Serap Durusoy
Küresel Salgının Küresel Kapitalizmde Yarattığı Değişim
Yeni yıl yeni umutlar demek. Kuşkusuz hepimizin umudu yaşanmakta olan salgının bitmesi. Geçen yılın Şubat ayından itibaren tüm dünyanın tek gündem maddesi haline Kovid-19’un küresel etkileri ekonomide, sağlıkta, eğitimde ve toplumsal hayatta önemli değişimlere yol açtı.
Bu değişimlerin, küresel dinamikler üzerindeki etkilerinin kalıcı olup olamayacağı zaman içerisinde görülecek. Ancak salgının sağlık sektörü tedarik zincirini ve ekonomik sistemi etkilemesi, özellikle üretim ve ticari faaliyetlerin yavaşlamasının bir sonucu olarak dünya ekonomisinin çöküşe geçmesi, virüsle mücadelede zorlanan küresel kapitalizm ve geleceğine ilişkin tartışmaları da artırdı. Nitekim Birleşmiş Milletler Kovid-19 salgınının küresel ekonomilere maliyetinin henüz yeni girdiğimiz 2021’de 8,5 trilyon doları bulacağını açıkladı. Bu rakam, 2008-2009 krizinin maliyetinin yaklaşık 3,5 trilyon dolar olduğu düşünüldüğünde, salgının yarattığı ekonomik yıkımın büyüklüğünün ne denli yüksek olduğu görülmekte.
Küresel kapitalizmde sıklıkla yaşanılan krizler ve özellikle de mortgage krizi, Amerikan tarzı kapitalizmin sahip olduğu desteğin büyük bir kısmını yitirmesine yol açmış ve bu kriz halleri sistemin savunucuları tarafından da ret edilemeyecek bir gerçeklik olarak görülmüştü. Ancak salgının küreselleşmeyi adeta karantinaya alması, küreselleşmeye yönelik gidişatın sorgulanmasını daha da artırdı. Çünkü 2008 yılındaki küresel finans krizinde olduğu gibi bugün yaşanmakta olan salgından da küreselleşmeye en açık ülkeler dahi büyük bir ölçüde etkilendi. Nitekim ilk vakalar merkez konumundaki ülkelerde görüldü ve yine en yüksek vaka sayısı uluslararası sistemin güçlü aktörleri arasında yer alan ülkelerde yaşandı. Bu bağlamda salgınla birlikte ana akım ekonomik sistemde önemli değişimler görülmeye başlandı. Bu değişimler;
1- Küresel refahı sürdürmek önemli hale geldi. Küresel salgın, küreselleşme yandaşlarının homojenleşme savına rağmen aslında var olan ülke içi ve ülkeler arası gelir eşitsizliklerini ve sosyal tabakalar arasındaki farklılığı daha görünür hale getirdi. Bu bağlamda refah konusu tekrar önemli hale geldi.
2- Refahın tekrar gündeme gelmesi devletin küresel sistem içerisindeki konumunu daha belirgin hale getirdi. Bu durum temel siyasi ve ekonomik birimin devlet olduğu inancını yeniden güçlendirdi. Dolayısıyla minimal devlet modelinin, yani devletin toplumu ilgilendiren birçok alana kısıtlı müdahalesini savunan sistemin sorgulanması daha belirgin bir hal aldı. Öyle ki salgınla birlikte pek çok ülkede vatandaşa yönelik destekler (yoksullara nakdi yardımdan) ve işletmelere yönelik milyar dolarlık mali destekler ile teşvik paketleri oluşturuldu. Bu açıklanan teşvik paketleri ve yapılan bazı kamu düzenlemeleri, küresel ekonominin yeniden şekillenmesine yol açtı. Bu bağlamda küresel kapitalizmde, sosyal hak ve kazanımların sınırlandırılması devletin yükümlülüklerinin azaltılmasının bir yolu olarak görülürken salgın, sosyal devlet taleplerinin artmasını ve dünya sisteminin de bu yöne evrilmesi eğilimini güçlendirdi.
3- Salgın günümüz kapitalizminin karakterinde değişime yol açtı. Küresel kapitalizmin kalesi ABD’nin salgınla mücadelede, hegemon güç imajına zarar veren bir yönelime girmesi ve mücadelede kısa vadede başarılı olmaması; küreselleşme ve yenidünya düzeni tezlerinin zayıflamasına neden oldu. Kuşkusuz bu durumun bir güç boşluğu oluşturmasına yol açacağı göz önüne alındığında güç geçişlerinin olabileceği ve çok unsurlu güçlerin yer alacağı bir dünya ile karşı karşıya kaldığımız söylenebilir. Ancak bu duruma teknoloji düzleminden bakıldığında farklı bir fotoğraf karşımıza çıkmakta. Çünkü salgınla birlikte fiziksel mekanın getirdiği kısıtların aşıldığı, uzaktan erişim modelleri ile çalışma ve eğitim sisteminin şekillendiği bir düzende teknolojinin öneminin daha da artması, ülkeler arasındaki teknoloji savaşlarını hızlandırarak teknolojideki lider konumundaki ülkeleri dünya ekonomi yönetimindeki merkezi konumunu sürdürmesine neden olmakta. Bu bağlamda teknoloji temelli olarak Neo-liberalizmin ve Neo-kapitalizmin daha da etkin olabileceği bir sömürü düzeni, merkez ve çevre ülkelerinin ayrışmasını daha fazla kristalize etti. Öte yandan küresel kapitalizmde güç değerlendirmesi askeri ve ekonomik düzlemde yapılırken salgın sonrasında sağlık alanını da kapsayan bir yapıya bürünmesi kapitalizmin karakterinde bir değişim yaratarak farklı bir küresel kapitalizm anlayışına yol açtı.
4- Küresel Sistemin Önemli Dinamiği Olan Uluslararası Kurumların Zayıflığı Yine Tartışmaya Açıldı: Ekonomik krizlerde olduğu gibi küresel salgında da uluslararası kurumların kapasite ve krizle baş etme konusundaki zayıflıkları nedeniyle küresel sistemin darbe aldığı, bu nedenle yeniden yapılandırılmaları gerektiği görüşü arttı. Nitekim salgınla mücadelede öncü olması gereken DSÖ gibi uluslararası kuruluşların başarısız olmaları bu görüşü destekledi.
Aslında tüm bu değişimler göz önüne alındığında salgın, küreselleşmenin daha da güçlenmesine yol açtı. Çünkü salgının tüm dünyayı etkilemesi, DSÖ’nün bu krizi yönetmedeki başarısızlığı ve ülkelerin ulusal politikalarla krizi yenemeyeceklerini anlamaları, salgınla mücadelede kesin çözüm olan aşı üretiminin küresel işbirliğiyle sağlanması gerekliliğini ortaya koydu. Bu çerçevede küresel salgının açığa çıkardığı önemli olgulardan bir tanesi de küresel işbirliği ve dayanışmanın bu krizi aşmak için kritik bir rol oynaması oldu. Her ne kadar ülkelerin salgınla mücadelede ulusal seviyede önlem almaları ve korumacı politikaları artırmaları söz konusu olsa da küresel salgını yerel düzlemde çözümlerle aşmanın mümkün olmadığı görüldü ve kapsamlı bir içe dönüşün çok ciddi sorunlar doğurabileceğinin farkına varıldı. Nitekim ülkelerin birbirlerine yaptıkları yardımlar da bunu gösterdi. Bu bağlamda küresel salgına küresel yanıtlar verme zorunluluğunun küreselleşme yandaşlarının başat söylemi olan küresel entegrasyon ve işbirliğini daha da güçlendirdiği görülmektedir
Sonuç olarak uzun süredir küresel kapitalizmde bir zemin kayması ve temel bileşenlerinde bir kırılma yaşanmakla birlikte salgın, mevcut dünya sisteminin açıklarını yeniden hatırlattı. Ancak yeni bir siyasi fikir ortaya çıkmadıkça ekonomik krizlerle şekillenen küresel kapitalizm, bu krizlerden nasıl ki hegemonyasını sürdürme gücü bularak çıktıysa bu kez de küresel salgının yol açtığı sağlık krizden güçlenerek çıkacağı söylenebilir. Dolayısıyla küresel salgının yol açtığı trendlerin ülkeleri farklı bir küresel siyasi ve ekonomik sisteme taşıyabileceğine ve kapitalist sistemin biteceğine yönelik söylemler, alternatif yeni politikalar üretilmediği sürece miyop bir bakışı yansıtmakta. Yani eski bitti demek kolay değil.