Eda Yılmayan
GÖRÜLMEK NEDEN ÖNEMLİDİR?
Kitabın adı kadar kurgusu da çarpıcı. Annem Beni Görsün. Gazeteci Filiz Aygündüz ‘Prens Prensesi Sevmedi’, ‘Gel Hayattan Konuşalım’, ‘Kaç Zil Kaldı Örtmenim?’ kitaplarının ardından yeni kitabıyla okuyucuyla buluşuyor. Romanın kahramanı Zeynep adında bir yazar. Mutsuz bir ilişkinin ve bir yakınının ölümünün ardından ölüm ve yaşamı sorgulamaya başlar. Mutsuzluğunun kapısı bir gün imza kuyruğunda karşısına çıkan Alp’le aralanır. Alp aslında okuyucu da kendisine aşık eden bir karakter. Böyle romantik bir adam da olur mu denilecek türden. Büyüleyici bir aşk serüvenini okurken bir yandan da kitap boyunca tohumları atılan tuhaflıkların sebebi bir bir açığa çıkar. Alp’in bir hastalığı vardır. Kadınların zaaflarını, hayattan beklentilerini iyi bilmekte bu nedenle de kendisinin de bir zaman sonra inanacağı yalanlar söylemektedir. Yani gerçek ve yalan karışmakta, neyin gerçek neyin yalan olduğu belirsizleşmektedir. Çünkü Alp mitomani hastalığına tutulmuştur. Bu ne demek derseniz yanıtı kitabın adında. Annem Beni Görsün. Annesi tarafından fiziksel ve ruhsal ihtiyaçları karşılanmayan ve fark edilmek için de yalan söyleyen bireylerde görülen bir hastalık. Kitabı okurken Zeynep’in her canı sıkıldığında kaynattığı portakal reçelinin kokusu da size eşlik edecek. Filiz Aygündüz’le psikolojik ve felsefi derinlikler içeren kitabını konuştuk.
Matematik eğitimi aldınız. Ardından da psikoloji alanında yüksek lisans yaptınız. Her iki alanda eğitim görmeniz yazın hayatınızı nasıl etkiledi?
Aslında olumlu etkiledi. Matematik doğrusu benim kendi irademle seçtiğim bir bölüm değildi, babam istemişti ama hiç pişman olmadım. Çünkü yıllar içinde kitap okurken hep hissettiğim bir şey vardı. Özellikle matematikle ilgilendikten sonra öncesinde öyle bir duygum yoktu, iyi bir edebiyat yapıtında ciddi bir matematik oluyor. Ali Nesin’le konuşurken ona “Matematik nedir?” diye sormuştum. Matematik doğru soruyu sorma sanatıdır demişti. Matematik eğitimi almak doğru soruyu sorma bilgi ve becerisini geliştiriyor. Bu beceri; şiirde, öyküde kitabı kurgularken çok önemli. Doğru soruyu sormazsanız ne düğümü düzgün atabilirsiniz ne de insanları ikna edecek çözüm yaratabilirsiniz. İyi edebiyat eserlerinde de kuvvetli bir matematik vardır.
Psikoloji okumaya nasıl karar verdiniz?
Psikolojiye gelince aslında yazı yazmak nereden çıktı sorusuyla başlamak lazım. İnsan çekici bir gayya kuyusu aslında. Çocukluğumdan beri anlamak ve anlamlandırmak konusunda meraklıydım. Daha sonra anlatmak istedim. Anlatmak isteyince insanı anlama çabam arttı. İki büyük yardımcım; edebiyat ve psikolojiydi. Bir yandan edebi okumalar bir yandan da psikolojik okumalar yaptım. Yıllar geçince sistematik okumalar yapmak adına yüksek lisans eğitimi almaya karar verdim. Edebiyatıma da etkisi oldu. Bundan sonrası için de hedefim psikolojik romanlar yazmak.
Kitabınızın ana karakterinin bir yazar olmasının özel bir nedeni var mı?
Edebiyatla ilgili meselelerim vardı. Konuşmak istediğim konular vardı. Anna Karenina ya da Madam Bovary hangisini seçersiniz gibi veya her iyi yazar iyi bir insan olur mu gibi… İnsan psikolojisine kaynaklık eden alıntılar vardı. Erich Fromm’dan sevmek üzerine alıntılar... Kitabın alt metni ölüm olduğu için ona ilişkin alıntılar vardı. Bunlara hizmet etmesi için kitaplarla iç içe bir karaktere ihtiyacım vardı. O nedenle Zeynep bir yazar. Bir yazarı yazıyorsanız kendinizden de karakterin içine ufak tefek de olsa kaçıyor.
‘Annem Beni Görsün’ hem psikolojik hem de felsefi bir roman. Ölüm, yaşam, kadın, erkek ilişkisi, evlilik, anne, çocuk bağı, kadının toplumdaki yeri üzerine de roman karakterleri felsefi bir diyaloğa giriyor. Nasıl yola çıkıyorsunuz? Kurgu baştan belli miydi? Yoksa yazarken mi kaleminizden döküldü?
Tamamen yazarken yolda oluyor olan her şey. Sürekli kafamda yazıyorum tabi. Kafamda yazdıklarımı kağıda döktüğüm de oluyor ama genelde bilgisayarın başında şekilleniyor.
Zeynep ve Alp ile onların etrafındaki insanlarla örülü hikayede Marquez’e, Shakespeare’e, Anna Karenina’ya, Halide Edib’e, Çalıkuşu romanındaki Feride’ye, Gomidas’a, Mozart’a, Tezer Özlü’ye, Gülten Akın’a rastlıyoruz. Tüm bu belleği bir kitapta toplamak zor oldu mu?
Bütün bu birleşimi bilinçli yaptığımı söyleyemem. Dergici tarafımın etkisi olduğunu gördüm. Uzun yıllardır Milliyet Sanat dergisindeyim. Her ay sanatın bütün dallarını içeren bir dergi hazırlıyoruz. Kitabımda mini sanat dergisi, bir okumalık bir şey yaptığımı fark ettim. Dergicilikten gelen müzik de sinema da olan güzel bir şey hazırlayıp okura sunma keyfini uzun yıllardır yaşıyoruz. Galiba onu bu romanda da devam ettirmek istedim.
PORTAKAL REÇELİYLE OKUR DA ÇOCUKLUĞUNA DÖNSÜN İSTEDİM”
Kitapta okuyucuyu bekleyen belki de tadını damaklarında hssedecekleri bir sürpriz var. Zeynep kendini kötü hissettiğinde kasalarca portakal reçeli kaynatıyor. Neden portakal reçeli? Siz de sever misiniz reçel yapmayı?
Aslında benim anlatmaya çalıştığım, hareket ettiğim nokta; koku hafızasının neden önemli olduğuydu. Yolda yürürken bir koku duyarsınız, o koku sizi çocukluğunuza, anneannenizin bahçesindeki kokuya götürür, çok mutlu olursunuz. Bazı kokular da vardır ki kötü giden ilişkide kullandığınız bir parfüm biten ilişkinizi hatırlatır. Hatırlamamak adına o kokuyu sıkmak istemezsiniz. Kokular bizi güzel anılara götürebiliyor. Zeynep için de bir kokuya ihtiyacım vardı. Sıkıntılı zamanlarında onu sakinleştirecek bir şeye ihtiyacım vardı. Zeynep kendi gücünü kendinden alan bir karakter, ona bir koku hediye etmek istedim. Bu incir reçeli de olabilirdi ama portakal reçeli. Portakal reçeli annemin çok yaptığı bir reçeldir, annemin tarifi de var kitapta.
Çoğumuzun hayatında reçel kokusu, annemizin yaptığı reçellere, çocukluk günlerimize götürür bizi. Okurları da rahatlatmaya çalıştım sadece Zeynep’i değil. Yaptıkları reçeli sofralarına koydukları tatlı çocukluk yıllarına dönsünler istedim.
“ERKEKLERİN OKUMASINI İSTERİM”
Kadın okuyucular için pek çok ayrıntı var kitabınızda. Erkek okuyucular kitabınızla neyle karşılaşacak? Neyi görmelerini istersiniz?
Erkek çocuklarının anneleriyle netameli bir ilişkileri var. Bununla ne kadarı yüzleşmek istiyor diye sorarsanız, çok az olduğunu düşünüyorum. Özellikle erkeklerin okumasını istediğim bir kitabım. Anneleriyle ilişkilerini sorguya çekmelerini, o ilişkinin bugünkü ilişkilerine sirayet etmesi anlamında anne oğul okumaları yapmalarını çok isterim.
Kitabınızda bir insanı en iyi anlamanın yolunun da kitaplığını incelemek olduğunu söylüyorsunuz. Sizin kütüphanenizde hangi kitaplar ağırlıklı?
Karma bir kütüphane. İki kütüphanem var. Büyük olanda; edebiyat, inceleme, araştırma, şiir, deneme ne ararsanız var. Çağdaş Türk Edebiyatı, dünya edebiyatı, klasikler de var. Ayrı bir kütüphanem daha var. Orada sadece psikoloji kitaplarım var. Gelişim psikolojisi kitapları da var, normal dışı davranışlarla ilgili kitaplar da var.
MUZAFFER İZGÜ ÇOCUK ROMANI ÖDÜLÜ
DİLGE GÜNEY’İN
Çocuk edebiyatının unutulmaz yazarı Muzaffer İzgü adına düzenlenen çocuk romanı yarışması sonuçlandı. Birincilik ödülüne ‘Düdüklü Tencere Orkestrası’ isimli romanıyla Dilge Güney değer görüldü. Yarışmaya 60 yazar, roman dosyalarıyla katıldı.
Ödülün ardından ulaştığımız Dilge Güney, “Yarışmayı tesadüfen ilanda gördüm. Ustaların ismiyle ödül alındığında insan kendini iyi hissediyor. Jüride de çok kıymetli isimler vardı. Ümit ettiğim bir sonuçtu, çok sevinçliyim” dedi. ‘Düdüklü Tencere Orkestrası’ kitabı farklı sosyal sınıflardan bir araya gelen iki çocuğun dünyayı nasıl gördüklerini ve arkadaşlıklarını konu alıyor.
“ÇOCUKLARA OKUMANIN KEYİFLİ BİR İŞ OLDUĞUNU ANLATAMIYORUZ”
Dilge Güney’e, Muzaffer İzgü’nün “Çocuk edebiyatı olmayan bir toplumun yetişkin edebiyatı da olmaz” sözlerini hatırlatıyoruz. Güney çocukların okuma alışkanlığı kazanmasının önemini şu sözlerle anlatıyor: Okuma alışkanlığı anne karnında başlar. Ben de oğluma hamileyken ne okuyorsam onu sesli okuyarak başladım. Bebeklikten itibaren bu süreç başlıyor. Nitelikli kitaplar seçmeye, aynı zamanda evrensel bazı değerler üzerinden buna uygun ve yeni nesil çocuğu tanıyan kitapları seçmeye çalıştım. Çocuğu doğru kitaplarla buluşturmak gerekiyor ki çocuk, okur hale gelsin. Çocuklukta kitap okuma alışkanlığı kazandırılmadıysa yetişkin olduğunda da bir noktadan sonra istisnalar elbette vardır ama çok zor. Hep ödevmiş gibi davranıyoruz. Çocuklara okumanın keyifli bir iş olduğunu anlatamıyoruz. Okumak eğlenceli bir iştir. Başka dünyaların kapılarını açar, kitap üzerinden çocukları sosyalleştirmek lazım.
HIFZI TOPUZ’DAN MELİH CEVDET ANDAY ANILARI
Hıfzı Topuz, ‘Anı ve Mektuplarda Melih Cevdet Anday’ kitabında Melih Cevdet’le yirmi yedi yıl süren dostluklarını anlatıyor. Hıfzı Topuz yurtdışındayken Melih Cevdet’le araya haftalar, aylar girse de mektuplaşırlar, yaşamlarından birbirlerini haberdar ederler, mesleki dayanışma sergilerler. Melih Cevdet’in mektuplarında samimiyetini, edebi mücadelesini, yaşadığı zorlukları görmek mümkün. 28 Kasım tarihi ünlü şairin ölüm yıldönümüydü. Geçtiğimiz haftalarda Orhan Veli ile ilgili hazırladığımız bölümde Orhan Veli’nin Melih Cevdet ve Oktay Rifat’la olan dostluğundan, şiire getirdikleri yenilikten söz etmiştik. Bu hafta Melih Cevdet Anday’ı Hıfzı Topuz’un kitabından bir alıntıyla sayfamıza taşıyoruz.
Hıfzı Topuz 1974-1975 yıllarında TRT’de bulunduğu dönemde, Melih Cevdet Anday’la ‘Her Hafta Bir Konuk’ programı için bir konuşma yapar. Aşağıda o konuşmadan bir bölüm yer alıyor.
1936’da siz üç arkadaş yeni bir akım yarattınız. O döneme dair bir yığın anın olduğunu biliyorum.
Evet tabii var. Benim ilk şiirim 1936’da Varlık’ta yayınlandıktan birkaç ay sonra Yaşar Nabi bu yeni şiirlerden bir sayfa yaptı. Önsöz gibi bir şey yazmıştı. “Yeni bir hava getiren üç şair,” diyordu. O zaman bizimle alay etmişlerdi. Bu üç şair ne getirmiş: “Hava!”
Orhan Veli’nin tepkisi ne oldu anımsıyor musun?
Evet, Orhan Veli, Garip’te çıkan şiirlerimiz yayınlandığı zaman çok sevinçliydi. Orhan’ın “Yazık Oldu Süleyman Efendiye” adlı şiiri birden bire çok meşhur oldu. Öyle ki hemen hemen her gün ya bir gazeteye ya da bir mizah dergisinde “Yazık Oldu Süleyman Efendiye” üzerinde ya doğrudan doğruya ya da onunla ilgili şakalı yazılar çıkıyordu. Ben Orhan’ı gördüğüm zaman elindeki gazeteyi sallayarak “bugün üç tane,” diyordu.
Senin Anadolu uygarlıklarına özel bir ilgin var. O nereden geliyor?
Hıfzı, bu sorunu bir İngiliz şairin sözleriyle yanıtlasam daha iyi olacak. Bu İngiliz şairi Auden, iki yıl önce öldü. Onun bir yazısı var. Bir şair nelerle ilgilenmeli, hangi konularda diye onları madde madde sırlamış. Orada çiçekçilikten balıkçılığa, hayvan yetiştirmekten matematiğe kadar bir yığın konu sıralamış. Bununla demek istiyor ki Auden, bir şairin merakları, ilgi alanları çok geniş olmalı. Eski Anadolu uygarlıkları benim ilgi alanlarım arasında. Bu merakların şiirde nasıl, ne zaman bir işe yaracağı belli olmaz. Bakarsın bir gün bir yerde mısra halinde görünüverir.
Peki bu uygarlıklardan en çok hangisini konu edindin şiirlerine? Sen kişisel olarak hangileriyle ilgilendin?
Ben şiirlerime Troya savaşıyla ilgili bazı masalları, Likya ile ilgili bazı mitosları ve bir de Hitit tarihiyle ilgili bazı olayları aldım.
HAFTANIN KİTAPLARI
DUVAR
Ahmet Şık, Bahadır Özgür, Ertuğrul Mavioğlu, Hakkı Özdal,
Timur Soykan
İleri Kitaplığı
Sedat Peker’in itiraf, ifşaat ve iddialarına ilişkin Türkiye İşçi Partisi Raporu. Bu kitap o tuğla çekilsin diye yazıldı. ‘Duvar’ İleri Kitaplığı’nın yayınıyla raflardaki yerini aldı.
İSTANBUL’DAN NE HABER
Aziz Nesin
Nesin Yayınları
“Bizde zengin olmanın pek çok yolu var. Ama bu yolların hiçbiri de çalışarak
zengin olmak değildir. Zaman zaman zengin olmanın modaları çıkar. "Nüfuz
ticareti" bunların en başında gelir. Siyasi nüfuzu olan biriyle kız alıp vererek
akraba olmak; iktidara alkış tutmak; hiçbir ilkesi olmamak; "partiden partiye
salla yemeni ... " Daha bisürü zengin olma yolu vardır. Günümüzde en yaygın
olanı, bir arsa sahibi olmaktır. Nerde "imar" yapılacağının kokusunu alıp da
orda ucuza arsa kapatmak, az kazançlı iş midir?” Nesin Yayınları ‘İstanbul’dan Ne Haber’ kitabında Aziz Nesin’in müthiş kalemiyle buluşturuyor okuru.
İRADENİN İYİMSERLİĞİ
2000’lerde Türkiye’de Kadınlar
Derleyen: Aksu Bora
İletişim Yayınları
İradenin İyimserliği, 2000’lerin Türkiye’sinde kadınların varoluş mücadelesini anlatıyor. Emek pratiklerinde, sanatta, sporda, sanal âlemde, milliyetçi ve muhafazakâr muhitlerde, edebiyatta, sinemada ve televizyon dizilerindeki temsillerinde ve feminist siyasi etkinliklerde... Kadınlar hakkında yazılan hikâyeler ve kendi hikâyelerini yaratan kadınların kitabı İletişim Yayınları etiketiyle raflarda.
FİNK
Murat Menteş
Alfa Yayınları
Murat Menteş’in ilk romanı ‘Dublörün Dilemması’ idi. ‘Korkma Ben Varım’ kitabıyla da Türkiye Yazarlar Birliği tarafından yılın romanı ödülüne layık görüldü. Menteş’in son romanı ise ‘Fink’. Gerçek bir yaşam hikayesinden oluşturulan kitap ilginç, savrulan bir adamın hikayesini anlatıyor.
EDEBİYAT ANILARDA YAŞAR
Refik Durbaş
Doğan Kitap
Refik Durbaş’ı ölüm yıl dönümünde ‘Edebiyat Anılarda Yaşar’ kitabıyla anıyoruz. Durbaş edebiyatın hazine sandığını açıyor. İnce Memed’den Bekçi Murtaza’ya roman kahramanları; Ahmet Mithat’tan Yaşar Kemal’e, Tevfik Fikret’ten Can Yücel’e yazarlar, şairler Cağaloğlu kaldırımlarında arz-ı endam edip aşk, tütün, alkol, yoksulluk, hüzün ve her şeye rağmen yaşama sevinci kokan hikayeler anlatıyor.
KİTAP KURTLARI NE OKUSUN?
1. Hayat Hanım, Ahmet Altan
2. Ne İçin Varsan Onun İçin Yaşa, Hikmet Anıl Öztekin
3. Efsun, Selahattin Demirtaş
4. Var mısın? Güçlü Bir Yaşam İçin Öneriler, Doğan Cüceloğlu
5. Kayıp Tanrılar Ülkesi, Ahmet Ümit