Yaşar Seyman
İçimizdeki ışık…
“Hepimiz kırılırız, işte o kırıklardan girer ışık…”
Usta kalem Ernest Hemingway ne kadar güzel söylemiş.
Düşündüm de yıllardır hepimiz ülke insanı olarak ne çok kırıldık.
Ne çok yangın yerine döndü güzelim Anadolumuz.
Yangınlar canlar aldı, evlere ateş düştü, analar ağıtlar yaktı.
Gidenlerin ardından yeri göğü inleten haykırışlar acının adresinde sustu.
Açılan yaralar o evlerde kabuk bağladı.
Her dönemin silinmez, unutulmaz acıları, davaları, tanıkları oldu.
Biz ülke sevdalıları bedeller ödenerek kurulan değerlere sahip çıkamadık.
Ülkenin başkenti Ankara’nın simgeleri ya taşındı ya da silindi.
Çankaya Köşkü’nde Cumhurbaşkanlığı Forsu söküldü.
Sesimiz gür çıkmadı.
Atatürk Orman Çiftliği yok edildi.
Ses veren insanlara sesimizi katamadık.
Başkenti başkent yapan mekanlar ya gözden çıkarıldı ya da üvey evlat oldu.
Bütün bunlar yapılırken biz seyirci kaldık.
Bu kadar kırıklardan giren ışıklarda ne yazık ki aydınlık yaratamadık.
Hepimiz kırılmakla yetindik.
Yara bere içinde yaşıyoruz.
Kırgınlıklarımızın yarasını saracak dayanışmayı bile aramadık.
Sevgiyle yaralarımızı sarmak yerine sevgisizliğe sığındık.
Dayanışmasız, sevgisiz kalınca daha çok kırıldık.
Her kırılma, her yangın sonunda daha çok sustuk, kabuğumuza çekildik.
Oysa aynı usta yazar;
“Dünya herkesi kırar; ve sonra, bazıları işte o kırık yerlerinden güçlenir” diyor. Ne de güzel diyor…
Gelin bu kırıklarımızdan giren ışıkla güçlenelim.
O ışığın tek kaynağı ülke sevdasıdır.
Bu kırık yerlerimizden bizi sadece ülke sevgisi kurtarabilir.
Halkların, inançların, grupların bireyleri olmak bizi kurtaramaz.
Ülke sevdası öyle büyük bir güçtür ki anlatılmaz, sadece yaşanır.
O büyük sevda insanı kimliklerinden, ait olduğu semtlerden çıkarır.
Hepimiz uluslararası bir etkinlikte bizi biz yapan bayrağımızı aramaz mıyız?
Ülkemizin adının yazıldığı masalara oturmaz mıyız?
“Hangi ülkeden geliyorsunuz” diye sorulduğunda ağız dolusu ülkemizin adını söylemez miyiz?
Sendikacı olarak ülkemi temsilen delege olarak ilk kez katıldığım; Kanada’nın başkentindeki Dünya Kadın Kongresi’nin yapıldığı salona girer girmez ülke bayrakları içinde bayrağımızı aradım. Ülkemizi tanıtan, ülkemdeki tüm halkların büyük bedeller ödeyerek kurduğu Cumhuriyetimizin simgesi bayrağımızı bulunca dünyalar benim oldu. Bayrağımızı görmesem kırılır, anında o kırgınlıktan giren ışıkla ülkemin bayrağının o salonda olması için mücadele ederdim.
Çünkü o etkinlikte beni temsil eden ülkemin bayrağı, oturduğum masanın önünde yazan Türkiye yazısı ve boynumdaki örgütümün delege kartı.
Ortak değerlerimize sadece ülke sevgisi ile sarılır ve güçleniriz.
Gelin kadını, genci ve ülke insanımızla el ele, omuz omuza, aklı akla katarak, örgütlenerek geleceğimiz için mücadele edelim.
Unutmayın, dünya bizim etrafımızda dönmüyor.
Dönen dünyada konumlanmamız için ülkemize sahip çıkmalıyız.
Ülkemizin yarınları için kararlılıkla mücadele etmeliyiz.
Yoksa “Yarın çok geç olabilir” misali; yarın, yarın olmaktan çıkar.