Boray Acar
Bahçeli, tam olarak neye karşı?
Esasen her hafta neye karşı olduğu konusunda karar verebilmemiz için bizlere fikir veriyor; hakkını yemeyelim. AKP’yi iktidarda tutmak ve grup toplantılarında inciler saçmak dışında siyaseten aktif olduğunu söyleyemeyiz. Siyasi üslubu; her şeye karşı çıkmaya, karşı çıktığı kişilere ve olaylara da üst perdeden ayar vermeye dayanıyor. Toplumsal kutuplaşmanın tırmanmasındaki emeği ve katkısı ortada. AKP’nin, 2015 Haziran seçimleri sonrasındaki politika değişikliğine verdiği “koşullu” destek karşısında kendisine sağlanan konfor alanında yaşamını sürdürüyor. Siyasi geçmişindeki; AKP’yi de yaratan kriz ortamına sebep olan başarısız iktidar deneyimi ile mukayese edildiğinde, suya sabuna dokunmadığı hâlihazır durumundan memnun olduğu aşikâr.
İki hafta önce hedefinde, yarattığı “Erşan Kuneri” karakteri üstünden Cem Yılmaz ve Netflix vardı. Dizinin kalitesine ve içeriğine uzun boylu girmek istemiyorum. Ancak, senelerce –sinema dışında bir eğlence aracı olmayan- topluma dayatılan kalitesiz yapımların hicvedildiği bir diziden söz ediyoruz. Konuları ele alış biçimi son derece yerinde ve mesajı da olması gereken yere ulaşıyor. Ancak; bunu yaparken kullandığı dil ve yöntem cinsiyetçi olabilir, kısmen katılıyorum. Kısmen diyorum, çünkü bu da başlı başına bir toplum gerçeğidir. Eleştirebiliriz ancak inkâr edemeyiz. Resmi devlet ideolojisinin de bir veçhesi olan “var olan bir şeye yokmuş gibi davranmak” yönünde tavır takınamayız. Bu yayınların kalitesini, toplum üzerindeki etkilerini değerlendirmek de konusunda uzman insanların ve eleştirmenlerin üstüne düşen bir vazifedir. Onlar da bu süreçte söyleyeceklerini söylediler ve vazifelerini yerine getirdiler. Dizi hakkında yaptığı o konuşmada bir şey dikkat çekiciydi; “Küfrün nesine gülelim?” diyor, Devlet Bey… Cemil Meriç’e göre “Argo ülkesizlerin, hafızasını kaybeden neslin sesi, şuursuzluğun uydurma dili” iken Doğan Hızlan’a göre “Argo dilin baharatıdır, eğer argo olmasaydı yaşamın tadı tuzu da olmazdı.” Dolayısıyla edebiyat ve fikir dünyasının da “argo” konusunda kafası karışık. Gülme meselesine gelirsek; açıkçası ben, Devlet Bey’in yakın tarihte (uzak tarihte de gördüğümü anımsamıyorum) güldüğünü hatırlamıyorum. Bu durumdan ders çıkarması gerekenler de komedyenler olabilir. Onu da artık Cem Yılmaz düşünsün.
Tabii, Bahçeli haddini bildirdiği (!) için Netflix kapanmadı veya dizi yayından kaldırılmadı. Ancak; dizi hakkında yaptığı eleştiriden 1 hafta sonra yani geçtiğimiz hafta gündemine aldığı konu yüzünden Türk Ocakları İstanbul Şube Başkanı görevinden alındı. Demek ki herkesin elinin uzanabildiği, gücünün yetebildiği bir yerler var. Türk Ocaklarının 110. Kuruluş yıldönümü vesilesiyle düzenlenen ve İBB’nin de desteklediği “Günümüz İslam Dünyası Meseleleri ve Çözüm Yolları Sempozyumu” etkinliğine Kemal Kılıçdaroğlu da davet edilmişti. Kılıçdaroğlu, yaptığı konuşmada Karl Marx’tan bir alıntı yaparak değişimin önemine dikkat çekti. Bütünü itibariyle oldukça yapıcı olan konuşmada “Karl Marx” isminin geçmesi (ismini tam olarak telaffuz edemese de) Bahçeli için yeterli idi. “Üstelik” İslam Dünyası’nı konu alan bir etkinlikte “Din, halkın afyonudur.” diyen birinden alıntı yapılmasını teessür ile karşıladığını ve uzaklara daldığını söylüyor. Böyle bir dönemde Kemal Kılıçdaroğlu gibi birisinin (!) davet edilmesine de ayrıca içerlemiş.
Marksizm’den bağımsız olarak da sağlıklı düşünen hiç kimsenin “değişimi” inkâr edebileceğini düşünmek istemiyorum. Bu saptamaya Devlet Bey’in kendisi de dâhildir. İdeolojik duruşu, değiştirmekten ziyade karşı çıkmaya, kolaylaştırmaktan ziyade zorlaştırmaya motive olduğu için böyle davranmaya ve konuşmaya kendini mecbur hissediyor olabilir. Yoruma bağlı olmak kaydı ile “Din, halkın afyonudur.” sözü; dini araçsallaştıran ve toplumu uyuşturmak için bir nesne haline getiren siyasi otoriteleri çağrıştırıyor. Uzaklarda aramasına da gerek yok. Her geçen gün yoksullaşan topluma, dini referans alarak şükretmeyi ve sabretmeyi tavsiye eden kişiler oldukça yakınında.
Velhasıl; iç ve dış politikadaki tutarsızlıklar, ekonomik kriz ortamının ezdiği yığınlar, hukuk ihlalleri, siyasetteki ve iş dünyasındaki çürümenin kanıtı olan sansasyonel haberler, kadın cinayetleri Devlet Bey’in gündemine girecek kadar önem taşımıyor. Tayyip Erdoğan’ın uzaklaştırdığı AKP kurucularının dahi “Kral çıplak!” diyebildiği böyle bir ortamda bir şeyler söylemesinin, iktidara destek vererek edindiği konfor alanına zarar vereceği de açık. Bu durumda yapılabilecek bir şey kalıyor, o da konuşmamak. Yalnız bilmelerini isterim ki, susmak da değişimin önüne geçemeyecektir.