İşkence

Tayfun Kahraman.

1981 doğumlu. 2004 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü'nden mezun oldu.

Burada lisansüstü eğitimine devam ederken, TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi yönetim kurulunda görev aldı. Gezi Parkı olayları sırasında, Taksim Dayanışma Bileşenleri Platformu'nun sözcülüğünü yaptı ve Başbakan Erdoğan'la görüşen grupta yer aldı.

Yıllar sonra, Gezi Parkı olayları nedeniyle "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme" suçlaması ile yargılandı. 25 Nisan 2022 tarihinde 18 yıl hapis cezasına çarptırıldı.

MS (Multipl Skleroz) hastası Tayfun Kahraman. MS hastalarına hem fiziksel hem de psikolojik ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik bir dizi yaklaşımı içeren asgari bir ihtimam gösterilmesi gerekir.

Bu çerçevede, nöroloji uzmanı ile düzenli takip, ilaç tedavisi, hareket kısıtlılıklarını azaltmak ve kas gücünü korumak için fizyoterapi, yaşayabilecekleri depresyon veya anksiyete gibi duygusal zorluklar nedeniyle psikolog veya terapist desteği, hastaya karşı sabırlı, anlayışlı ve motive edici bir dil kullanılması, dengeli beslenme, egzersiz, yorgunluk yönetimi, atak yönetimi önem taşıyor.

Bu ülkede aklı ve vicdanı olan herkes Tayfun Kahraman’ın "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs” etmediğini bilir.

Ona 18 yıl hapis cezası veren Akape yargısının emir kulları da bilir pekala.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, cezaevindeki Tayfun Kahraman’a yazdığı mektupta şöyle demişti: “…her şey çok güzel olacak ama bunu, yeniden aramıza, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne döndüğünde görev ve sorumluluklarının bir nebze olsun azalacağı şeklinde yorumlamamanı tavsiye ederim. Aksine, her zamankinden çok daha fazla, çok daha ağır bir iş yükün olacak. Fakat sevgili eşini ve kızını görme imkânının Silivri’ye oranla daha fazla olacağının sözünü verebilirim.”

İmamoğlu’nun neden bu kadar çok sevildiğini anlayanlar anlamayanlara anlatır artık: İnsan olduğu için…

Tayfun Kahraman 29 Ağustos 2024’te rutin nöroloji kontrolüne götürülürken, kendisine eşlik eden kolluk güçlerinin 6 buçuk saat boyunca kelepçesini bileklerindeki kan akışını engelleyecek ve fiziki zarar verecek şekilde sıktıklarını söylüyor sevgili eşi. Tayfun Kahraman acı çektiğini söylediğinde inadına kelepçesi daha da sıkılıyor. Yasa ve mevzuat gereği, doktor muayenesinde kolluk güçlerinin bulunması yasak olduğu halde, doktorun ve Tayfun Kahraman’ın hukuku hatırlatıp çıkmalarını istemelerine rağmen muayenehaneden çıkmıyorlar. Haksız muamele ve eziyet karşısında tutanak tutulmasını isteyen Kahraman’ı tehdit bile ediyorlar.

İşkencedir bu yapılan. İşkencenin dik âlâsıdır.

Size birkaç uluslararası isim sayacağım:

⁠Nelson Mandela, Mahatma Gandhi, Malala Yousafzai, ⁠Aleksandr Soljenitsin, ⁠Andrei Sakharov, Aung San Suu Kyi, ⁠Vaclav Havel, Che Guevara, Oscar Wilde, ⁠Anne Frank, ⁠Rosa Parks, Imre Nagy, Taslima Nasrin, Jean-Paul Sartre, Desmond Tutu…

Birkaç isim de Türkiye’den: Nazım Hikmet, Yılmaz Güney, Ahmet Kaya, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, Vedat Aydın, İbrahim Kaypakkaya, Orhan Kemal, Musa Anter, Mustafa Yalçıner, Mahir Çayan, Hikmet Çetin, Uğur Mumcu, Şanar Yurdatapan, Zülfü Livaneli, Kemal Türkler, Adnan Yücel, Gülten Akın, Ferhan Şensoy.

Bu saydığım isimlerin ortak noktası nedir bilir misiniz?

Hepsi farklı derecelerde işkenceye veya kötü muameleye maruz kalmışlardır.

Ama bugün bunların hepsi birer insanlık anıtı olarak anılırken işkencecilerinin adlarını bilen yoktur.

“Komutan emretti, ben de kelepçeyi sıktım” demek, “Devir iskemleyi dediler, ben de devirdim” demek, “Sık gazı suratına dediler, ben de sıktım” demek yapılan kötülüğü kötülük olmaktan, insanlık suçunu insanlık suçu olmaktan kurtarmaz.

İşkencecilerin adları bilinmez. Onları kullananlar ise lanetle anılırlar sittin sene.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kaya Türkmen Arşivi