Eda Yılmayan
“Gözlerimizi açalım gerekeni yapalım!”
Yıl 1964. Haldun Taner 31 Mart Ayaklanmasından başlayarak 12 Mart 1971 askeri muhtırasına kadar olan süreci bir tiyatro oyunuyla anlatır. Bir yanda “Devletimin, hükümetimin resmi görüşü ne ise, benim görüşüm de odur. Ben sabahleyin kalkarım, radyoyu açarım. Anadolu Ajansı ne buyururlarsa durumumu ona göre düzenlerim” diyen Vicdani öte tarafta iş bilir, kurnaz Efruz. Her ne kadar iki farklı uçta gibi görünen karakterler olsa da Efruz gibi sistem adamlarını yaratanlar Vicdanilerdir. ‘Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım’ diyenler oldukça Efruzlar hep olagelir. Sorgulamadıkça, karşı çıkmadıkça her dönem esen rüzgâra göre pek çok şey gibi sokak isimleri de değişiverir. Bir dönem Fehim Paşa olan sokağın adı bir başka gün Limon Von Sanders ya da Damat Ferit Paşa bir başka dönem de Refet Paşa Sokağı oluverir. Haldun Taner ‘Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım’ oyununda iktidar ve makbul vatandaş temsilini, sermaye ve devletin iç içe geçen çıkarlarını kendi ifadesiyle “ibretlik” bir hikâyeyle anlatıyor. Bu ikiliği konuşmak ve hal-i pür melalimizi sormak için Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım oyununun yönetmeni Yelda Baskın ve Dramaturgu Gökhan Aktemur’la bir araya geldik. Oyunun bugün hâlâ nasıl güncel kalabildiğini ve Vicdani’nin iyiliğini sorguladık.
Haldun Taner ‘Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım’ oyununu 1964 yılında yazıyor. Fakat metin hâlâ güncelliğini koruyor. Sizce neden?
Gökhan Aktemur: Toplumsal anlamda çatışma unsurları değişmediği için bazı metinlerin güncelliği kaybolmuyor. Bu oyun da yerli klasiklerden biri. Haldun Taner oyunda 12 Mart muhtırasına kadar geliyor, ondan sonra daha ağır süreçler başlıyor. Yazıldığı günden bugüne amatör, profesyonel, akademik pek çok tiyatro çevresinin defalarca oynadığı bir oyun. Bizim sahnelediğimiz oyunda ise bir tazelik söz konusu.
Nedir o tazelik?
Toplumsal çatışma unsurlarının hiçbiri göz ardı edilmedi. Bazıları metne ekleme yapılmaksızın biraz daha öne çıkarıldı. Turan Emeksiz’in katledilmesi, 6. Filo eylemleri, Kanlı Pazar tiyatro sahnesine taşındı. Bu anlamda Yelda Baskın’ın gözünden daha taze, dinamik, seyircinin hemen oyunun içine girebileceği ve aynı kalp atışıyla sonuna kadar süren bir seyir süreci var.
Yelda Baskın: Anlatılan bizim hikâyemiz fakat bir yandan da çok evrensel. Ayşegül Yüksel Haldun Taner’le ilgili çalışmasında Taner’in Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım oyununda hep değişmezleri yazdığını söyler. İktidar olan ve birey olamamış, toplumsallaşamamış insanların hikâyesi, iktidarlar ve yönetim biçimleri değişse de hikâye hep aynı. Bundan dolayı da güncel.
“VİCDANİ CEHENNEMİN TAŞLARINI DÖŞEYEN BİR KARAKTER”
Taner oyundaki Vicdani karakteri ile bize ne anlatmış olabilir? Oyun üzerine çalışırken odak noktanız ne oldu?
G.A: Ayşegül Hocamın sözünü ettiği değişmezler… Vicdani de diyalektik süreç hiç işlemiyor. O hep sabit. Bir yanıyla çok saf, çok temiz, iyi niyetli. Provalar boyunca hep bunu tartıştık. İnsan iyi olabilir ama toplumsal yaşamda bunun karşılığı iyilik olarak çıkıyor mu? Vicdani’ye biraz daha mesafeli ve daha irdeleyerek baktık. Son derece edilgen, her türlü muktedir karşısında boyun eğen, asla sorgulamayan, her şeyi kabul eden bir karakter. Dolayısıyla yalnızca ikili ilişkilerde değil, toplumsal hayatın içinde her yerde sömürülen ve buna da sesini çıkarmayan bir insan. Toplumun büyük çoğunluğunu böyle insanlar oluşturuyor. Vicdani tabi ki çok sempatik, iyi niyetli ama kimseye kötülük yapmadan cehennemin taşlarını döşeyen bir karakter.
“HİÇ SORU SORMAMASI BENİ ÇOK ÖFKELENDİRDİ”
Zaten Efruzları da yaratan Vicdaniler değil mi?
Y.B: Dayatılan sistemi sorgulamadan her ikisi de üzerlerine biçilen görevleri yerine getiriyorlar. Bu noktada nerdeyse aynılar. Vicdani başına gelen ya da sokakta tanıklık ettiği haksızlıklar için soru sormadıkça, hayat üzerine düşünmedikçe iyiliği ne işe yarıyor? Ayrıca iyilik kavramı da tartışmaya açık. Vicdani’ye bakışım kademeli olarak değişti. Metni ilk okuduğumda Vicdani gibi birinin olamayacağını, Haldun Hoca’nın çok abarttığını düşündüm. İbretlik bir hikâye yazdığından insanların kolayca anlamaları için böyle bir karakter yarattığını düşündüm. Fakat metin üzerinde çalıştıkça fikrim sürekli değişti. Vicdani Efruz’la benim için aynı olmaya başladı. Biri bir diğerini var ediyor. İlk toplantıda Barış Dinçel ve Nihal Kaplangı ile öyle bir konuştum ki bana “Vicdani’den nefret ediyorsun, olamaz” dediler. Vicdani’nin hiç soru sormaması ve neden dememesi beni çok öfkelendiriyordu.
Vicdani şöyle diyor: Devletimin, hükümetimin resmi görüşü ne ise, benim görüşüm de odur. Ben sabahleyin kalkarım, radyoyu açarım. Anadolu Ajansı ne buyururlarsa durumumu ona göre düzenlerim memur bey.
Y.B: Bunun bugünkü karşılığını hepimiz biliyoruz. Bir süre sonra fikrim şuna dönüştü: Belki de kabul etmek de zorlandım. Çünkü Haldun Taner toplumu çok iyi tanıyor, çerçeveyi çok net çizmiş ve çok doğru…Vicdani’nin aptal olduğu düşünülüyor çünkü bazı tepkileri aptalca yahut da tepkisizliği… Hatta ‘gülünç’ olması bizi sert gerçekliğimize çarpmaktan kurtarıyor. Ama ben oyunla çarptım. Bir süre sonra Vicdani’de kendimi görmeye başladım.
Bugünkü tepkisizliğimiz anlamında mı?
Y.B: Evet. Çoğunluk böyle. Bir açıdan da bu dönem insanların Efruz’laştığı bir dönem. Bir aşamam daha oldu. Vicdani, Efruz ve diğerleri çok tanıdık bizim için… Dayımız, üst komşumuz, amcamız, dedemiz, öğretmenimiz… Seyircinin onlara mesafe koymasını istemedim. Onları uçlarda kişiler olarak görmektense yanımızda yöremizde bulalım. Bulalım ki olanlardan kendimize bir pay biçelim. Çuvaldızı kendi edilgenliğimize ya da arsızlığımıza batıralım.
“TEK BAŞINA İYİ OLMAK BİR ŞEY İFADE ETMİYOR!”
Peki Vicdani’nin saflığı onu kurtarır mı?
G.A: Bireysel olarak evet iyi insan diyeceğimiz kişinin bir oyun kahramanı olarak çevresindeki bütün kötülüklere göz yumup bir bakıma da imkân tanıması, dünyaya böyle bakıyor olması zarar verici. Turan Emeksiz’in öldürülmesi, 6. Filo Eylemleri, Kanlı Pazar gibi sahnelerin içinde Vicdani’nin de tavrını, korkup kaçmasını görüyoruz. Yelda Hoca onları oyuna çok güzel yerleştirdi. İnsan sinerek ne kadar korkup kaçarsa bu ve benzeri olaylar daha çok yaşanacak. Turan Emeksiz öldürüldüğü zaman bir devrim şehidi olarak atfedilip Anıtkabir’e defnedilmiş. Şimdi sokak ortasında kaç kişi öldürülüyor, 12 Eylül’de ya da Gezi olaylarında ne kadar insan kaybedildi? Turan Emeksiz’in kemikleri Anıtkabir’den çıkarılmasaydı belki sonraki acılar bu kadar büyük yaşanmayacaktı. Bunda Vicdani’nin ve toplumdaki Vicdanilerin payı var. Tek başına iyi olmak bir şey ifade etmiyor. O insanın sadece vicdanını rahatlatan bir şey.
Zaten karakterin adı da bunu sorgulamamız için iyi düşünülmüş.
Brecht’in de bir şiiri vardır: İyi adama sorar: “Neye yarar senin iyiliğin?” diye.
İYİLİK NEYE YARAR
İyilik neye yarar,
Öldürülürse iyiler çarçabuk,
ya da iyilik görenler?
Özgürlük neye yarar,
yaşarsa bir arada
özgürlerle tutsaklar?
Akılsız olmak madem ekmek sağlar herkese,
akıl neye yarar?
İyi insan olacağınıza,
öyle bir yere götürün ki dünyayı,
iyilik beklenmesin!
Özgür insan olacağınıza,
öyle bir yere götürün ki dünyayı,
kavuşsun özgürlüğe herkes,
özgürlük sevgisi geçersiz olsun!
Akıllı insan olacağınıza,
öyle bir yere götürün ki dünyayı,
akılsızlık zararlı olsun!
Bertolt Brecht
Oyunda bitmeyen bir ritim var. Diyalog ağırlıklı ve sahnelenme biçimi anlamında da bu ritmi hissediyoruz. Seyirci sizce bu ritmi yeterince yakalayabiliyor mu?
Y.B: Bence yakalayabilir. Hız çağındayız. Sosyal medyada kısacık zamanlara içerik üreten yani hikâyeler üreten bireyleriz. Tiyatroda bazı izleme ve oynama alışkanlıklarımız var ve benim bu alışkanlıklarla biraz derdim var. Her oyunun ihtiyacı neyse ona göre çalışıyorum elbette. Örneğin Fosforlu Cevriye’de bazı sahneleri metronomla çalıştım. Yaftalı Tabut’ta da belirli bir ritim tutmaya çalıştım. Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım oyununda ritmi yakaladık diye düşünüyorum.
Bir oyunu çalışırken kendimi seyirci koltuğunda düşünüyorum. Bu dönemde bu hikâyeyi anlatabilmek için bu ritme ihtiyaç duydum. Oyunu seri bir biçimde seyirciye düşünme alanları da sunarak paylaşmalıyız diye düşündüm.
Metronomu merak ettim. Normalde metronomla çalışılır mı? Sık yapılan bir şey midir?
Y.B: Provalarda egzersiz çok yapıyoruz. Oyuncuların repliklerini metronomla söylemelerini sağlıyorum. Sahnede bazen sözler yayılıyor. Oyunun daha seri olması için çalıştığım araçlardan biri.
“AVRUPA’DA TİYATROLARI DRAMATURGLAR YÖNETİYOR”
Bir dramaturgla bir araya gelmişken bilmeyenler için dramaturgun görevi nedir? Ne yapar?
G.A: Tiyatronun vizyonunu oluşturan kişidir. Avrupa’da “intendant” yani yöneticidir. Kurumsal ve özel tiyatrolarda da beyin takımı olarak bilinir. Yazılı metni sahne metnine dönüştürürken geçirilen bütün aşamalar; yazarın hayatı, bunun esere yansıması, yazıldığı dönem, metin analizi, karakterler, çözümleme… Yazarın sözüyle yönetmenin sözünü bir araya getiren kişidir. Bu arada Türkiye’de maalesef devletin ayırdığı en fazla 20 kadro varsa resmi anlamda görevli 20 kişiden söz ediyoruz. Haliyle meslek olarak da hak ettiği yerde değil! Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü’nde Türkiye’nin en iyi hocalarından eğitim aldım. Ankara Devlet Tiyatrosu’nda Türkiye’nin en iyi yönetmenleriyle çalıştım, şehir tiyatrolarında da farklı yönetmenlerle çalıştım.
Yelda Baskın’la tanışıklığımız bu anlamda emekliliğime yakın bir döneme denk geldi. Birlikte çalışmak biraz daha zihnimin ve heyecanımın tazelenmesine neden oldu. Kişisel ve mesleki ahlâk Yelda da hiç kirlenmemiş biçimde var. Akıl ve yaratıcılık konusunda soyutlama gücü de yüksek. Sahne üzerinde çok cesur. Kreatif kadrodan, teknik ekipten ve oyunculardan nasıl verim alınacağı konusunda ekiple doğru iletişim kuruyor. Bunlar benim açımdan da öğretici oldu.
Y.B: Bir yönetmenin yanında iyi bir dramaturgun olması çok önemli. Yaptığınız işle ilgili ne yapmak istediğinizi bilen birisi var ve o bu konuda bazen uyarı veriyor. Bunu yapmak istemiyordun diyor. Avrupa’da tiyatroları dramaturglar yönetiyor. Bizde öyle değil! Dramaturji mezunları var fakat kadro yok!
G.A: Devletin kadrosunda örneğin 200 bin imam kadrosu varsa dramaturg kadrosu 20 kişi. Her oyunda ihtiyaç var. Profesyonel olmayan bir gözle bakıldığında sahne üzerinde görünmez ama “hava” gibidir. Olmadığı zaman işlevini anladığınızda geçmiş olsun…
Provalarda ise derbi maçı yöneten hakem gibidir. Sürecin içindedir ama o dışarıdan bakan tek gözdür. İşi sadece eleştiriyle gelmek değildir, yönetmen de sorunu biliyordur. Yaratıcı öneriyle gitmek süreci hızlandırıyor ve olgunlaştırıyor.
Y.B: Gökhan’ın hem dramaturg olarak hem de kurumda ciddi bir tecrübesi var. Sonuçta benim için burası yabancı olduğum bir kurumdu. Üç oyun sonunda artık kendimi Darülbedayili hissediyorum. Gökhan’ın da varlığı o açıdan hep kıymetli oldu.
“İKTİDARLAR DEĞİŞSE DE DEĞİŞMEYENLERİ ANLATIYOR”
Metinde bir sadeleştirmeye gitmediniz değil mi?
Y.B: Bu teksti çağdaşlaştırmak üzerine çalışmadım. Haldun Taner’in buna ihtiyacı yok. Yaşadığı dönemi muazzam aktarmış. Yerel kodlarımızı da o kadar iyi biliyor ki … Bazı deneyler yaptım. Yeni üniversite bitirmiş birine Menderes fotoğrafı ya da Demirel fotoğrafı gösteriyorum tanımıyor. Buna rağmen öyle belirli kodlarla sınıf farkı üzerinden metni şekillendirmiş ki oyunu izlediğimizde ya da metni okuduğumuzda bu bizim hikâyemiz diyoruz. Haldun Taner dili çok iyi kullanılıyor, metni eksiltemiyoruz ama bir yerde Haldun Hoca’ya biraz içerliyorum.
Neden?
Y.B: Haldun Taner Efruz ve Vicdani üzerinden bize iki farklı temsili, emek ve sermaye üzerinden dönen çarkı çok iyi gösteriyor. Muazzam bir kapitalizm eleştirisi var. İktidarlar değişse de değişmeyenleri anlatıyor. Fakat Vicdani’nin geldiği yer konusunda bütün sahnelerde bir soru işareti olsun istedik. Seyirci sorgulasın istedik. Oyun finalde net bir şey söylüyor fakat nasıl yapacağımızı söylemiyor. Oyunun sonunda Haldun Taner “Gözlerimizi açalım gerekeni yapalım” diyor. Bu çok didaktik duyuluyor. Metin boyunca çok az yerde böyle bir şey var. Haldun Hoca başta bu ibretlik bir hikâye diyor. Yine de orası beni zorladı. Bunu nasıl yapsak diye düşündüm. Bize bir ders versin istemiyoruz. Başka bir gerçeklik içindeyiz.
Peki sokak isimlerinin değişmesi… Günümüzde pek de yabancı olmadığımız bir durum.
Y.B: Metindeki sokak isimlerinin değişmesi aslında hâlâ devam ediyor bizim içimizde. Muhtıra Sokak, 12 Eylül Çıkmazı, … Oyunda kullanmadık bunu ama sokak isimlerinin değişmesi bugüne kadar devam edebilir. İsimler değişiyor ama hiçbir şey değişmiyor maalesef.