HELAL SÜT EMMİŞLER NEREDE?

“Babamın kardeşiydi Metin Altıok. En sevdiğim amcamdı. Maalesef “Dünya” iyi değil, Madımak Katliamı’nda öldü Metin Altıok. Bu şarkıyı dinleyin. Paylaşın da… Gölümüze taş düşüyor… Gözümüze yaş düşüyor Metin Altıok. Uğuldayan hüznümüzde Serenad Bağcan “Helal süt emmiş” yorumuyla.”
Fazıl Say’ın son tiviti…
Aylardır bana gelen bir selamın yüküyle, çağrı aldığım ülkemin her köşesine koşuyor, konuşmalar yapıyor, kitaplar imzalıyor, güzel ülkemin yaralı insanlarına gelecek güzel günlerin düşüyle umut tazeletiyoruz.
Geçen hafta katıldığım 3. Burhaniye Kitap Fuarı’nda 22 dönem Zonguldak CHP milletvekilimiz Harun Akın ile buluştuk. Yıl 1999 – 2000 CHP Genel Başkanı Altan Öymen, dört genel başkan yardımcısından biri iken; Harun Akın da genç il başkanlarımızdan biri olarak, Zonguldak’ta muhteşem bir akşam yemeği ile tüm partilileri toplamıştı.
Vekillerimizden Harun Akın’ı çok severim, herkes sever. “Abla yıllardır seni tanıyorum. Yüzünde hep bir gülümseme var” deyince, dostlarla oturduğumuz masada “Yıllardır uğradığımız haksızlıklar, can yakan olaylar, canım dediklerimizden sırtımıza hançer yaralarını, içten bir gülümseme ile insanların da kendi içimi de karartmadan yaşıyorum” diye yanıtladım.
Başa dönersek Fazıl Say’ın babası için hayıflandığı gerçeği hepimiz yaşadık ve yaşamayı da ne yazık ki sürdürüyoruz.
Örneğin benim babam da Muzaffer İlhan Erdost’un Mamak Cezaevi’nde havalandırma arkadaşıydı. Öldürülen İlhan Erdost’u tanımadan bir abinin acısına ortak olurken, birlikte aynı koğuşta oğullarıyla ve torunuyla tutukluluğunun üzüntüsünü; “Çok şükür canlarım yaşıyor” deyip derin bir acıyı yaşayarak, suskun hapishane arkadaşı Muzaffer Beyi teselli ediyor.
Muzaffer İlhan Erdost ve babam, Karşıyaka mezarlığında üç fidanımızla, fidanlarımızla, Madımak’ta yananlarımızla aynı toprağı havalandırıyorlar.
Bir selam aldım Kandıra Cezaevi’nden kahroldum…
Ankara Milletvekilimiz Yıldırım Kaya, Kandıra Cezaevi’nden görüşüne gittiği Gültan Kışanak’tan “İki kişiye selam söyledi, biri sensin” deyince yüreğim kavruldu. O günden bu yana bu selam omuzlarıma bir çift acı yükledi. Gültan Kışanak ve Diyarbakır Cezaevi’nde çektiklerini anlatılarından, okuduklarımdan anımsadım. Diyarbakır belediye başkanı seçilerek acılarını unutur diye sevinirken, görevden alındı, yerine kayyum atandı bir de… Yetmedi Kandıra Cezaevi’ne yollandı. Kışanak’ın kaderi bir anda kayyum, Kandıra, kahredesi karanlık günler oldu…
Gültan Kışanak kendi derdini unuttu, tutuklu arkadaşı Aysel Tuğluk’un hastalığını önüne gelene konuşarak duyurmaya çalıştı. Duyan yok ki… Herkes geleceğinin kaygısında helal süt emmişler azaldı sanki!
Kışanak aylar önce gazeteci Zeynep Kuray’a verdiği demeçte Aysel’in durumunu aktarıyordu:
“Aysel arkadaşımız cezaevinde kalıyor ama öz bakımı, kişisel temizliği, banyosu, kıyafetlerini giyinme, çamaşırlarını yıkama, çayını bardağa doldurup eline verme, yemeğini verme, bulaşıklarını yıkama, aklınıza gelebilecek her türlü yaşamsal ihtiyacını biz karşılıyoruz. Tek başına bu faaliyetlerin hiçbirini yerine getiremiyor.
En basit şeylerden örnek vereyim. Semaverden çayını doldurmak istediğinde, musluğu açık unutup geliyor. Sigara içmek istediğinde eline çakmak veremiyoruz; giysilerini, saçını tutuşturmasından korkuyoruz. Merdivenlerden inerken bir anda basamakları unutarak ayağını düz yerde yürüyormuş gibi attığı için, düşmesin diye merdivenden inip çıkarken kendisine refakat ediyoruz.”
Bu topraklarda hepimizim gözü önünde Aysel Tuğluk annesini kaybetti. Annesinin vasiyeti üzerine defin edildiği mezardan tepkiler üzerine çıkarılıp doğduğu topraklara götürüldü.
Aysel Tuğluk hafızasını silmesin de ne yapsın?
Bu topraklarda insanların seçimi olmayan, doğuştan taşıdıkları değerlerden ötürü cezalandırılmaları, üstlerinin çizilmesi, horlanması utancından ne zaman kurtulacağız?
Biliyorum hiç de pazar yazısı olmadı, hoşgörünüze sığınıyorum.
Hep birlikte Âşık Daimi’nin “Bu da gelir/ Bu da geçer ağlama” ezgisine kulak verelim…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Yaşar Seyman Arşivi