Oğuz Pancar
Kırmızının Çekiciliği
Her gün gerçekleşen birleşme, primatların avcılardan kaçmak ya da yiyecek bulmak için kullanabilecekleri sınırlı ve çok değerli enerji stoklarını boşa harcamaları demektir, oysaki evrim israfı sevmez.
Algılanışı ve psikolojik etkileri bakımından en çok incelenen renklerin başında geliyor kırmızı. Yaklaşık 620-750 nanometre (nm) ile görünür spektrumun en uzun dalga boyuna sahip olan kırmızı, ilk bakışta en kolay algılanan renklerden olmasıyla özellikle uyarı ve tehlike işaretleri için en çok seçilen renk. Böyle olması da doğal çünkü kırmızı ışığın nabız yani kalp ritminde ve adrenalin düzeyinde bir artışa neden olduğu epeydir biliniyor. Bu da çok şaşırtıcı değil aslında, çünkü kanın rengi, kırmızı; yalnızca insanların değil diğer pek canlının.
Oksijenin solunum organlarından dokulara taşınmasında işlev gören hemoglobin moleküllerinde yer alan demirden geliyor kanın kırmızı rengi. Neredeyse diğer tüm memelilerin yanında, balıklar, sürüngenler, kuşlar ve kimi amfibilerin dolaşım sisteminde de yer alan hemoglobin, kana kırmızı rengini veren molekül.
Türümüz atalarının bizimkinden küçük beyinlerinde kırmızı renk, hem yırtıcı katiller çağrışımıyla ölümcül bir tehdit hem de potansiyel av çağrışımıyla yaşamsal bir fırsatı simgelemiş olmalı; ölümü ve yaşamı yani. Her iki durumda da kan basıncının, kalp atış hızının ve adrenalin düzeyinin artması doğal, birinde yaşamak için kaçmak ya da kavgaya tutuşmak diğerinde de avı yakalamak için gerekecektir bu fizyolojik değişimler. Bu, kırmızı rengin neden enerji, cesaret, güç, hız, tehlike ve şiddetle bağlantılı algılandığını bir ölçüde açıklar nitelikte. Devrimcilerin amblem ve bayraklarında genellikle kırmızı rengi seçmelerinin nedeni de bu olmalı. Ferrari spor arabalarının en çok tercih edilen renginin kırmızı olması da bundan. Kırmızı her zaman bir macera vaat eder.
Kırmızının bir de cinsellikle ilgisi var tabii; bu konuda yorumlar farklı olsa ve zaman içinde farklılıklar gösterse de genellikle benimsenen görüş, kırmızının karşı cinse çekici geldiği ve cinselliği çağrıştırdığı yönünde. Doğal olarak bunun da biyolojik ve evrimsel bir açıklaması var ve dişilerin yumurtlaması yani ovülasyonuyla ilgili.
İnsanın da içinde bulunduğu primatlar takımının dişilerinde yumurtlama ve regl döngüleri benzerdir; süreler, ortalama olarak, insanda 28, şempanzelerde 35, bonobolarda 32, orangutanlarda 29, gorillerde 30, makaklarda 28 ve babunlarda 30 gündür. Sayıların bu kadar yakın olması, menstrüasyon döngüsü süresinin tüm bu türlerin ortak bir atasından miras alındığını akla getiriyor. Erkek primatların, üremek için, bu döngünün yaklaşık ortalarında gerçekleşen yumurtlama zamanının hemen öncesi ya da sonrasında dişiyle birleşmesi gerektiğini biliyoruz. Peki erkek primat dişinin gebe kalmaya hazır olduğunu nasıl anlayabilir?
Bu sorunun bir çözümü erkeğin dişiyle her gün birleşmesidir; böylelikle dişinin gebe kalması güvence altına alınmış olur ancak cinsel birleşme kalori gerektiren, pahalı bir eylemdir. Gerekli gereksiz her gün gerçekleşen birleşme, primatların avcılardan kaçmak ya da yiyecek bulmak için kullanabilecekleri sınırlı ve çok değerli enerji stoklarını boşa harcamaları demektir, oysaki evrim israfı sevmez. Her gün cinsel birleşme için o çok değerli kalorilerini harcayan bir primattansa, birleşmek için dişisinin yumurtlama zamanını doğru olarak anlayabilen bir bireyden yanadır evrim.
İşte bu noktada kırmızının rolü başlıyor. Yumurtlamaya yakın zamanlarda pek çok türün dişisinde östrojen ve progesteron hormonlarının düzeyindeki dalgalanmalar bazı organlara kan akışını arttırır. Dişinin cinsel bölgeleri dışında yüzü ve göğsü de her zamankinden daha kırmızı bir renge kavuşur; işte bu, erkeğin aradığı işarettir!
Günümüzde farklı renkleri gözde olsa bile, kadınların çok uzun bir süre ruj ve ojelerinde kırmızı rengi seçmelerinin altında yatan da bu evrimsel olgu olabilir. Kırmızı ve şişkin dudaklı, parmak uçları kırmızı bir dişinin, diğer primatlarda doğrudan, insanlarda dolaylı olarak “birleşmeye hazırım” mesajı olarak algılanması doğal görünüyor bu açıdan bakınca.
[Elbette ki günümüzde her kırmızı rujun ya da kırmızı ojenin cinsellikle ilgili bir mesaj taşıdığını söylemek istemiyorum. Türümüz, yalnızca biyolojik olarak değil kültürel olarak da bir evrim süreci geçirdi yüzbinlerce yıldır. Bu yüzden kırmızının algılanışı ve neyi simgelediği günümüz kültürleri arasında büyük farklılıklar gösterebiliyor. Günümüzde kırmızı ruj, her zaman cinsel birleşmeye hazırım mesajı taşımaz!
Kırmızı ruju tercih eden kadın okurları kızdırma tehlikesini bu şekilde bertaraf ettikten sonra yine de kırmızının -başka bir düzlemde- cinsellikle bağlantılı olduğunu düşündüğümü söylemeliyim. Gözlemliyorum ki günümüz gösteri(ş) toplumunun özellikle kentli kadınları arasında, fiziksel cinsellik, gerektirdiği duygusal ve maddi yatırıma değmezmiş gibi algılanmakta; onun yerine karşı cins tarafından beğenilme ve çekici bulunma daha baskın bir gereksinim haline gelmiş durumda sanki. Söylemek istediğim kırmızının dikkat çekme özelliği hala önemli ama birleşmeye açık bir çağrı amaçlı değil, yalnızca beğenilme ve arzulanma için!]
Kırmızının cinsellik çağrışımı özelliğine uzak geçmişten örnek vermek gerekirse, kimi antropologlar Homo Sapiens toplulukları tarafından barınak olarak kullanılan kimi mağaralarda bulunan ve demir içeriği zengin toprak boyaların, kadınlar tarafından doğurganlık ve birleşme törenlerinde kırmızıya boyanmak için kullanıldığını düşünüyor. Çin’den Hindistan’a ve Afrika’ya dek çok geniş bir coğrafyada kırmızının geleneksel gelinlik rengi olduğunu düşünürsek, bu düşünce pek temelsiz olmayabilir.
[Sanılanın tersine beyaz, her zaman gelinliklerin rengi değildi. Özellikle Batı yarımküresinde beyazın gelinlik rengi olarak kabul edilmesine yol açan olay Kraliçe Victoria ile Prens Albert’ın 1840’taki ihtişamlı düğün törenidir. Kraliçe, o güne kadar beyaz dışında hemen her renkte olabilen gelinliklerin tersine beyaz ve saten bir gelinlik giymiştir törende. O dönem için alışılmadık bir seçim olan beyaz renk bu düğünden sonra moda olmuş ve başka ülkelere yayılmıştır.]
Peki deneyler kırmızının etkisi konusunda ne söylüyor? Rochester Üniversitesi psikologları Andrew Elliot ve Daniela Niesta’nın 2008'de yaptıkları bir deney, erkek deneklerin kırmızı giymiş kadınları daha çekici bulduğunu gösterir. Bu denekler ayrıca, kırmızı giyen kadınlara çıkma teklif etme ve randevularına daha fazla para harcama olasılıklarının daha yüksek olduğunu da bildirir. Bu sonuçlar erkeklerin kırmızıyı potansiyel bir davet olarak yorumlamaya eğilimli olduğunu gösterse de sonraki yıllarda yapılan diğer deneyler henüz böyle bir sonuca varmak için erken olduğunu gösterir nitelikte. Örneğin kırmızının büyüsü daha çok genç erkekler için geçerli, yaşlı erkekler kırmızıdan bu denli etkilenmiyor. Başka kimi araştırmalar da aslında kırmızının erkekler üstünde sanılandan çok daha zayıf bir etkisi olduğunu sonucunu veriyor.
Elbette ki bu araştırmaların çoğunluğu Batı’daki üniversitelerde ve batılı denekler kullanılarak yapılıyor. Bunların farklı etnik kimliklere ve kültürlere ait denekler üstünde yürütülmesi kuşkusuz “kırmızı etki”nin ne ölçüde evrimsel, ne ölçüde kültürel olduğu konusunda daha güvenilir ipuçları verecektir. Ben, kimi durumlarda kültür tafaından mağlup edilebilse de, kırmızı renk etkisinin evrimsel kökenleri olduğu düşüncesindeyim, umarım ilerideki çalışmalardan öğrenebileceğiz.