Begüm Erdoğan
Mağaralar ve Türk Filmleri Üzerine
Sembolizm, sinemanın yoğun biçimde içine işlemiş bir olgu. Seyircinin bir filmi anlamlandırma biçimi, ekranda gördüğümüz her şeyin zihinlerinde oluşturduğu çağrışımlarıyla oluşuyor. Ancak filmlerin anlamını derinleştiren bu sanatın, Türkiye’nin ana akım sinemasında sık ve yoğun gördüğümüz bir şey olduğunu söyleyemem. Yine de, 2015 yapımı 8 Saniye’de olduğu gibi, 18 Ekimde AmazonVideo Prime kütüphanesine eklenen “Mavi Mağara” filminde bir deneme yapıldığını görüyoruz.
Mavi Mağara, 2024 (AmazonPrime Video)
Kerem Bursin, Devrim Özkaya ve Kaş ilçesinin başrollerde olduğu “Mavi Mağara”, geçtiğimiz hafta kütüphanede yerini aldı ve hala listede 1 numara. “Başlat” tuşuna bastıktan sonraki ilk birkaç dakikayı “bu dizi mi yoksa film mi” diye düşünerek geçirebilirsiniz, merak etmeyin yalnız değilsiniz ve evet bu bir film. Bir uzun metraj yapımında, bu kadar yoğun dizi estetiği görmemiz de rastlantı değil. Zira yönetmen koltuğunda, “Sen Çal Kapımı” ve “Mucize Doktor” gibi mega popülerlikteki dizilere imzasını atmış olan Altan Dönmez oturuyor. Dizi de aslında tam bir yaz dizisi gibi başlıyor. “Yakışıklı adam”, “güzel kadın”la flört ediyor, numarasını alıyor ve kısa süren bir “nazlanma” periyodundan sonra ilişkileri başlıyor. Ancak bir problem var ki o da “yakışıklı adam”ımızın bir deniz subayı olması, çünkü bu durum “güzel kadın”ın pek hoşuna gitmiyor. Bu sorunun akışını ve ikilinin dinamiğini, doğrusal olmayan bir zaman kurgusuyla izliyoruz. Bu arada Platon’un mağara alegorisi herhalde türünün en popülerlerinden biridir. Adında bu alegoriye atıfta bulunan bir filmin, izleyiciyi aptal yerine koymadığını düşünebilirsiniz. Bilemiyorum, buna filmi izleyip kendiniz karar vermelisiniz.
8 Saniye, 2015 (AmazonPrime Video, TV+, PuhuTv)
Bu film, didaktik bir yapısı olmasına, yer yer sinemaya büyük gelen epeyce teatral oyunculuklara yer vermesine rağmen izlemeye değer bir yapım. Bunun ilk ve en önemli sebebi ele aldığı konular. Film ruhani ve tasavvufi meselelere bayağı bir giriyor. Hatta o kadar derinden giriyor ki, yardımcı oyunculardan biri, kendisini oynayan “Dört Anlaşma”nın yazarı dünyaca meşhur yazar Don Miguel Ruiz. Bu arada filmin görsel anlatımı da bazı yerlerde gerçekten çok başarılı sahneler doğurmuş. Her sahnede aynı görsel kalite olmasa da (mesela korkunç bir animasyon kuş var, bunun gibi) genel itibariyle estetiğimize hitap ettiği gibi, yönetmenin başarılı tercihler yaptığı noktaları da yakalayacaksınız. Yani başka bir deyişle, film söylemek istediği şeyi farklı yollarla göstermeyi de başarıyor. Filmin başrolündeyse, ruhani deneyimleri filmin temel kaynağı olan Esra İnal’ın kendisi var. Bu kadının “farklı” olduğu için başına gelenleri izlerken, kadına şiddet konularına da girdiğinin uyarısını düşelim. Kadın cinayetleri ve kadına şiddete dair haberlerle her gün sarsıldığımız için oldukça tetikleyici olabiliyor.
…
Sonuç olarak, Türkiye ana akım sinemasının içinden çıkan ilginç içsel yolculuk filmleri diyebiliriz bu ikisi için sanırım. “Mavi Mağara”da yolunu arayan bir “yakışıklı adam” izlerken, “8 saniye”de daha derine dalıyoruz. Bu sefer, rüyaların anlamı ve değeri, “zihinsel hastalık” tanımı üzerinde değerlendirmeler yapmaya davet ediliyoruz.
29 Ekim Bayram Ruhu Platformlarda!
Milli bayramımızı kutlamadan önce, sizi bayram havasına sokmaları için bazı filmler öneriyorum. Aynı zamanda, Mehmet Ada Öztekin’in yönetmen koltuğunda oturduğu Atatürk 1881-1919 filmlerinin ikincisinin de 29 Ekim’de AmazonPrime Video kütüphanesine ekleneceğini hatırlatalım.
Bir Millet Uyanıyor,1932 (YouTube)
Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu'nun aynı adlı eserinden senaryolaştırılan filmde, Nazım Hikmet Ran reji asistanı olarak çalışıyor ve Muhsin Ertuğrul da yönetmen koltuğunda oturuyor. Kurtuluş Savaşı sırasında bir Kuva-yi Milliye yüzbaşı ile emir erinin kahramanlık öyküsünü işliyor. Bu filmin Atatürk’ün sağlığında, zor ekonomik koşullara rağmen çekildiğini düşündüğünüzde ne kadar kıymetli olduğu anlaşılabilir diye düşünüyorum. Ayrıca Türkiye Sinema Tarihi için de önemli bir parça ve hem arşivden alınmış bazı gerçek görüntülere hem de ikonik bazı sahnelere ev sahipliği yapıyor. Film çok eski olduğu için izlemesi güç, ancak kıymetli bir parça olduğu için yine de yer vermek istedim. Restorasyon çalışması yapıldıysa dahi erişemedim, umuyorum ki böyle bir çalışma yapılmıştır, yapılmadıysa da yapılır. Böylece bu önemli yapım, halkın daha da rahat izleyebileceği ve içeriğindeki kıymetli görüntüleri görebileceği bir hale getirilir.
Veda, 2010 (Youtube)
Zülfü Livaneli’nin yönettiği Veda, Atatürk’ün hayatını, yakın arkadaşı ve yaveri Salih Bozok’un gözünden anlatıyor. Bozok’un (Serhat Kılıç) kişisel güncelerinin temel alındığı filme, Atatürk’ün (Sinan Tuzcu) komaya girdiği günlerden başlıyoruz. Ulu önderin silah arkadaşı, oğluyla bir konuşma yaparak ona, Atatürk’ün ölümü haberi gelmesi durumunda kendisinin de hayatına son vereceğini söylüyor. Sonrasında Selanik’e, Mustafa Kemal Atatürk ve Salih Bozok’un çocukluklarına dönüyoruz. Bu senelerden başlayarak Kurtuluş Savaşı’na kadar süren dönemi ele alan film, bağımsızlık mücadelesinin önderini, insan yönlerini gizlemeden anlatıyor. 29 Ekim için etkileyici bir film olan Veda, Cumhuriyet’in kurucusunun hayatını izlemek ve Cumhuriyet’in kuruluş yıllarını hissetmek için anlamlı bir seçenek.
Osmanlı Cumhuriyeti 2008 (YouTube, AmazonPrime Video)
Bu film sizi hem güldürmeyi hem de cumhuriyet coşkusunu hissettirmeyi başarıyor. Gani Müjde’nin yönettiği Ata Demirer’in başrolde olduğu filmin başında, henüz ufak bir çocuk olan Atatürk’ü görüyoruz. Küçük Mustafa, bir ağaca bağlanmış bir kafes görüyor. Bu kafesin içinde kalmış, güzel şarkılar söyleyen kuşu çıkarmak için ağaca tırmanıyor ancak tam kuşu kurtaracakken yere düşüyor. Çocuk Mustafa’nın yaralandığı ya da öldüğü izlenimine kapılıyoruz. İşte bu açılışın ardından İstanbul’a filmin vizyon tarihi olan 2008’e gidiyoruz. Atatürk olmadığı için Kurtuluş Savaşı yaşanmamış, saltanat kaldırılmamış, reformlar yapılmamış. “Türkiye” yok, yabancı devletlerin himayesi altında tamamen pasifleştirilmiş bir “Osmanlı Cumhuriyeti” var. Bir de kaderini kabullenmiş bir padişah (Ata Demirer) var. Tüm bu deliliği izlerken izleyicide, ülkemizin laik ve bağımsız gerçek bir cumhuriyet olması için verilen tüm gayrete karşılık, büyük bir minnet duygusu hissettirmeye çalışılıyor diye düşünüyorum.