Yaşar Seyman
DEVRİMİN BAŞKENTİ ANKARA
Bu şehrin anlatıcısı Cumhuriyet…
Ruhu Cumhuriyet…
Bu şehir Cumhuriyet aşkıyla yazılır…
Bir bozkır kasabasından modern bir başkent yaratan Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarını sonsuz saygı ve şükranla anıyor, Ankara’nın başkent oluşunun 99. yılını kutluyorum.
Ahmet Haşim Ankara için ne diyor:
“Anadolu ortasında bugün bir hakikattir. Ağacın bitmediği, yaprağın açmadığı, kül rengi azim bir saha ortasında Ankara, şimdi büyük binalarının yüz binlerce gözleriyle şafaklara bakıyor.
Bu şehir güzel mi?
Şehirlerin güzelliği nedir? Manaları.
Ankara manaların en şaşaa darını taş ve toprağında taşımaktadır. Bu şehir güzel olmaktan ziyade düşündürücü, ümit ve kuvvet verici bir timsaldir.”
Halil İnalcık’ın “Atatürk ve Atatürkçülük” kitabında Atatürk Ankara’yı niçin başkent yaptığını şöyle açıklıyor:
“(…) Siyasi başkentimiz Anadolu’nun ortasında kalacaktır. Batı’nın Doğu’nun temsilcileri bizimle bu başkentte temas edeceklerdir. Bu başkentte her türlü diplomatik meseleler görüşülecektir. Bu başkentte memleketin iç ve dış politikası idare edilecektir. Bu başkentte milletin sinesinden doğan hükümet çalışacaktır…”
Yaylagüzeli bu topraklara kurulan başkent Ankara’da Cumhuriyet’in açık hava müzesi olarak yaşıyor…
Sonsuza değin yaşayacak…
Gelin birlikte gezelim…
En seçkinlerinden olan bilim yuvası ODTÜ’nin duvarında ‘Devrim,’ yazıyor.
Ulus Meydanı deyince yıllarca temizliği bile unutulan Atatürk Heykeli ihtişamıyla sizi karşılıyor.
Kurucu Meclis, Ankara Palas, İş Bankası, artık tarih olan Sümerbank, Merkez Bankası, Ziraat Bankası, Ankara Garı, Opera Binası, Cumhuriyet’in simgeleri olarak yaşamını sürdürüyorlar.
Muhteşem Ankara Palas’ı tasarlayan Mimar Kemalettin bakın ne diyor:
“Taşa, gönülden bir şey koymazsan, heykel olmaz, yapıya tarihin içinden bakmazsan, eser olmaz.”
CUMHURİYET’İN İLK PARKI GENÇLİK PARKI
Ankara’da ailece eğlenmeye, çocuklarını ödüllendirmeye götürdüğü lunaparkı ile unutulmaz bir sosyalleşme alanıydı.
Hele bir de oturduğunuz masa evlenme dairesi karşısında ise evlenen çiftler kemer biçimindeki köprüden yürüyerek geçerken, bir coşku bir alkış kıyameti kopardı.
Dönemin dillerden düşmeyen şarkısından adını alan Akasya Aile Bahçesi ışıkları gönlümde yürüyor.
“Yar yolunu kolladım
İpek mendil salladım
Ona çiçek yolladım
Akasyalar açarken”
Gençlik Parkı’nda bir Göl Gazinosu vardı ki efsane bir gazinoydu. Kimler sahne almadı ki; Zeki Müren, Müzeyyen Senar, Sevim Tuna, Behiye Aksoy, Neşe Can, Gönül Yazar… Türkiye’ye sesleriyle ses veren sahne sanatçılarının konserlerine ev sahipliği yapan ünlü Göl Gazinosu müziğin eğlence okuluydu.
İlk kez Zeki Müren’i dinlemeye gitmiştik.
Gençlik Parkı’nın da canına okudular. Ne lunapark, ne sandallar, ne duran gemi, ne mütevazı akrobatlar ile döne döne yaptıkları efsane gösterideki Jawa motorlar, ne de akarsuların başındaki heykeller-Acis ile Galatea. Hepsi anılarda kalmış, ne yazık ki günümüze taşınmamış ve yok edilmiş.
Gençlik Parkı’ndaki anılar kitaplarda, filmlerde, tiyatro sahnelerinde canlılığını sürdürürken ne acıdır ki yaşamda yok.
Oysa Gençlik Parkı şehrin neşe kaynağı idi…
Gençliği bu parkta geçmiş biri olarak neşeli birini anlatınca; “Lunapark gibi adam, dört mevsim dinle” derdim.
Anılarda kalan park oldu.
İKTİSADİ BAĞIMSIZLIK MÜZESİ
Açık hava müzesi içinde bir müze geziyorum…
Ankara’ya sevdalı biri olarak on yıl önce Ankara Palas’ta Ankara’yı ve geleceğini konuştuğumuz bir etkinlikte, “Ulus ve civarı Ankara’nın açık hava müzesidir” demiştim.
İş Bankası ilk genel müdürlük binasına, “İktisadi Bağımsızlık Müzesi”ni açarak büyük bir sanatsal zenginlikle Cumhuriyet tarihine ışık tuttu. Müze sizi girişinden itibaren tavanında İtalya’dan renkli vitrayı Hermes’li, büyüleyen atmosferli. Saatler aşan gezinin bitiminde görme ve ses yetiniz, bellek ve düş gücünüzün uzantısı ile müzeden ayrılıyorsunuz.
Her katı sizi Cumhuriyet tarihi içinde dolaştıran müze kurtuluş savaşı öncesi ve kurtuluş savaşı cepheleri, Mustafa Kemal Atatürk’ün yaşamın tüm alanlarına düş gücü ile yürümesi, çalışarak hedeflerini adım adım gerçekleştirmesi yansıyor.
Bu şehrin bir başka anlatıcısı da sanat…
O nedenle bu şehre en çok sanat yakışıyor.
Bu şehir genç kuşaklara sanatla aktarılmalı.
Sanattan daha kalıcı ne olabilir ki.
Atamızın da dediği gibi:
“Bir ulus sanattan ve sanatçıdan yoksunsa, tam bir hayata sahip olamaz.”
Her sanatçının yaratısı kendi mücevher kutusunun içinde saklı…
Yeter ki evrensel hedeflere ulaşmasını sağlayalım…
Ankara sanatın başkenti olmak için direniyor!..