KORKUYU YENMELİYİZ

Bir canlı televizyon programı dönüşü sendikada kutlama telefonları içinde yeni umutlarla güne başlamıştım. Sekreterimizin bağladığı her telefon yüreklendiriyordu. Bu kutlamalar içinde farklı bir telefon aldım:
“Kızım babanı kaybettin. Güzel bir işin var. Ne akılla ne yürekle hükümeti eleştiriyorsun? Seni kim vurduya götürürler. Baban dostumdu. Söylediklerin doğru ama o bir hükümet yetkilisi!..”
Oysa bizden önceki kuşaklar ve bizler, Atatürk’ün devrimlerini savunanlar, çağdaş motifleri, çağdışı olgularla oy için süsleyen hükümet yetkililerini asla onaylamadık. Ne dün ne de bugün…
Örneğin babam; “Ezilmiş halklardan ve inançlardan olmak zordur. Kuşku, korku zihinlere ve yüreklere kök salar. Kişisel gelişmelerini engeller!..” derdi.
Doğduğumuz andan itibaren korku yüreğimize bağdaş kuruyor. Babadan kork, öğretmenden kork, dayaktan kork, doğal afetlerden kork, kork!
Tek güzellik “Korkma sönmez bu şafaklardan yüzen al sancak” eline diline sağlık şair. Bir örnek vermek gerekirse; sendikal yıllarımda her gün tez için dönem ödevi için sendika odama yeni ufuklar taşıyan gençler korkusuzca giriyordu. Ön yargısız ve öngörülü oluşlarından hep etkilendim. Taşıdıkları değerleri sevgiyle haykırıyorlar. Hangi halktan, hangi inançtan oluşlarının hiç önemi olmadığını biliyorlar. Özlerindeki güzellikleri özgürce sunuyorlar.
İşte bu gençlere güveniyorum.
Onları seviyorum.
Onlarla direnç tazeliyorum.
Bir de kadınlarımız var ki!..
Kadınlığıyla taşıdığı değerlerle, üretkenliğiyle, kendiyle, eviyle, toplumla barışık, düşünen, konuşan, insan olmanın yetmediğini anlayıp ülkesi ve dünya için mücadele eden kadınlar tanıdım. O kadınlarla gönendim. Kimseleri suçlamadan karşı cinsle yan yana, mücadeleden kaçmayan, özgüvenli, soran, sorgulayan, öğrendiğini örgütlerin sesi olarak sunan kadınların yüreğine hangi korku bağdaş kurabilir ki?
Severken yüreğin sınıf, halk, inanç tanımayacağını bilen dünyalı olmaya özenli insanları seviyorum. Onlar barıştan yanalar. Çevrenin korunması için, sağlıklarını bile tehlikeye sokuyorlar.
Örneğin, kadınlarımız doğasal üretimleriyle yetinmeyip toplumsal üretime katılıyorlar. İnandıkları görüşlerini korkusuzca söylüyorlar. Onları tanıdığım için dünyayı kucaklıyor gibiyim. Onlara inanıyorum. Onlardan biri olmaya çalışıyorum. Onlar toplumsal mücadeleleri ile çirkinlikleri güzelleştiriyorlar. Onları severken: yarınlara umutla bakıyorum.
Gençler, kadınlar, işçiler örgütlenerek ancak korkuyu, bu korkularını yenecekler. Onların olduğu bir ülkede yaşadığım için asla korkmuyorum. Varlık nedenimi biliyorum. Halkları ve mücadelemizi seviyorum!
Çünkü demokrasi korkusuz ve örgütlü bireylerle yaşar.
Nâzım Hikmet’in “Korkuyorlar” şiirini paylaşmak istiyorum:
“Bize türkülerimizi söyletmiyorlar Robson
İnci dişli, zenci kardeşim
Kartal kanatlı kanaryam
Türkülerimizi söyletmiyorlar bize
Korkuyorlar Robson, şafaktan korkuyorlar,
Görmekten, duymaktan, dokunmaktan korkuyorlar”
···
“Tohumdan ve topraktan korkuyorlar
Akan sudan ve hatırlamaktan korkuyorlar
Ne iskonto, ne komisyon, ne veda isteyen bir dost eli
Sıcak bir kuş gibi, gelip konmamış ki avuçlarının içine
Ümitten korkuyorlar Robson, ümitten korkuyorlar Ümitten
Korkuyorlar kartal kanatlı kanaryam
Türkülerimizden korkuyorlar.”
Az kaldı… Yeni türküler söyleyeceğiz!
Korkuyu yeneceğiz!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Yaşar Seyman Arşivi