Mert Yılmaz
BÜYÜK SORUN KAPIDA
Dün, 2022 yılının son Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısı gerçekleştirilse de gözler 2023 yılı için açıklanacak olan asgari ücrette idi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2023 yılı için net asgari ücretin 8,500 TL olarak belirlendiğini açıkladı.
2022 yılı başında 4,253 TL olarak belirlenen, enflasyonda yaşanan hızlı yükseliş sonrasında yıllar sonra temmuz ayında revizyon ihtiyacı doğan ve 5,500 TL’ye yükseltilen asgari ücrette yıllık yaklaşık %100 artış yaşandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarının içinde benim için en dikkat çekici nokta gerek görülürse bir ara düzeltmenin yapılabileceği mesajı idi.
Açıklanan asgari ücretin ardından tartışmalar devam edecek. Çalışan kesim beklentilerinin karşılanmadığını, işveren kesimi ise işverene maliyetinin yüksekliği üzerinden konuya yaklaşacaklar. Her iki tarafın da kendince haklı olduğu noktalar elbette var.
MERKEZ BANKASI
Araya TCMB PPK toplantısını da sıkıştıralım.
TCMB olmadan olmaz.
Toplantıda faiz oranı %9 seviyesinde sabit bırakıldı. Beklenen oldu diyebiliriz. Zaten bir önceki ay yapılan toplantının ardından yayımlanan metinde faiz indirim döngüsüne ara verildiği mesajı net biçimde yer almıştı. Önümüzdeki dönemde Merkez Bankası’nın faiz oranlarında bir değişikliğe gitmeyeceğini düşünüyorum.
EYT
Toplumun yine büyük bir bölümünü ilgilendiren bir başlık daha var. EYT.
Emeklilikte Yaşa Takılanlar olarak adlandırılan ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Bilgin’in yaklaşık 1,5 milyon kişi olarak ifade ettiği büyük bir kitle. Seçime bu kadar az süre kalmışken içlerinde benim de olduğum bu geniş kitle kararı bekliyor. Kamuoyundaki genel beklenti yeni yıl öncesinde gerekli düzenlemenin yapılacağı yönünde olsa da işaretler yeni yıla kalacağını gösteriyor.
Burada önemli bir konuya değinmek istiyorum.
Konu gündemde olduğundan beri Türkiye’nin önemli sanayi şehirlerinde çok sayıda iş insanı ile bir araya gelip sohbet etme, toplantı yapma imkanım oldu.
İşveren kesiminin bir konuda önemli bir tedirginliği var. Düzenleme sonrasında emekliliğe hak kazanan çalışanların önemli bir bölümünün işi bırakması, başka bir işyerine gitmesi hatta yaşam koşullarındaki zorluklar nedeni ile büyükşehirlerden memleketlerine gitmeleri gibi bir riskten söz ediliyor.
Bahse konu insanların önemli bir kısmı mavi yakalı.
Uzun yıllardır aynı şirkette çalışan ve emekliliğini bekleyen insanlar var. Elbette ki; hakkını aldıktan sonra herkes kendi yolunu kendisi çizecektir. Ancak Türkiye’nin çok büyük ölçekli şirketlerinden birinde rutin olarak yaptığımız aylık toplantıda da bu konu gündeme gelince yaklaşık 200 çalışanın bu durumda olduğu söylendi. Bu insanların büyük kısmının işten ayrılması durumunda üretimin, anlaşması yapılmış ihracatın aksaması gibi şirkete hem maddi hem manevi zarar verebilecek bir durumun oluşması ihtimali var. Konu devlet ve işveren tarafından iyi yönetilmez ise bunun Türkiye’nin üretimine, ihracatına ve dolayısı ile büyümesine negatif etki etme riski var.
Bu konu uzun yıllardır gündemde. Seçim yaklaşınca sorunun çözümüne yönelik adımlar atılmaya başlandı. Ancak görünen o ki; yine bir plan program çerçevesinde yapılmıyor. Emekliliğe hak kazanan insanların çalışmaya devam etmeleri dolayısı ile üretim çarklarının dönmesi için bazı teşviklerin hatta düzenlemelerin de planlanması bence daha doğru olur.
Ve tabi ki sorunun temelinde uzun yıllardır dile getirdiğimiz ama pek de karşılık bulamadığımız eğitim sistemi var. Meslek liselerinin kapatılması, sayıları hızla artan üniversiteler bugün reel sektörde mavi yakalı çalışan bulma konusunda en önemli sorunlardan biri haline geldi. Benzer bir sorunun tarım sektöründe de yaşandığı o tarafta göçmenler ile bir nebze işlerin yürütüldüğü söylense de Türkiye’yi bence bu konuda ciddi bir risk altında.
Acele ederek ama planlı bir biçimde bu ülke tekrar mavi yakalı insan yetiştirmeye yönelmeli.
Bir son başlık da EYT düzenlemesi ile işten ayrılacak çalışanlara ödenecek kıdem tazminatı ile ilgili şirketlere verilmesi planlanan KGF kredisi ile ilgili.
Gerçekten anlayamıyorum.
Şirketler her yıl bilançolarında “Kıdem Tazminatı Karşılığı” ayırıyorlar ve bu ayırdıkları tutarı da vergiden düşüyorlar. Şimdi ise devletten kamu bankaları aracılığı ile kredi talepleri var hem de düşük faizli. Gerekçe ise EYT düzenlemesi sonrasında işten ayrılacak çalışanlarının tazminatlarının ödenecek olması.
Yahu yıllarca bu karşılığı ayırdınız ve bunu vergiden düştünüz.
Bir başka ifade ile devletin kasasına daha az para girdi. Şimdi neden devlet yardım etsin ki? Pek çok işveren diyor ki; “Bizim kasamızda öyle bir para yok” Ben de soruyorum. Neden yok? Neden ayırmadınız? O karşılığı kasasında tutan işverenin suçu, günahı ne?
Türkiye kıt kaynakla iş üretmeye çalışan bir ülke. Dolayısı ile üretime, istihdama, esnafa, çiftçiye verilmesi gereken kredi yine mi işverene aktarılacak?