Merkez Bankası’nın pasif direnişi

22.07.2021

Son haftalarda ekonomi gündemini merkez bankalarının faiz kararları meşgul etti. Yakın ekonomi tarihine bakıldığında 2008 krizinden sonra ABD başta olmak üzere birçok ülke, ekonomilerini korumak amacıyla geleneksel politika aracı olan faiz indirimine başvurdu.
Amerikan Merkez Bankası (FED) gibi faiz silahına sarılan Avrupa Merkez Bankası (ECB) ise daha da ileri giderek negatif faiz oranı uygulayan ilk merkez bankası oldu. 2013 yılından beri FED’in parasal genişlemeye son vereceğini dillendirmesi ile artık rezerv paralara düşük faizlerle ulaşabilmenin zorlaşması, Türkiye gibi tasarruf ve cari açığı yüksek olan ülkelerin döviz borçlanma olanaklarını olumsuz yönde etkiledi.
Bu gelişmeler, Türkiye’ye yabancı fon girişinin sağlanabilmesi için yüksek faiz politikası uygulanması zorunluluğunu getirdi. Ancak düşük faiz savunucuları tarafından yüksek faizin borçlu şirketlerin finansman ve borçlanma maliyetini artırarak yatırımcının yatırım kararını olumsuz etkilediği, kredi talebini azaltarak piyasayı daralttığı, küresel salgın nedeniyle iç talebin daha da daraldığı, paranın dolaşım hızı ve büyümenin yavaşlamasına neden olduğu savunulmakta. Özellikle siyasi iradede geçmişte yüksek faizle borçlanmış şirketlerin, borçlarını düşük faizle yapılandırabileceği, daha fazla borçlanabileceği ve bu borçları yatırıma dönüştürebileceği düşüncesi hâkim.
Türkiye’de faiz tartışmaları sürerken ECB haziran ayındaki toplantısında, 1,85 trilyon euro büyüklüğündeki acil varlık alım programları (PEPP) ile varlık alımlarını 2022 Mart ayı sonuna kadar ya da COVID-19 krizi sona erene kadar devam ettireceğini belirtti. Açıklamada, “Varlık alımları piyasa ve finansman şartlarında bir sıkılaşmayı önleme görüşü çerçevesinde esnek şekilde yapılacak” denildi.
Benzeri olarak FED, haziran ayındaki toplantısında, beklentilere paralel bir şekilde federal fonlama faizini yüzde 0-0,25 aralığında sabit tuttu. Fakat 2023 yılı sonuna kadar iki faiz artışını da öngördü. Banka, istihdam ve enflasyonda önemli ilerleme kaydedilene kadar aylık 120 milyar dolarlık varlık alımlarına devam etme taahhüdünü yineledi. Powell, eğer enflasyon bekleyişleri çok yukarı gider ise politikada ayarlama yapılacağını ifade etti. Nitekim geçen hafta ABD’de tüketici fiyatlarının haziran ayında yüzde 5.4 ile son 13 yılın en üst seviyesine ulaşması FED’in düşük faiz oranı uygulamasını beklenenden erken sonlandırmaya başlayabileceği yönündeki kaygıları da beraberinde getirdi. FED’in varlık alımlarını azaltması gerçekleşirse elbette ki TL üzerinde ilave bir negatif baskı yaratma ihtimali yüksek.
Türkiye tarafında ise Kavcıoğlu’nun atandığı mart ayında politika faizi 200 baz puan artırılarak yüzde 19’a çıkarılmasının ardından nisan, mayıs, haziran ayındaki toplantılarda bu seviyede sabit tutulmasına karar verilmişti. Merkez Bankası, geçen haftaki temmuz ayı toplantısında da politika faizini yüzde 19’da sabit tuttu.
Başkan Kavcıoğlu, operasyonel bağımsızlığı kabul edilmiş olan MB başkanlarının sık sık değiştirilmesinin para politikasını yönetilebilir olmaktan uzaklaştırdığı ve önümüzdeki dönemlerde faiz düşüşüne de gölge düşürdüğü yönündeki olumsuz havayı ortadan kaldırabilmek için yaptığı ilk toplantıda, takvimde bir revizyon ve politika değişikliği olmayacağını, enflasyonla mücadelenin birinci öncelik olduğunu dile getirmişti. Ancak son yapılan toplantılarda faiz artışına gidilmemesi ve geçen haftaki toplantıda yapılan açıklamaların net olmaması rahatsızlık yarattı.
Her ne kadar piyasalar tarafında hiç olmazsa indirimin olmadığı yönünde bir olumlu karşılama söz konusu olsa da açıklama dilinin şahin bir özellik taşımaması, siyasi iradeye karşı direnişinin pasif olması, faiz indirimi kapısını kapatmaması, ilave bir sıkılaştırma haberi vermemesi ve fiyat istikrarını sağlama görevi olan bankanın enflasyona dair oynaklık ifadesini kullanması endişe yarattı. Toplantının ardından uzun bir bayram tatiline girilmesi nedeniyle piyasalar şimdilik tatil rehavetinde içerisinde. Ancak tepkilerin bayram sonrasında farklılaşma ihtimali oldukça yüksek.
Görüldüğü üzere MB, pandemi nedeniyle köklü karar almaları güçleşen diğer merkez bankaları gibi güvercin adımları atıyor. Ancak Türkiye’de enflasyon baskısından dolayı MB’nin bu yaklaşımı benimsemesi doğru değil. Zira net olmayan politikalar nedeniyle MB’nin beklenti yönetimi de zorlaşıyor.
Bu karamsar tabloya rağmen siz değerli okurların mutlu bir bayram geçirmenizi diliyor, selam ve sevgilerimi sunuyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serap Durusoy Arşivi