Cumhuriyet’in 100.yılında

BİR CUMHURİYET AYDINININ ANILARI

“Türkiye’nin bugün karşılaştığı sorunlar, Birinci Cihan Savaşından sonra kesin olarak gerçekleştirmeyi göze aldığı toplum ve uygarlık devriminin tamamlanmadan kalması yüzünden, İkinci Cihan Savaşı sonrasında gelişen gerici güçlerin yarattığı sonuçlardır. Bu sorunların niteliğini kavramak için bu devrimin gelişimini, onu durduran güçlerin neler olduğunu anlamak gerekir.” Bu satırlar cumhuriyetin ilk kuşak aydınlarından Toplumbilimci Niyazi Berkes’e ait. Bu yıl Cumhuriyet’in 100.yılını kutlayacağız. Bu sayfanın okurları her hafta farklı konular çerçevesinde edebiyattan, bilime, siyasete, sanata uzanan geniş bir yelpazede farklı kitapları ele aldığımızı bilir. Bu yelpazeyi 100 yıllık cumhuriyeti anlamak, hangi toplumsal ve siyasal süreçlerden geçildiğini bilmek ve bugüne nasıl gelindiğini doğru analiz edebilmek için biraz genişleteceğiz. Okullarda okutulan tarih dersleri, genel tarih anlatısının dışında anılar ve biyografiler bize yol gösterecek. Bu kapsamda ele aldığımız ilk kitabımız; Niyazi Berkes’in yazdığı ‘Unutulan Yıllar’.Berkes’in diğer kitapları;‘Türkiye’de Çağdaşlaşma’, ‘Türkiye İktisat Tarihi’, ‘Arap Dünyasında İslamiyet, Milliyetçilik ve Sosyalizm’, ‘Asya Mektupları’, ‘Siyasi Partiler’, ‘200 Yıldır Neden Bocalıyoruz’, ‘Batıcılık, Ulusçuluk ve Toplumsal Devrimler’, ‘Türk Düşününde Batı Sorunu’, ‘Atatürk ve Devrimleri’, ‘Teokrasi ve Laiklik’.

1940’lı yıllarda Türkiye’de kaynatılan “cadı kazanı” sırasında ırkçı, turancı saldırılara uğrayan Niyazi Berkes 1952 yılında çok sevdiği ülkesinden ayrılmak zorunda kalır. Öğrencisi Ruşen Sezer’in bir araya getirdiği anılarında Berkes; gençlik yıllarının yanı sıra II. Dünya Savaşı’na giden süreci, savaş yıllarını, Milli Şef dönemini, ırkçılık, turancılık akımlarını, o dönemde akademide yaşananları, komünist avını, savaş sonrası Türkiye’yi anlatır. Peki tüm bunları okumak, II. Dünya Savaşı’nın dünyaya ve ülkemize ne tür sonuçları olduğunu bilmek ne işimize yarayacak? Berkes bu sorunun yanıtını kitabında veriyor. “Türkiye, o savaşa girmediği halde, o savaşın büyük sarsıntılarının dışında kalamamıştır. II. Dünya Savaşı yılları içinde, özellikle onun sonlarına doğru geçen olaylar bugünün kuşaklarına masal gibi gelir. Ne var ki, bugünkü duruma gelinmede bu masal gibi gözüken yılların payı büyüktür. Bugünün tarihsel belleğinin kapsamı içine girebilen İnönü’ler, Menderes’ler, Demirel’ler, AP, MSP, ya da MHP’ler yerden bitmiş mantarlar değil; 1940-1950 yıllarının koşullarının saçtığı tohumlardan bitmişlerdir.” Bu tohumların izlerini bugün de görmek mümkün.

Niyazi Berkes’in anılarını ve tüm bu tarihsel, siyasal süreci anlatmasında Akademisyen Ayhan Aktar’ın katkısı büyük. Onun önerisiyle Berkes masaya oturuyor, tavan arasında kalan notlarını yeniden gözden geçiriyor ve anılarını yazmaya kaldığı yerden devam ediyor. Söz konusu Türkiye’nin önde gelen ancak değeri yeterince bilinmemiş aydınlarından Niyazi Berkes olunca, Ayhan Aktar’la ‘Unutulan Yıllar’ kitabını konuşmak şart oldu. O döneme ilişkin merak ettiklerimizi Prof. Dr. Ayhan Aktar yanıtladı.

Niyazi Berkes’i anılarını yazması konusunda yüreklendiriyorsunuz ve bu sayede Türkiye’nin tarihsel-politik sürecine tanıklık ediyoruz. Niyazi Berkes’le nasıl tanıştınız?

1977 yılı Ekim ayında Sosyoloji Yüksek Lisans öğrencisi olarak Canterbury'deki Kent Üniversitesi'ne gittim. Üniversite bünyesindeki Keynes College'deki odama yerleştikten sonra benden önce gelmiş olan Türk öğrencilerle tanıştım. Biyokimya dalında Doktora öğrencisi Ali Kalaycıoğlu benim sosyolog olduğumu duyunca, "Biliyor musun, Prof. Niyazi Berkes buraya çok yakın olan Ashford'da yaşıyor" dedi. Çok şaşırmıştım. Çünkü ben Niyazi Bey'in Kanada, McGill Üniversitesi’nde çalıştığını zannediyordum. Meğer McGill'den emekli olup eşi Jenny Hanım'ın memleketi olan İngiltere'ye yerleşmiş. Daha sonra Ali Kalaycıoğlu ile birlikte Niyazi Bey'i ziyaret ettik. Hoca, çok memnun oldu. Böylece dostluğumuz başladı. Kendisini en az iki haftada bir ziyaret ederdim. Saatlerce sohbet ederdik. Hatta birkaç defa lafı bağlayamadığımız ve biraz da viskiyi fazla kaçırdığımız için, gece son treni kaçırmıştım. Berkes'in evinde kalmıştım. Ben 1979'da İstanbul'a dönmüş ve 1980 Şubat ayında Prof. Mübeccel Kıray'ın yanında asistan olarak çalışmaya başlamıştım. Mübeccel Hanım da Niyazi Bey'in Ankara DTCF'den öğrencisiydi. Ben Türkiye'ye döndükten sonra mektuplaşmaya başladık. Bana anlattığı hikâyelerin ve tanıklıklarının kaybolması hepimiz için bir kayıp olacaktı. Bu nedenle mektuplarımda "Hocam anılarınızı yazsanız, ne iyi olur" temasını işlemeğe başladım. Galiba onu ikna ettim ki yazmaya ve önceden yazdıklarını toparlamaya başladı. Böylece, Unutulan Yıllar kitabı ortaya çıktı. Hoca'nın McGill'den eski öğrencisi rahmetli Ruşen Sezer de kitabın editörlüğünü üstlendi ve çok iyi bir iş çıkardı.

Berkes’in Türk siyasal ve toplumsal yaşamı içinde nasıl bir önemi var ve anılarını yazması neden önemliydi?

Niyazi Berkes, Chicago Üniversitesi’nde yaptığı doktorayı tamamlayıp Ankara DTCF Sosyoloji Bölümü’nde çalışmaya başladığı zaman daha II. Dünya Savaşı çıkmamıştır. Ama onun Ankara macerası daha önceden, 1932 yılında başlar. Kendisi İstanbul Üniversitesi, Felsefe Bölümü mezunu olduğu halde, bırakın üniversiteye asistan olmayı lisede öğretmen bile olamaz. Kadro yoktur. Arkadaşları CHP'den torpil bulmasını isterler, ama Niyazi Bey'in Türk siyasi eliti ile bir tanışıklığı yoktur. Niyazi Bey, aslen Kıbrıslıdır. "Torpilsizlik" nedeniyle İstanbul'daki özel liselerde saat ücretli tarih öğretmeni olur. O sırada bir hanım arkadaşının dayısı olan CHP Çanakkale Mebusu Ziya Gevher Etili, Ankara Halkevleri Genel Merkezi’ne yönetici olarak atanır. Arkadaşı sayesinde, Ziya Gevher Bey'e ulaşır ve onun torpili ile çalışmaya başlar. Anıların en komik bölümü, günümüzde Resim Heykel Müzesi olarak kullanılan binayı Ziya Gevher Bey, Berkes'e gezdirirken köylü kılıklı bir adamın binadan içeri girmiş olmasıdır. Ziya Gevher Bey, buna çok sinirlenir ve bağırıp çağırarak adamı kovar. Zavallı adam, tiyatro bileti almaya gelmiştir! Niyazi Bey, Halkevleri Genel Merkezi’nin siyaseten bir zıplama tahtası olarak kullanıldığını kısa zamanda anlar ve Halkevlerini "Halkın evi" olarak görmenin bir hata olduğunu kabul eder. Hele Berkes'in "golf pantolonlu köycüler" olarak isimlendirdiği ekiple Ankara yakınlarındaki Mamak, Kutludüğün Köyü'ne yaptıkları günlük gezi de çok eğlencelidir.

İCAT EDİLEN KOMÜNİZM TEHLİKESİ

Chicago Üniversitesi’ndeki doktoradan sonra, 1939'da Niyasi Berkes DTCF'ye sosyoloji doçenti olarak Ankara'ya döner. Berkes ve arkadaşlarının II. Dünya Savaşı’nın bitiminden sonra yaşadıkları Türkiye'nin duygusal olarak Alman yanlısı ve Rusya düşmanı bir siyasi konumdan, savaş sonrasında oluşan Truman Doktrini’ne göre ABD yanlısı bir siyasal konuma geçişinin tarihidir. Milli Şef İnönü, önce 1944'te Türkçü/Turancı olarak bilinen kişileri hapse tıkarak yargılatmış ve sonra da olmayan bir "komünizm tehlikesi" icat edilerek DTCF'deki solcu öğretim üyeleri açığa alınmış ve onlara karşı bir cadı kazanı kaynatılmıştır. Sözde Rus yanlısı Tan gazetesinin 'yerli ve milli' öğrenciler tarafından basılması da aynı operasyonun bir alt sürecidir. Bu bakımdan Berkes'in anıları çok değerlidir. Bu nedenle, bugün kendini "çağdaş ve ilerici" gören kesimin Milli Şef İnönü'nün tek adam rejimini göklere çıkartmasını anlamak benim için biraz zor.

NEDEN UNUTULAN YILLAR?

Berkes’in kitabının adı neden ‘Unutulan Yıllar’? Kitabına bu adı vermekle bize ne anlatmak istiyor olabilir?

Berkes, özel sohbetlerinde de Türk siyasetinin 1944 sonrası makas değiştirmesini çok anlatırdı. Çünkü bu sürecin mağduru olmuştu. 1945 sonrası çok partili siyasi hayatın as elemanları olarak bilinen kişilerin, 4 Aralık 1945 tarihli Tan baskınına katılmış olmaları anlamlıdır. Örneğin Tan matbaasını yakıp yıkan öğrencilerden Süleyman Demirel (AP-DYP kurucusu, Başbakan), Turgut Özal (ANAP kurucusu, Başbakan), İlhan Selçuk, Orhan Birgit (Cumhuriyet gazetesi yazarları), Altemur Kılıç (MHP milletvekili), Ali İhsan Göğüş (CHP, sonra AP Bakanı) gibi kişiler 'yerli ve milli' hissiyata sahip olduklarından bu devlet terörü eyleminde birlikte yer alabilmişlerdir. Kitabın başlığının, bu dönemin Türk sağının as elemanlarının Milli Şef Rejimi altında siyasi kimliklerini kazandıklarının artık söz konusu edilmemesi nedeniyle ortaya çıktığını sanıyorum. Berkes'in anıları bir yandan hem kişisel ve hem de yaşanan dönemin toplumsal ve siyasal boyutlarını tartıştığı için akademik bir metindir. Bu insanlar daha sonraki yıllarda gelen Soğuk Savaş ve 'Komünizmle Mücadele' dönemlerinde neden sivrildiler, çünkü Milli Şef Dönemi’nin siyasi hassasiyetlerini sürdürdüler de ondan. Berkes bu duruma dikkat çekmek istiyor. O yılları hatırlamamızı istiyor.

Niyazi Berkes’in anılarında turancılığın bu topraklarda nasıl yayıldığını, bunun yeşermesindeki politik süreci okuyoruz. Türkiye’de milliyetçiliğin yükselmesiyle Nazi Almanyası arasında nasıl bir bağlantı var?

Unutmamamız gereken bir şey var, o da şu: Osmanlı devleti I. Dünya Savaşı’nda Almanya ile müttefikti. O dönemde, genç subay olan kişiler Almanlarla birlikte savaştılar. Daha sonra kurulan genç cumhuriyet rejiminde yönetici oldular. Silah arkadaşlığı önemli bir ilişkidir. Silah arkadaşlığı tarafları etkiler ve kolay göz ardı edilecek bir şey değildir. Hiç tesadüf değildir ki Hitler rejimi, Ankara'ya büyükelçi olarak Franz von Papen'i yollar. Binbaşı von Papen, Yıldırım Orduları denen askeri örgütlenmenin kurmay başkanıdır. Filistin cephesinde Osmanlı subayları ile birlikte savaşmıştır. Tamam, Turancılığın tarihi 1914'ten önceye dayanır ama Alman-Osmanlı ittifakının bir boyutu da Kafkasya'nın Ruslardan alınması ve yeni fethedilecek topraklarda Osmanlı'ya bağımlı devletçikler kurulmasıdır. Ziya Gökalp ve arkadaşları 1914 öncesinde Turancı fikriyatı geliştirirken belki Almanya'dan esinlenmediler ama hayallerini gerçekleştirmek için Alman altınlarına ve silahlarına ihtiyaçları vardı.

NAZİ ALMANYASI’NIN UYDUSU; TÜRKİYE

II. Dünya Savaşı sırasında Nazi orduları Sovyet topraklarında her şeyi yakıp yıkarak ilerlerken Ankara'da bayram havası esiyordu. Osmanlı-Türk siyasetinin dış politikadaki temel ekseni 'Moskof karşıtlığı' olarak tanımlanabilir. Bu nedenle Milli Şef Dönemi’nin çok sık tekrarlanan sloganı 'İngilizlerle müttefikiz, ama Almanlarla dostuz' lafıdır. Almanya ile dostluk aslında çok sıkı bir dostluk ve hatta 'akrabalık' düzeyinde bir yakınlıktır. Unutmayalım ki 1930'lardan itibaren Türkiye Nazi Almanya'sının ekonomik bakımdan uydusu da olmuştur.

Berkes'in anılarında nefis bir bölüm var: Temmuz 1943'te Berkes bazı seçkin Ankara Üniversitesi öğretim üyeleri ile birlikte 'Üniversite Haftası' toplantısı için Hatay yolundadır. Hataylılara laiklik üzerine konferans verecektir. Tren Kayseri'de iki saat durmak zorunda kalır, Berkes, Muzaffer Şerif ve Pertev Naili Boratav da Kayseri Şehir Kulübüne gidip masayı donatırlar. Fonda Ankara radyosu alaturka çalmaktadır. Birden yayın kesilir ve İtalya'nın 'kayıtsız şartsız teslim olduğu haberi' verilir (8 Eylül 1943). Trene geri döndüklerinde bu önemli haberi verirler, üniversite hocalarının çok morali bozulur. Kimse inanmaz, Rektör Şevket Aziz Kansu haberi şaka zanneder. Hocalarımız, faşizmin yenilmezliğine inanırlar. Ama savaşı Almanya-İtalya cephesi kaybeder. Sovyet Rusya, ABD ve İngiltere kazanır. Ankara'nın en büyük korkusu olan Moskoflar savaşın galibidir. Milli Şef için artık tek çare kendini ABD-İngiltere blokuna doğru kaydırmaktır. İşte bu makas değişimi sırasında CHP'nin bugün 'çağdaş ve ilerici' olarak görülen her kurum ve politikası darbe alır veya ortadan kalkar. CHP devleti kendi Turancı fikriyatının takipçisi olan Turancı gençleri hapse atıp yargılar, kaliteli öğretim üyeleri DTCF'de toplanmıştır, onlar da komünist ilan edilir ve takibata uğrarlar. Tan gazetesinin bir devlet destekli terör eylemi ile tahribi basın özgürlüğünün tarihin çöplüğüne atılması ile sonuçlanır. Evet, Türkiye demokratik rejime geçer, ama nasıl bir demokrasi? Dışı seni ve içi de beni yakan bir demokratik rejim kurulur.

‘EN YERLİ VE EN MİLLİ’ OLANIN SEÇİMİ

Ülkesine, ülkesinin insanına yabancılaşan aydınlardan söz ediyor Berkes. Yurtdışına gidip iyi eğitim alan fakat ülkeye dönünce ilk fırsatta milletvekili olmaya çalışan insanlar… Anılarında Milli Şef dönemindeki aydınların korkusunu anlatıyor. “Böyle korku süren bir toplumda sözde aydın denen adam sadece nemelazım adamı olur” diyor. Bugün de nemelazım aydınlar var mı sizce?

Gerçekçi olalım, her zaman ve her toplumda 'nemelazım adamları' vardır. Bu Türklere mahsus bir özellik değil. Siyasal baskılar arttığı zaman, bir eleştirel düşünceyi ortaya koymak büyük bir günah sayıldığı zaman 'nemelazım' diyen insanların sayısı da artar. Yakında seçim dolayısıyla milletvekilleri listeleri açıklanacak, orada da birçok eyyamcı kişi bulunacak. Bu normaldir. Ayrıca, gelecek dönemde yargılanma korkusu taşıyan birçok eski devlet memuru 'milletvekili olayım da dokunulmazlık kazanayım' kaygısıyla listelere girmeye çalışacak. Bu nedenle, Berkes Türkiye'de insanına yabancılaşan aydınların varlığını dile getirmekle haklıdır, ama günümüzde işin rengi bir miktar daha değişik. 14 Mayıs seçimlerinde yabancılaşmış aydınların seçim mücadelesi değil, 'en yerli ve de en milli' olan ve geçtiğimiz yıllarda yapılan tartışmalı birçok icraatta idari sorumluluk taşımış kişilerin listeye girme mücadelesi içinde olacağını tahmin ediyorum. Yaşayıp göreceğiz.

Haftanın Kitapları

Dad

Selahattin Demirtaş

Dipnot Yayınları

Alınteri

Jorge Amado

Çeviren: Şehsuvar Adil

Sel Yayıncılık

Tek İnsanın Değeri

Haldun Taner

Yapı Kredi Yayınları

Boğaziçi’nin Büyülü Sesi

Denizkızı Eftalya

Bilen Işıktaş

İletişim Yayınları

Türkiye’de Çağdaşlaşma

Niyazi Berkes

Yapı Kredi Yayınları

Aydınlıkta Saklanıyorum

Murat Uğurlu

Everest Yayınları

Çocuk ve Gençlik Kitapları

Kampa Gidiyoruz

Cem Akaş

Mundi Kitap

Abigail

Magda Szabó

Doğan Kardeş

Ben’in Gemisi

Pieter Koolwijk

Can Çocuk

Şu Benim Kararsız Hayatım

Jessica Brody

Remzi Kitabevi

Deli Nehir

Rodman Philbrick

Günışığı Yayınları

Okyanusun Kızı

Rick Riordan

Doğan Çocuk

Çok Satanlar

  1. Çalınan Dikkat - Neden Odaklanamıyoruz? Johann Hari

İnsanlığımı Yitirirken, Osamu Dazai

Gece Yarısı Kütüphanesi, Matt Haig

Botter Apartmanı, Ayşe Övür

Atomik Alışkanlıklar, James Clear

Türklerin Tarihi, İlber Ortaylı

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eda Yılmayan Arşivi