Kaya Türkmen
Güzel insanlar, çirkin insanlar…
Devleti elinde bulunduran güç insanlarına düşmanlık ediyor.
Ve farkındaysanız hep güzel insanlara. Düşünen, üreten, konuşan, iyinin, güzelin peşinde koşan, aydınlık, güzel ve özgür insanlara. Günümüzü aydınlatan, topluma ümit veren insanlara.
“İyi ki varlar” dediklerimize…
Sezen Aksu’ya, Sedef Kabaş’a, Fazıl Say’a, Orhan Pamuk’a, Hrant Dink’e, Genco Erkal’a, Metin Akpınar’a, Müjdat Gezen’e, Osman Kavala’ya, Mehmet Ali Alabora’ya, Can Dündar’a, rahmetli Türkan Saylan’a, adlarını burada tek tek saymanın olanaksız olduğu onlarca gazeteciye, akademisyene, sanatçıya, düşünüre…
Türk Tabipleri Birliği’ne. Türkiye Barolar Birliği üyesi avukatlara. Mimar, mühendis odaları mensuplarına.
“Ananı da al git” dedikleri işçiye. Soma’da tekme attıkları madenciye. Kelle diye adlandırdıkları şehide. Boğaziçi’nin gurur duyduğumuz öğrencilerine. Köpek besleyen “Beyaz Türklere”.
Ama hep güzel insanlara. Birbirinden güzel insanlara…
Alaattin Çakıcı’ları, Sedat Peker’leri, Sezgin Baran Korkmaz’ları, Zindaşti’leri, Zarrab’ları, beşli çeteyi, rüşvet verenleri, rüşvet alanları, arsızları, hırsızları, yolsuzları, tecavüzcü tarikat şeyhlerini, badeci hocaları, cüppeli soytarıları baş tacı ederken, o güzel insanlara yöneltiyor gazabını iktidarı elinde bulunduran güç.
Devleti kinle, nefretle, hukuksuzlukla yönetiyor. Şahsım rejiminde, şahsım herkese hakaret edebiliyor. Yurttaşın böyle bir hakkı yok. “Bağımsız” mahkeme verir dersini, bildirir haddini.
Sezen Aksu’nun, dört küsur yıl önce söylediği bir şarkıda, “Söyleyin o cahil Adem’e, Havva’ya…” diye bir cümle geçiyor. Sen misin onu diyen? Cuma namazını kıldıran imamın mikrofonunu kaptığı gibi “Dilini koparmamız görevimizdir” diyor laik TC’nin Cumhurbaşkanı. Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerinin çok arttığını biliyorduk da. Bu kadarını bilmiyorduk! Ve bunu camide yapıyor.
Gerçi dediydi. “Camiler kışlamız” dediydi.
1967 tarihli “Adem ile Havva: Çıldırtan Arzu” filmini hatırlayan var mıdır acaba? O tarihte kimsenin aklına gelmemişti “Kutsallarımıza dil uzattırmayız” diye feveran etmek. Hiç şikayet etmemişlerdi “Havva validelerini” oynayan değerli Sevda Ferdağ’ı seyrederken yarı çıplak. O dönemde Taliban’a dönüşmemişti Türkiye’miz henüz.
Yahu kimin dilini kopartacaksınız? Bakın ne diyor o dil:
“Beni öldüremezsin
Sesim, sazım, sözüm var benim
Ben derken, ben herkesim…”
Siz bu on bir kelimeyi bu kadar güzel getirebilir misiniz yan yana promptersiz?
Kopar mı bu dil? Kopartabilir misiniz?
51 dile çevrildi bu sözler belki anlarsınız ümidiyle.
···
Sedef Kabaş’ı gecenin ikisinde gözaltına aldılar. Oradan oraya sürüklediler. Sorguladılar. Ve sonunda tutukladılar. Oysa iki koşuldan biri gerekir tutuklamak için: Delilleri karartma şüphesi. Veya kaçma/saklanma şüphesi. Yargıç “Cezası ağır olacağı için, kaçabilir bu!” demiş. Öyleyse? Tıkın içeri.
Sedef Kabaş’a yapılan muamele ne insanidir, ne vicdanidir, ne de hukukidir.
AKP’li Cumhurbaşkanı, daha geçen, yıl kim bilir kaçıncı demokrasi paketini tanıtırken “Sırf ifade almak üzere, gece yarısı otelden alma, otelde, havaalanında yakalama gibi işlemlere son verdik” dediydi, sağ eliyle soldan sağa doğru yatay bir hareket eşliğinde. “Mesai dışında gözaltına almak gibi uygulamalara son verdik” diye eklediydi. Adalet Bakanı da aynı şeyleri söylemişti Cumhurbaşkanından sonra. Zaten önce söylemesi mümkün değildi.
Aynı bakan, içişlerine bakan kabine arkadaşının muhtarlara hitaben yaptığı bir konuşmada sarf ettiği “Siz yıkın, varsın hukuk arkadan gelsin” şeklindeki sözlerine atıfla, "Bizim rehberimiz hukuktur. ‘Biz yapalım hukuk arkadan gelsin’ değil, ‘hukuk önden yürüsün, biz ona göre kendimizi ayarlayalım’ anlayışıdır hukuk devleti" diye konuşunca sevinmiştik.
Şimdi de diyor ki, "Haset ve nefretten doğan bu hadsiz ve hukuksuz ifadeler, milletin vicdanında ve adalet önünde hak ettiği karşılığı bulacaktır". Bu ne demektir? “Ben yargıladım bile. Hukuk da arkadan gelsin!” Bu sözler size bağlı olan savcılara talimattır bakan bey. Ve hukuku çiğnemektir. Kendinize gelin!
Acaba ne yazıyor kartvizitinde? “Şahsım rejiminin adalet bakanı”. Unvanı bile oksimoron.
Bir de ne idüğü belirsiz karanlık suratlı çirkin çirkin adamlar bitiyor adliye kapısında. Beyinlerine sıkacağız filan diyorlar. “Şehitlerimize asla laf söyletmeyiz… Onlara laf söyleyenlerin dillerini keseceğimizi buradan ilan ediyoruz”. Adem’le Havva’nın da şehit olduğunu öğreniyoruz bu vesileyle…
Başka çirkin çirkin insanlar Sezen Aksu’nun evinin oralarda toplanıp bağrışıyor “Minik cahile haddini bildirmek” için…
Nedir bu? Ülkeyi eşkıyaya mı havale ettiniz?
İçimiz daralır, nefesimiz kesilir, boğulur gibi hissederken, yine Sezen yetişiyor imdadımıza. Merhem oluyor yaralanan ruhumuza:
“Beni öldüremezsin
Sesim, sazım, sözüm var benim
Ben derken, ben herkesim…”