Gülsüm Kav
İstanbul Sözleşmesi olmasaydı ne olurdu?
Türkiye’li kadınlar yine ülkenin dört bir yanında ayaktalar. Öldürülen kadın kardeşleri için ve hayatlarına sahip çıkmak için ayaklanmaları ilk değil; defalarca çözümü adıyla söyleyerek, “yasayı uygula, kadını yaşat”, “İstanbul Sözleşmesi Yaşatır” diye eylemler yapan kadınların artık sabrı hepten taşmış durumda. Çünkü kadınların şiddetten kurtulduğu bir hayatın yolunu gösteren, adını güzel kentimizden alan bu önemli belge tartışmaya açılmış durumda.
Gazeteci arkadaşlarımız günlerdir bu durumu izah edebilmek için birçok soru soruyor bize. Bu yazıda, son günlerin soruları içinde çok önemli bulduğum birine cevap vermek istiyorum; Olmasaydı ne olurdu?
Ne olurdu biliyor musunuz? Sözleşmeye saldırılar yeni değil ama son yıllarda yetkililer de dile getirmeye başladı ve devamında ne oldu?
Geçen sene Haziran ayında Cumhurbaşkanı “İstanbul Sözleşmesi nas değil. Bizim için ölçü değildir” dedi. İzleyen günlerde Emine Bulut kızının gözleri önünde öldürüldü. Bu sene “imza çekilebilir” diye konuşulmaya başlandı; Pınar Gültekin, Seher Fak, Fatma Altınmakas, Bahar Özcan arka arkaya hunhar biçimde öldürüldü.
İşte sorunun cevabı buradadır; kadınları şiddetten kurtaracak çözüm yoluna saldırırsanız, kadınları o şiddet ile başbaşa bırakırsınız. İstanbul Sözleşmesi -bu uygulanmayan haliyle bile- olmasaydı çok daha fazla kadını kaybetmiş olabilirdik. Çünkü o hayatımıza girdiğinden ve 6284 sayılı yeni koruma kanununa kavuştuktan bu yana 2012-2018 yılları arasında mahkemeler tarafından 510 bin 114 kadın hakkında koruma kararı verilmiş. Koruma kararı verilen kadın sayısı son 8 senede yüzde 171 artıp, 2018’e gelindiğinde bir yıl içinde 83 bin 987 çıkmış. Aynı zamanda koruma talebi reddedilen kadın sayısı da artmış.2012’de 6 bin 246 kadının koruma talebi reddedilirken 2018’de bu sayı yüzde 74’lük artışla 10 bin 889’a yükselmiş.