Kaya Türkmen
Brahms ve “Mutlak Müzik”
Johannes Brahms (1833–1897) romantik dönemin dev bestecilerinin belki de en büyüğü.
Hamburg’da çok mütevazı bir ailede dünyaya gelen Brahms, çocuk yaşta piyanoda “harika çocuk” olduğunu gösterdi. Babası Johann Jakob Brahms, Hamburg operasında kontrbas çalardı. Oğlunun yeteneğini fark ederek ona müzik eğitimi alması için destek oldu. Ailesine maddi katkı sağlamak için çalışmak zorunda olan Brahms, öncülü olan bazı talihli besteciler gibi kilise veya katedral korolarında değil, ancak üçüncü sınıf meyhaneler, dans salonları ve genelev gibi yerlerde iş buluyordu. Ama iş işti ve Brahms buralarda başta dans müziği olmak üzere çok geniş bir yelpazeye yayılan müzik türleriyle haşır neşir oldu.
Bu zorlu ortamların Brahms'ın teknik becerilerini geliştirse de ruhunda derin izler bıraktığı söylenir.
Brahms’ın kariyerindeki en büyük dönüm noktalarından biri, 1853 yılında Robert ve Clara Schumann ile tanışması oldu. Brahms, Robert Schumann'a kendi eserlerini çaldığında Schumann, genç Brahms’ı “gerçek bir deha” olarak tanımladı ve halk tarafından tanınmasını sağlayan makaleler kaleme aldı. Schumann'ın Brahms hakkındaki övgüleri, genç bestecinin kariyerinin hızla yükselmesini sağladı.
Ancak Schumann’ın akıl sağlığının bozulup intihar girişiminde bulunması ve ardından akıl hastanesine kapatılması, Brahms’ın hayatında büyük bir duygusal yük oluşturdu. Clara Schumann ile Brahms arasında derin bir bağ gelişti. Brahms, kendinden 14 yaş büyük Clara’ya olan sevgisini hiçbir zaman açıkça ifade etmese de, bu ilişki onun hem kişisel yaşamında hem de müziğinde önemli bir yer tuttu.
Klasik Formlara Bağlılık
Brahms, romantik çağda yaşamasına rağmen, klasik form ve tekniklere derin bir bağlılık gösterdi. Bu tutumu nedeniyle dönemin bazı eleştirmenleri tarafından "geçmişe bağlı" olarak eleştirildi. Ancak Brahms, geleneksel formları kullanarak duygusal derinliği ve yenilikçi armonileri birleştirerek eserlerinde benzersiz bir tarz yarattı.
Büyük Alman piyanist ve orkestra şefi Hans von Bülov, Bach, Beethoven ve Brahms’tan üç B’ler diye övgüyle sözediyor, Brahms da bunu büyük bir iltifat olarak kabul ediyordu. Ama bu iltifat aynı zamanda çok büyük bir sorumluluk yüklüyordu. O kadar ki Alman/Avusturya müzik geleneğini hakkıyla devam ettirebilmek için 1862 yılında Viyana’ya yerleşme yolunu seçti.
Hayatı boyunca mükemmeliyetçi bir besteci olarak tanındı Brahms. Bir eseri yayınlamadan önce defalarca gözden geçirir ve en ufak bir eksiklik görürse yıllarca üzerinde çalışmaya devam ederdi. İlk senfonisini tamamlaması tam 20 yıl sürdü! 43 yaşındaydı. 35 yaşında ölen Mozart geride kırkbiri senfoni olmak üzere 600’ün üzerinde eser bırakmıştı. 64 yıl yaşayan Brahms’ın 200-250 civarında olduğu düşünülen eserlerinin göreceli azlığı, onun mükemmeliyetçiliğinin bir sonucudur. Ancak yazdığı her eser, klasik müzik repertuarının en değerli parçaları arasına girmeyi başarmıştır.
Birinci senfoniyi dinlediğimizde Beethoven’in 9. Senfonisinin “Neşeye Övgü” temasını duyarız. Zaten bu eser çoğu zaman "Beethoven’in 10. Senfonisi" olarak da anılır. Rivayete göre, Brahms bir arkadaşına, "Beethoven’ın ayak seslerini duyuyorum ve bu beni korkutuyor" demiştir. Bu ifade, onun Beethoven geleneğini devam ettirme konusundaki sorumluluk duygusunu gösterir.
Brahms’ın birbirinden güçlü besteleri içinde dört senfonisi, Joseph Haydn’in bir teması üzerine çeşitlemeleri, iki piyano konçertosu, keman konçertosu, oda müziği eserleri ve Alman Requiem’i yer alır.
Brahms’ın en çarpıcı eserlerinden biri, “Ein deutsches Requiem” (Alman Requiem)’dir. Bu eser, annesinin ölümü ve Robert Schumann’ın kaybının etkisiyle yazılmıştır. Brahms’ın yalnızca müzikal değil, aynı zamanda insani ve felsefi bakış açısını da yansıtan olağanüstü bir eserdir. Ölüm teması üzerine bu kadar teselli edici ve umut verici bir eser yazabilmesi, onun derin sanatsal ve duygusal anlayışını gösterir. Almanca yazılmış olması, halkın metni anlamasını sağlamış ve Brahms’ın evrensel mesajını güçlendirmiştir.
Mutlak müzik
Brahms'ın savunduğu "mutlak müzik", müziğin kendi içinde bir değeri ve anlamı olduğu fikrine dayanır. Bu kavram, müziğin herhangi bir dış temaya, metne, hikâyeye veya programa ihtiyaç duymaksızın tamamen seslerin düzenlenişinden doğan bir sanatsal bütünlük taşıması gerektiğini ifade eder. Diğer bir ifadeyle, mutlak müzik, müziği sadece müzik olarak değerlendiren bir anlayıştır.
Mutlak müzik “programlı müzik” anlayışıyla karşıt bir kavramdır. Programlı müzik, dinleyiciye belli bir hikâye, olay veya dışsal bir kavramı anlatmayı amaçlayan müzik türüdür. Örneğin, Franz Liszt, Richard Strauss ve daha birçok bestecinin eserlerinde sıkça görülen “senfonik şiir” türü, programlı müziğin bir örneğidir. Bu tür eserler, genellikle bir metinle, başlıkla veya açıklayıcı bir hikaye ile bağlantılıdır. Müzikte hikâye anlatıcılığını ve atmosfer yaratmayı birleştiren eserlerdir.
Brahms ise bu yaklaşıma mesafeli durmuş ve müziğin, anlatılardan bağımsız olarak dinleyicinin ruhunda ve zihninde kendi duygusal ve estetik etkisini yaratabileceğine inanmıştır. Bir başlık ya da hikâyeden çok, müziğin formuna ve içsel tutarlılığına odaklanır. Brahms’ın eserleri, derin bir duygusallık taşımalarına rağmen, müzik dışındaki temalara veya anlatılara dayandırılmamıştır.
Mutlak müzik anlayışı Brahms’ı zaman zaman çağdaşlarıyla karşı karşıya getirmiştir. Özellikle Richard Wagner ve Franz Liszt gibi besteciler, müziğin dışsal bir anlam taşıması gerektiğini savunarak programlı müziği öne çıkarmışlardır. Wagner’in "Sanat ve Devrim" yazılarında, Brahms gibi mutlak müzik savunucularını "eski moda" olarak eleştirdiği bilinir. Brahms ise bu eleştirilere aldırış etmeden, müziğin içsel tutarlılığına ve formuna odaklanmayı sürdürmüştür.
Son Yılları
Brahms, hayatının son yıllarında giderek içine kapanmış ve Viyana’daki küçük evinde sakin bir yaşam sürmüştür. En yakın arkadaşları Clara Schumann ve Joseph Joachim’in ölümü onu derinden etkilemiştir. 1897 yılında karaciğer kanseri nedeniyle hayata veda ettiğinde, ardında zengin bir müzikal miras bırakmıştır.
Dinleme önerisi: Opus 77, Re majör Keman Konçertosu. Jasha Heifetz (keman) ve Fritz Reiner yönetiminde Şikago Senfoni Orkestrası (1955)
Op. 68, do minör 1 numaralı senfoni.
Claudio Abbado, Berlin Filarmoni Orkestrası (1997)