktiriyor, tekrar tekrar bakmak için değil ama, fotoğraflandıkları anda onlarla işi bitiyor, onlar artık Vivian Maier’in yaşamında yer aldılar çoktan. Vivian Maier aslında bir tür istifçi, çalıştığı evlerdeki odaları, sokaktan topladığı eşyalar, gazeteler, dergiler ve posterlerle dolu her zaman; belli ki çektiği görüntüler, istifinin en değerli parçaları.

[Vivian Maier’in tiyatro oyunlarına ve filmlere meraklı olduğu biliniyor, onun “Ben İngilizceyi tiyatro oyunlarından öğrendim” dediği de aktarılıyor; belki de dramatik anları yakalamadaki becerisi biraz da bunlardan beslenir.]

Kişiler ve olaylar dışında nesneleri de çeker Vivian Maier, özellikle 1980’lerden sonraki fotoğraflarında soyuta kaçan çokça nesne fotoğrafı bulmak mümkündür.

resim2.jpg

Kaza!

Onun fotoğrafçılık tutkusunu gösteren bir olayı anlatmadan geçmeyelim. Vivian Maier kimi günler bakıcılık yaptığı çocukları da alarak Chicago caddelerinde gezmeye çıkar; söylemeye gerek yok, fotoğraf makinası da hep boynunda asılıdır bu sırada. Bazı günler fotoğraf çekmeye dalıp çocukları bıraktığı, sonra polisin çocukları bulup ona teslim ettiği de olur. Ama bir keresinde gezmeye çıkardığı ve fotoğraf çekmeye dalarak varlığını unuttuğu Robbie adlı çocuğa araba çarpar. Sayfada bu fotoğrafları göreceksiniz, herkes telaş içinde çocuğun başına koşarken Maier yerde yatan çocuğun fotoğraflarını çekmekle meşguldür! Kuşkusuz ki çocuğu sevmektedir ve ancak onun iyi olduğundan emin olduktan sonra fotoğraflarını çekmiştir diye düşünmek istiyorum ama ondaki fotoğraf tutkusunun yoğunluğu da apaçık ortada.

Vivian Maier’in kişiliğine yönelik bir ipucunu da yaptığı gezilerde buluyorum. 1951 ve 1955’te Kanada’ya, 1957’de Güney Amerika’ya, 1959’da Avrupa, Ortadoğu ve Asya’ya tek başına yaptığı gezilere baktığımda, henüz turizmin gelişmediği, turistik turların ortada olmadığı bir dönemde buralara yalnız seyahat eden bir kadının, bağımsız, güçlü ve gözü pek bir kişi olduğuna hiç kuşkum kalmıyor.

Bitirmeden önce, Maier’in fotoğrafçılığını küçümseyen kimileri olduğunu da ekleyelim. Vivian Maier kapalı mekanlarda ya da akşam saatlerinde çektiği çok az fotoğrafın da anlattığı gibi, yalnızca bakıcılık yaptığı çocukları gezdirirken ya da tatil gününde fotoğraf çekme şansı olan bir “amatör”. Meslekten fotoğrafçılar gibi farklı makinaları, objektifleri, lensleri olan biri değil; fotoğrafçılık çevreleriyle herhangi bir ilişkisi ve başkalarından etkilenme, öğrenme şansı yok, tek başına. Buna karşın döneminin nam yapmış fotoğrafçılarından altta kaldığını hiç düşünmüyorum.

Sıradan, belki silik görünen bir insanın bile derinde çok değerli hazineler barındırabileceğini ve çok sonraları bile olsa değerinin mutlaka anlaşılacağını anlatan bir tür “feel good”, insana iyi hissettiren film gibi Vivian Maier’in öyküsü. Vivian Maier’le ilgili, şimdi sonuna geldiğinizden daha iyi bir yazı okumak isterseniz, Sevilay Çelenk ve Recep İlkbahar’ın aşağıdaki nefis yazılarına bir göz atmanızı öneririm.

https://bianet.org/yazi/tarih-kutusundaki-sir-vivian-maier-158311

https://recepilkbahar.medium.com/ke%C5%9Ffedilmemi%C5%9F-bir-dad%C4%B1-vivian-maier-120be16d820d

Önceki ve Sonraki Yazılar
Oğuz Pancar Arşivi