Mert Yılmaz
MERKEZ’DEN MÜDAHALE
Uzun süredir kamuoyunda konuşulan ve beklenen görev değişikliği dün gerçekleşti ve Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan’ın yerine Nureddin Nebati atandı. Bakan Nebati son günlerdeki konuşmaları ve sosyal medya paylaşımları ile uygulanmakta olan “düşük faiz-yüksek kur” politikasını desteklediğini net biçimde ortaya koymuştu.
Son günlerde faiz indirimleri konusunda sıkça yapılan açıklamalar dolar kurunun hafta içinde 14 TL’ye kadar yükselmesine neden oldu. Çarşamba günü öğle saatlerinde ise Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası döviz piyasasına direkt müdahale etti. Merkez Bankası en son 2014 yılında döviz piyasasına direkt müdahale etmişti. Yedi yıl sonra gelen bu müdahale o açıdan ilginç.
TCMB’den gelen bu müdahaleden çıkartabileceğimiz birkaç nokta var.
Birincisi ve bence en önemlisi dolar kurundaki 14 TL seviyesinin artık TCMB’yi de rahatsız ettiği. Yapılan müdahalenin bu açıdan bir sinyal etkisi oluşturduğunu düşünebiliriz.
İkincisi ise TCMB tarafından yapılan açıklamada sağlıksız fiyat oluşumundan söz ediliyor. Gelinen fiyat seviyesinden rahatsız olmamak elbette mümkün değil.
TCMB oluşan fiyatın iktisadi temellere dayanmadığını söylüyor ama netice itibari ile piyasada fiyat oluşuyor. İthalat yapacak olsanız karşı taraf size “Birader sizin ülkede oluşan döviz fiyatı iktisadi temellere dayanmıyor, bu fiyat abartılı, sen o yüzden doları 14’ten değil de 10’dan öde” demiyor.
Fiyat bir yana esas rahatsızlık yaratması gereken nokta oynaklık.
Burada bir kez daha net biçimde ifade etmek isterim.
Kurun gelmiş olduğu bu seviyeler kesinlikle kanıksanmamalı ve geri gelmesi için serbest piyasa kuralları çerçevesinde rasyonel adımlar atılmalı. Ancak kısa vadede ilk yapmamız gereken şey gün içi oynaklığın düşürülmesi olmalı. Döviz gün içinde o kadar yüksek bir marjın içinde hareket ediyor ki; bu durumda ithalatçı da olsanız ihracatçı da olsanız fiyatlama yapmanız mümkün değil.
Rahatsızlık yaratan bir diğer husus hacimdeki kuruma. Döviz piyasasında gerçekleşen işlemler çok cılız hacimler ile gerçekleşiyor. Küçük çaplı bir alım bile piyasada satıcı olmadığı için döviz kurlarının çok hızlı yukarı gitmesine neden oluyor. Sanırım Merkez Bankası bunların hepsini göz önüne alarak piyasaya yedi yıl sonra direkt müdahale etti. Müdahalenin ardından 12,50 TL seviyesine kadar gerileyen dolar kuruna o seviyeden tekrar alışların geldiği görüldü. Hafızalarımızı yokladığımızda bundan önceki örnekler piyasaya direkt müdahale ile fiyatın kalıcı biçimde geri getirilemediğini anımsatıyor.
Bu arada TCMB’nin bir konuda hakkını vermek gerekir. Piyasaya yapılan direkt müdahalenin şeffaf biçimde kamuoyu ile paylaşılmış olması iletişim açısından önemli ve olumlu. Geçtiğimiz dönemlerde kamu bankaları kullanılarak yapılan müdahalelerin sancıları bugün hâlâ çekiliyor.
Temel sorun ise şu:
Merkez Bankası’nın rezervlerinde son dönemlerde bir toparlanma görünse de net rezervler hâlâ yaklaşık 35 milyar USD kadar ekside. Dolayısı ile TCMB başta swap olmak üzere çeşitli yöntemlerle iyileştirdiği brüt rezervlerini referans alarak döviz piyasasına müdahale etti. Ancak net rezerv hâlâ eksi. Piyasada bu müdahalenin sürdürülebilir olmadığını biliyor. Faiz indirimlerine devam edileceği yönünde verilen ısrarlı mesajlar ise piyasa oyuncularının her düşüşü alış yönünde kullanmaları için onlara bir imkan sunuyor. Bunun en güzel örneğini ise dün 12,50 TL seviyesine kadar gerileyen dolar kurunun hızlıca 13 TL’nin üzerine gelmesi ile gördük.
Yine hafta içinde kendi gündemimiz ile uğraşmaktan kafayı kaldırıp pek de dünyaya bakamadığımız için ıskaladığımız önemli bir gelişme yaşandı. TCMB yönetiminin başlamasını beklemediği varlık alım programındaki azaltım “tapering” kasım ayında başladı. FED, aylık 120 milyar USD tutarında piyasalara verdiği miktarı kasım ve aralık aylarında 15’er milyar USD olmak üzere toplam 30 milyar USD tutarında kısacağını ve yeni yıla 90 milyar USD ile gireceğini belirtmiş ancak 2022 yılına ilişkin bu konuda bir yol haritası vermemişti. Temel senaryo ise 2022 yılında da 15’er milyar USD’lik azaltımlara devam edeceği yönünde iken TSİ ile Çarşamba akşamı FED Başkanı Powell’ın açıklamaları ile değişti. Powell, 2022 yılı ile birlikte varlık alım programında hızlanabileceklerini ve öngörülenden daha kısa sürede tapering operasyonunun sonlanabileceğini söyledi. Diğer taraftan 2022 yılının Eylül ayında FED’in faiz artıracağı beklentisi dünyada fiyatlanıyor. FED’den gelen bu açıklama ve sözlü yönlendirmenin özellikle gelişmekte olan ülke ekonomileri için bir risk oluşturduğu aşikâr. ABD’den gelen açıklamalar sonrası “Gene mi ters ayakta yakalandık?” sorusu akla gelebilir. Bence biz hep ters ayaktayız zaten. Son zamanlarda hiç iki ayağımızın üstüne düz basmadık ki.
Bitmeyen PPK tartışmaları ise son gaz devam ediyor. “Ayın 16’sında yapılacak toplantıda TCMB faiz indirmeye devam eder mi?” sorusu kafalarda ve dillerde.
Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarına bakıldığında devam edecek gibi görünüyor. Dün yapılan bakan değişikliği de bu tezi destekler nitelikte. Yılın son toplantısında 100 baz puanlık bir faiz indirimi piyasa açısından sürpriz olmayacaktır. Ancak TCMB’yi direkt müdahale edecek kadar rahatsız eden gelişmeler ve FED’den gelen açıklamalar sonrasında pas geçerek kurda bir sakinleşme tercih edilebilir mi? Yaşayarak öğreneceğiz. Atılan adımlar piyasacılara bir süre tahmin yapmamayı öğretti de çok afedersiniz.