Ümit Sezgin
JESUS BÖYLE İSTEDİ
Sezonun en önemli maçını kaybetti Fenerbahçe. Direklere takıldı, penaltı kaçırdı, erkenden on kişi kaldı. Yine de maç kazanılabilirdi eğer Jesus kadroda bu kadar hatalı tercihler yapmasaydı… Karşısında Fatih Terim kadar sevimsiz ve her yola başvuran bir Lucescu vardı ama Jesus bildiğini okuyup, Fenerbahçe kariyerine çok kötü bir başlangıç yaptı.
Fenerbahçe Şampiyonlar Ligi şansını kaybetti. Aslında Dinamo Kiev’le oynanan ilk maçta Jesus yaptığı kadro hatalarıyla bu mağlubiyetin geleceğinin işaretlerini vermişti. Belki hafta içinde ilk maçın tahlilleriyle hatalardan dönülür umudunda olanlar vardı ama bu akşamın ilk 11’i ilk maçtan hiç ders alınmadığını ortaya koydu. Askerlerin “yığınakta yaptığınız hata cephe boyu sizi takip eder” dediği gibi, ilk 11’de yapılan hata maç boyu toparlanmadı.
Crespo-Zajc tandemini kenara alıp Arao-İsmail ikilisini ısrarla sahaya sürmenin yanlışlığı ilk maçta belli olmuştu. İlerde henüz hazır olmayan King’de ısrar etmek diğer bir hataydı. Tekrar yazıyorum, İsmail Kartal’dan kalan tüm kazanımları kenara atıp, kendi getirdiği oyuncularla yeni bir takım ve sistem kurmak istiyor Jesus ve yazık ediyor.
Aynı hatayı Ali Koç ilk başkan seçildiğinde yapmıştı. Sezonu ikinci tamamlayan Aykut Kocaman ve ekibini takviyeyle devam etmek yerine, her şeyi sil baştan yapmış ve kendi deyimiyle en büyük hatasına imza atmıştı. Aynı hatayı Jesus yapıyor.
Bir yıllık kontratla şampiyonluk hayalleri kuran Jesus, kendi bildiği, tanıdığı, getirdiği oyunculara güveniyor ama olmuyor.
Ne yani şimdi Türk futbolunun uzun yıllar önde gelen isimlerinden birisi olacak İrfan Can Kahveci’den vazgeçip, keçi boynuzu gibi bin yılda bir tat veren Brumaya mı şans tanıyacağız? Kahveci’yi besleyen tüm kanalları kapatıp ondan sonra Bruma veya Emre Mor’un şapkadan tavşan çıkarmasını bekleyeceğiz?
Bir Allah’ın kulu çıksın Joshua King’in Serdar Dursun’dan daha iyi durumda olduğunu söylesin. Serdar’a ayıp, Fenerbahçe’ye yazık.
Türk futbolunun geleceği Arda dururken, Lincoln’e neden şans vereceğiz? Eleniyorsak Arda ile elenelim, hiç olmazsa “Arda tecrübe kazandı” deriz.
Aslında Jesus’la ilgili söyleyeceklerime geçen hafta yazdığımı tekrarlayarak son veriyorum, “Hoca getirdiğin hiçbir oyuncu yerini alacağı oyuncudan daha iyi değil, ne orta sahadakiler, ne ilerdekiler. Bir santrafor, bir sol bek, bir de Kim’in yerine stoper ile geçen seneki kadroyu ve futbolu takviye etsen çok daha iyiydi!”
Maçtaki şanssızlıklar hakkında konuşmak bile istemiyorum. Direkler, penaltı kaçması, on kişi kalma bizim Avrupa Kupaları’ndaki en önemli simgemiz oldu. İşte böyle, her sene böyle… Hakem hakkında çok uzatmadan çifte standart uyguladığını söylemekle yetiniyorum. İsmail’e verdiği ikinci sarı kart doğruysa Ukraynalıların en az üç sarı kartı vardı benzer ki ikisi kırmızıya dönüyordu.
Son söz Lucescu ile ilgili. Her yola başvuran, kazanmak için her numarayı çeviren, hiçbir zaman ahlaktan geçer not almamış Lucescu maçtan bir gün öncesinde “Ukrayna erkekleri savaşta” dediğinde biz cephede savaşan askerleri kastettiğini düşünmüştük. Ben sevimsiz adamın duygu sömürüsü yaptığını düşünmüştüm. Meğer gerçeklerden söz ediyormuş; sahadaki Ukraynalılar Ruslarla döğüşür gibi bizim oyuncularla döğüştüler. Hakem ise seyretmekle yetindi.