Mert Yılmaz
“Benden bu kadar” mesajı
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) yılın son Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında, piyasa beklentilerinin üzerinde bir faiz artışı yaparak yüzde 15 seviyesinde olan politika faizini yüzde 17’ye yükseltti.
Öncelikle belirtmekte fayda var. Piyasa beklentisinin de üzerinde yapılan bu faiz artışı, TCMB kredibilitesi açısından son derece olumlu. TCMB’nin enflasyon ile mücadele konusunda kararlığını göstermesi, önümüzdeki döneme ilişkin beklentileri yönetebilmesi açısından atılan adım doğru. Bir adım. Piyasada geçtiğimiz toplantıda yapılan 475 baz puanlık faiz artışının bir izin ile yapıldığı ve bir kerelik olduğu, devamının gel(e)meyeceği yönünde de görüşler de vardı. TCMB’nin rasyonel politikaları uygulayacağını, koşullar neyi gerektiriyorsa o kararları alacağını, alabileceğini göstermesi açısından da önemli.
Kasım ayı itibari ile yüzde 14 seviyesini aşan enflasyon maalesef henüz en yüksek seviyeyi görmedi. Ters baz etkisi nedeni ile 2021 yılının ilk çeyreğinde yüzde 16 seviyelerine yaklaşan bir enflasyon göreceğiz. Sanırım TCMB, enflasyonun yükseliş sürecinde olduğu yılın ilk çeyreğinde her toplantıda daha küçük adımlarla faiz artırımlarına devam etmektense önden yüklemeli bir faiz artışını tercih etti.
Bugün gelinen noktada enflasyon 2021 yılı içinde yüzde 16 seviyesine de yükselse yatırımcı bir reel getiri elde edecek. 2021 yılının ilk çeyreğinin sonrasında düşüşe geçecek olan enflasyon ise yatırımcıya daha yüksek bir reel getiri sunacak. Gazete Pencere aracılığı ile bir kez daha finansal okuryazarlığa katkıda bulunalım. Enflasyon oranının düşmesi, fiyatların düşmesi demek değildir, fiyatlardaki artış hızının yavaşlaması demektir.
Bence TCMB yılın son toplantısında aldığı kararla faiz artırım sürecini (iç ve dış koşullarda öngörülmeyen bir gelişme olmayacağı varsayımı ile) sonlandırdı. “Benden bu kadar” diyerek topu başta ekonomi yönetimi olmak üzere diğer paydaşlara attı.
Türkiye ekonomisinin bugün içinde bulunduğu sorunların sadece bir kişi ya da kurum tarafından çözülmesini beklemek hem gerçekçi değil hem de haksızlık. Türkiye bu sıkıntılı sürece bir günde ve bir yanlış kararla gelmedi. TCMB üzerine düşeni yaptı. Şimdi eylem zamanı, reform zamanı. Yapısal sorunlarımızın çözümüne yönelik adımları atmaya başlamanın zamanı. Geçtiğimiz hafta da yazmıştım; piyasalar söylemden eyleme geçilmesini bekliyorlar. Eyleme geçilmeden iyimserliğin kalıcı hale gelme olasılığı zaman içinde zayıflayacaktır. Reform paketinin beklentileri karşılaması şart. Dağ fare doğurmamalı.
Diğer taraftan konuya yaklaştığımızda elbette ki bu kadar yüksek bir faizin ekonomiye vereceği zararlar var. Öncelikle şunun altını çizelim. Türkiye’de yüksek olan faiz değil, enflasyon. Enflasyon kalıcı olarak düşerse faizler de gerilemeye başlayacaktır.
TCMB açısından öncelik, döviz kurlarındaki stabilizayonu sağlamak. Kur stabilizasyonu neden bu kadar önemli? Çünkü kur geçişkenliğini gördük. Fiyatlama davranışındaki bozulmayı yaşadık. Türkiye ekonomisi, ithalata bağımlılığı hala çok yüksek bir ülke. Kurlarda yaşanan yükseliş maliyetlere yansıyor. Bugün ÜFE’nin yüzde 23, TÜFE’nin yüzde 14’ler düzeyinde olması zaten net biçimde ülkemizde bir maliyet enflasyonu yaşandığını gösteriyor.
Bir diğer yanlışlık; Türkiye’de ekonominin iyi veya kötü olduğuna sadece döviz kurlarına bakılarak karar veriliyor. Döviz kurları düşük ise ülkenin hiçbir sorunu yokmuş gibi kurlar yüksek ise dünya yıkılmış altında kalmışız gibi yaşıyoruz.
Türkiye’nin ekonomik sorunları keşke sadece faiz ile çözülebilecek kadar kolay olsaydı. Türkiye ekonomisinin sorunların temelinde ekonomi dışında pek çok unsur var. Öyle olmasa Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Elvan’ın STK’larla yaptığı toplantılara Adalet Bakanı Sayın Gül katılmazdı. Öyle olmasa piyasa “Hukuk Reformu” söylemini bu kadar coşku ile karşılamazdı.