Bahattin Yücel
Barış
Türkiye tarihinin en ağır ekonomik bunalımlarından birini yaşıyor. Gelir dağılımındaki eşitsizliği tırmandıran, sözde antienflasyonist maliye politikası bunalımın bedelini yoksullaşan kitlelere ödetiyor.
Bilinçli olarak yandaşlara aktarılan, döviz kaynaklarının uygun hesaplamalarla liraya çevrilmesi sonucunda, görülmedik ölçüde servet transferlerine tanık olunuyor. Yetmezmiş gibi belirli şirketler pervasızca kayırılıyorlar. Adrese teslim ihale ve gelir taahhütlerine yapılan astronomik ödemeler, ekonomik dengeleri alt üst ediyor.
İktidar; emekçiler ve emeklilerden kısarak, onların insanca yaşamalarına olanak vermeyen bir ücretleme politikasında ısrarcı. Enflasyonu indirmek için ücretleri baskılıyor.
Çarpıklığı kamuoyundan gizlemek amacıyla yararlandıkları en etkin kurum TÜİK. Gerçek dışı oranlarla enflasyonu düşürmek için değil, çalışanların ve emeklilerin maaşlarını düşürmek amacıyla kullanılıyor. Çarpıcı bir örnek; 2002 yılında asgari ücretin 4,8 katı olan kıdem tazminatının 2024 yılında 1,8 katına düşmesi.
Muhalefet başta yolsuzluklar, hemen her kural dışı uygulamayı sürekli dile getiriyor. Ellerinden geldiğince muhalif kanallarda çarpıcı örnekler veriyorlar. Milletvekilleri sosyal medyada oldukça etkinler. Haklarını inkâr etmeyelim, çok sayıda soru önergesi vererek muhalefet görevlerini yaptıklarına inanıyorlar.
Köklü hiçbir değişim içermeyen eleştirilerin ve yukarıda özetlenen çalışmaların toplumda etkili olduğunu söylemek çok güç. Bu yüzden son anketlerde, geleceğin daha kötü olacağına inananların oranları yüzde 26,1’e yükseliyor. İktidar, ekonomideki kötü gidişi dengelemek yerine, emeği ucuzlatarak ekonomiyi düzelteceğini sanıyor.
Muhalefet kötü gidişi vurgularken, nasıl düzeltileceğine ilişkin somut ve anlaşılabilir bir program ile seçmeni henüz etkilemekten uzak. Siyasal öncülük edilemediği izlenimi güçlendikçe, çalışanların örgütlü protestoları gündemin üst sıralarına tırmanıyor.
MHP beklenmedik bir çıkışla gündemi alt üst ederek, muhalefetin eleştirilerini ikinci plana itiyor. İmralı’da 25 yılı aşkın süredir cezasını çeken, Öcalan’ın “Umut Hakkından” yararlanabileceğini açıklıyor.
Kısa süre sonra ABD ve İngiltere destekli silahlı güçler, hızla Şam’a giriyorlar. Suriye’de 1970 yılından bu yana iktidarda olan Baas rejiminin çöküşüyle Türkiye’nin ve doğal olarak Ortadoğu’nun gündemi kökten değişiyor.
Ekonomi politikasının tartışılmasını bir kez daha gölgeleyecek, yeni bir süreç başlıyor. Devlet Bahçeli’ye göre ilk 25 yıllık bölümü acılarla geçse de Öcalan’ın öncülüğünde “Barış Yüzyılı” başlıyor.
Ülkenin kaynaklarını kurutan, on binlerce yurttaşımızın hayatlarını kaybettiği, güvenlik güçlerinin binlerce şehit verdiği, son Kürt ayaklanmasının barış ile sonlanması için Ankara’daki görüşmeler yoğunlaşıyor.
Cumhur İttifakı, ilk bakışta seçmenin güvenini yitirdiklerini ve genel seçimlere kadar dayanma güçlerinin kalmayacağını fark ediyor olmalı. Bu kez baştan sona ABD-İsrail ikilisinin bölgedeki politikalarına uygun şekilde, rejimi değiştirilen Suriye’nin, Türkiye tarafından fethedildiği izlenimi uyandırılmak isteniyor.
Emevi Camii’nde şükür namazları kılınıyor. Ama DEM Partisi’nin bazı sözcüleri, Öcalan’ın sadece Türkiye’ye değil, Suriye üzerinden Ortadoğu’ya da barışı getireceğini ifade etmeye başlıyorlar.
En kötü barış savaştan iyidir. Bakalım gelecek mi?